İyi okumalar dilerim. Bu arada Festival Havası ile ilgili kısacık bir not paylaşayım. Festival Havası yarım kalmadı kısa bir süre sonra yeni bölümleri eklemeye başlayacağım. Hala göz atmamış olan varsa koşuuuuuun biz orada çok eğleniyoruz.
Seviliyorsunuz.
Tanıdığım birine karşı duyduğum yabancılık hissini ilk kez tatmanın verdiği gerginlik ile yerimde kıpırdandım. Kahve dükkanının kapısından giren yakışıklı adama el ettim. Beni fark edince bakışları çevreyi taramayı bıraktı. Doğruca masama yöneldi. Karşımdaki sandalyeye oturmadan önce masanın üzerinden eğilerek yanağıma kısa bir öpücük kondurdu. Samimiyetten uzaktı."Çok bekletmedim değil mi?"
"Yeni geldim."
Sözlerimi doğrulamak istercesine yanımıza gelen garson elindeki büyük fincanı önüme bıraktı. Akın siparişimin ne olduğunu sormaksızın konuştu.
"Ben de aynısından alabilir miyim?"
"Tabii efendim." diyen garson elindeki kağıda siparişi ekleyerek yanımızdan ayrıldı. Akın'ı bu zamana dek her çeşit kahveyi içerken görmüştüm. Seçici bir kahve merakı yoktu. Belki de bu yüzden her gittiğimiz restoranda ilk siparişi veren o olurdu. Bir elim fincanı kavrarken diğer elimi nereye koyacağımı bilmeksizin dizimin üzerinde sabitledim. Başka bir zaman olsa elimin yeri çoktan belliydi. Masanın üzerinde Akın'ın parmakları arasında olurdu. Bugün ise bunu yapabilecek cesaretim yoktu. Akın'ın bir saatlik öğle molasını boşa götürmek yerine oyalanmadan konuya girdim.
"Nasılsın?"
"Oldukça meşgulüm. Şirketin halk ve ilişkiler departmanına yeni bir stajyer alınacak ve bunu seçmesi gereken benim. Masamın üzeri tanımadığım insanların özgeçmişleriyle dolu ve hepsi gerçekten donanımlı kişiler. Üstelik hala bir kısmını okuma fırsatı bulamadım."
Arka arkaya sıraladığı cümleleri bölmeden dinledim. Aslında tüm bunlarla ilgilenmediğimi biliyordu. Şu an sadece konuyu kendisinden uzak tutmaya çalışıyordu. Akın'ın sevmediğim huylarından biri de buydu. Esas sorunu ertelemek için bambaşka mevzulardan sabaha kadar devam edebilirdi. Bakışlarım karşı caddedeki yüksek gökdelene kaydı. Boydan boya cam olan kahve dükkanı gökdeleni yanı başımda hissetmeme neden oldu.
Akın'ın o binada bir yerde harika işler çıkardığını biliyordum. Üst katlardan birinde bir ofisi vardı. İşini seviyordu. Bakışlarımı gökdelenden alarak karşımdaki adama çevirdim. Henüz bu sabah tıraş olduğunu üzerinden yayılan losyon kokusu ele veriyordu. Bunun dışında ona aldığım parfümü kullandığını fark ettim. Bu kokuyu nerede olsa tanırdım. Erkeksi ve maskülen bir kokuydu. Odunsu bir esans olmasına rağmen erkeğin üzerinden yayılan amber ve misk kokusu parfümü farklı kılıyordu. Üzerindeki takıma uygun gri kravatını çekiştirmişti. Onun da tıpkı benim gibi gergin olduğu belliydi. Gözleri yüzümde gezinirken sorumu farklı şekilde yineledim.
"Peki ama sen nasılsın?"
"İyiyim. Olması gerektiği gibi." diye cevapladı. Garson araya girerek fincanı Akın'ın önüne bırakıp gözden kayboldu. Masadan uzaklaşmadan önce Akın'a beğeni dolu bir bakış attığını fark ettim. İlkel bir içgüdüyle gururlanmadan edemedim.
Bu adam benimdi.
"Bana sormak istediğin her şeyi sormaya ne dersin? Açık açık."
Ona meydan okudum. Kendi kendime nereden başlayacağımı bilemiyordum. Eğer Akın aklını kurcalayan sorunu masaya yatırırsa açıklaması daha kolay olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Belki Bir Rüya
Mystery / ThrillerSol bileğimdeki demir kelepçeye bir bakış attım. Kelepçenin diğer ucundaki adam da aynı şekilde önce sağ bileğindeki kelepçeye ardından bana baktı. Birbirimize bağlı durumdaydık. Onun kaşları çatıldı. Benim dudaklarım aralandı. İlk kelimeyi hangimi...