Günün kalanını ve gidinceye kadar olan zamanı ağaçlarla geçirdim. Saatlerce aynı ağacın dibinde oturdum ve dallardan çıkan yaprakların izin verdiği kadarıyla gökyüzüne baktım.
Gökyüzü dünyanın üzerinde yaşayan canlılara nazaran her zaman muhteşemdi. Yağmur yağarken, hava bulutluyken, güneş doğarken, güneş batarken, güneş yokken, güneş varken... her zaman.
Sonunda, onların yanından kurtulacağım zaman geldiğinde Thomas ağaçların arasında gezinirken ismimi tekrarlıyordu. Saatlerimi geçirdiğim ağacın dibinden kalktım. Üstümü düzelttim ve çenemdeki ağrıyla birlikte sesin geldiği yere doğru yöneldim.
Kimseye bakmadım ve direk olarak arabaya bindim. Birkaç dakika sonra Martin ve Thomas'ta yerini aldı. Onlardan korkuyordum, hepsinden. Kırmızı olan gözlerinden ve olmayan duygularından korkuyordum, her şeylerinden nefret etmeye başladım. Hepimizin ateşte yanarak ölmemizi umdum.
Thomas'ın korkutucu bakışları vardı ve canlıları bir saniye düşünmeden öldürüyordu. Onun için hayvanlardan bir farkımız olduğundan şüpheliydim. Acı çekmeyi hak ediyordu. Martin'in harika bir ikna etme yeteneği yoktu. Onun harika bir göz korkutma ve susturma yeteneği vardı. Acı çekmeyi hak ediyordu. Diğerleri duygusuz bir şekilde diğerlerinin parçalanmasını izliyordu. Acı çekmeyi hak ediyorlardı. Onların yaptıklarına karşı hiçbir şey yapamıyordum. Acı çekmeyi hak ediyordum.
Gökyüzünde bir şimşek çaktı ve havayı mor bir renkle aydınlattıktan hemen sonra sesi bize ulaştı. O sırada bunu belirmekte bir rolümün olamayacağını hatırladım ve pişman oldum. Bunu belirleyecek güç aklımızın alabileceği her şeyin ve daha fazlasının sahibiydi.
Yutkundum ve yağmurun yağmasını izledim.
✩★✩★✩
Soğuk havada yine hastalıklı hissediyordum. Kaçmak için koşmak yerine uyumak istiyordum ve bedenimin de dinlenmeye ihtiyacı vardı.
Her şey korkunçtu. Çok sevdiğim bulutlar artık bana o anı hatırlatıyordu. Yine de duvara yaslanıp pencereden dışarıyı izlemeye devam ettim.
Parmaklarım elimdeki soğuk vişne suyunun olduğu bardakla aynı ısıya geliyordu. Dinlediğim müziğin sözlerini duymuyordum.
Sol tarafımda Sasha'nın elinin izi, onun üstünde, biraz solunda Thomas'ı zorlayarak yaptırdığım el izi vardı. Onun yanında Martin'in, duvarın orta kısmında da benim elimin izi vardı.
Gece mavisi duvarın üzerindeki Sasha'nın elinin izine baktım. Acaba ne yapıyordu? Yine ağlıyor muydu?
Gözlerimi kapattım. Loren, Haren ve ismini öğrenmekle uğraşmamızı hak etmeyen arkadaşlarından nefret ediyordum. Sasha'yla dalga geçiyor ve ona benim bilmediğim şeyler yapıyorlardı. Makyajlı, parlak ve pürüzsüz yüzlerinin altında bir şeytan vardı.
Güzel yüzlerinin altında ki şeytanı herkes göremiyor muydu? Kötü hissediyordum. Kimse birbirini umursamıyordu. Bunun için herkesin illaki birbirlerine sırılsıklam aşık olması mı gerekiyordu?
Gözlerimi tavanımdaki yıldızlara çevirdiğim de yıldırımın etkisiyle mor bir ışıkla parladı. İki saniye sonra ses camları salladı.
"İyi misin?" Gözlerimi Martin'e çevirdim. "Nasıl hissediyorsun?" Gülümsedim. "Liseli ergen kızların istediği ruju alamayınca ağladıkları andaymış gibi hissediyorum" O anda bu söylediklerimi, söylerken kafamdan uydurmuştum.
Umarım liseli ergen kızlar ruj alamadıkları için ağlamak gibi aptalca bir şey yapmamışlardır diyerek gözlerimi devirdim.
"Sanırım depresif hissediyorum" yüzümü elimdeki vişne suyuna çevirdim. Kendi kendime söylendim.
Depresif insanlar böyle söylemezler... diye düşündüm.
"Yani, birilerinin parçalandığını görmek hoş değil" çenem ağrımaya başladığında gözlerim doldu. Elimde sıktığım bardağı tuttu ve masamın üzerine koydu.
Yatağıma oturduğunda hafifçe sallandım ve yatak çöktü. Kolunu bana sardığında ona sıkıca sarıldım.
Bir şeyler söylemek istedim ama yapamadım. Ağzımı açtım ama söyleyecek bir şey bulamadım. "Biliyorum" dedi elini saçlarımda dolaştırıp.
Martin'in diyeceklerini tahmin etmeye çalıştım ve başarısız oldum. "Bana da olmuştu." "Onları da öldürmüşlerdi"
Martin'in neden insanlarla uyum sağladığını düşündüm. Belki de uyum sağlayamamıştı ama aralarına karışmayı başarmıştı. Oda benim gibiydi. Gözleri ve yapılışıyla bendendi.
Thomas gidebilecek olmasına rağmen kalmayı tercih etmişti. O da onların arasına girmeyi hakediyordu. Laja zaten onu dışlayamazdı ki.
Duvardakiler sadece boyayla yapılmış birkaç leke değildi. Onların ellerini kalbinde hissedebiliyordu.
Gülümsemeye çalıştım. "Geçecek." Dudaklarım yukarıya doğru kıvrıldı... "Söz veriyorum." Gülümsedim.
Gözlerinde o andan kalan acıyı aradım ve kısa sürede onun acısı kendiminkiyle içimi yaktı. Dayanamayacak olsaydım bunları yaşamazdım diye düşündüm.
✩★✩★✩
"Yiyecek misin?" Son köfteme çatalımı batırdım ve ağzıma attım. Thomas bana gözlerini kısarak baktı ve tabağını eline alıp bir dakika içinde tabaktaki her şeyi yok etti.
Çiğnemeyi bırakıp yuttum ve gözlerimi inanamıyor gibi açtım ve çatalımla tabağını işaret edip arkama yaslandım. "Tebrik ederim. İyi iş çıkardın"
Çakan şimşekle hafifçe yerimde zıpladım. Thomas kahkaha atmaya başladı. Ben gözlerimi kırparken o kahkaha atmaya devam ediyordu.
"İyi iş çıkarttın" güldüm. Onun kahkaha attığına inanamıyordum. Elini iyi iş anlamında baş parmağını kaldırarak bana uzattı.
Gülmeye devam ederek parmaklarımı ona uzattım ve ellerimiz hareket etti. Ayağa kalktı ve yanıma oturup saçlarımdan bir tutamı tutup yukarıya kaldırdı.
Yanımdaki sandalyeye oturduğunda Martin gülümseyerek bize bakıyordu.
Ona döndüğümde ağzıma bir salatalık atmıştım. Sırıtarak bana baktı ve buz gibi parmaklarını yanağıma koyup çekiştirdi. Yüzümü buruşturdum ve çiğnemeye devam etti.
"Acıyor!" Parmakları yanaklarımı serbest bıraktı. "Ahh" elimi yanağıma koydum. Güçlüydü ve yanağım gerçekten çok acıyordu.
Burnumu kırıştırarak ona döndüm. Elini belime koydu ve itti. Bağırarak sola doğru büküldüm ve güldüm. "Huylanıyorum!"
Durduğunda önüme döndüm. "Umurumda değil!" dedi ve benim yaptığım gibi açtığı gözlerini benden ayırmadan beni gıdıklamaya başladı. Sandalyeden düşene kadar güldüm...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILDIZ
Science Fiction(#96) Yüzümü gökyüzüne çevirdim. Nefesimi(*) kesecek tek şey gökyüzündeki yıldızlardı. Günün sonunda hep ben ve onlar kalıyorduk. Son nefesimi alıp gözlerimi yumdum, çiğerlerimin yanma hissi geçti, nefesim durdu. Gözlerimi açtım ve yukarıya bakmaya...