Annemin kollarından tuttum teselli vermek amacıyla. Belki bizden birisine bir şey olmamıştır dedim. Ne olduğunu sormak istiyordum. Annemin ağlamaktan şişmiş ve kızarmış gözlerine baktıkça sormaya korkuyordum.
"Anne." Derin bir nefes aldım. "Ne oldu? Korkutmayın beni?
Annem bir kez daha iç çekti.
"Münevver teyzen, camdan düşmüş."
Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. Sonra bu hareketim için kızdım kendime.
"N-nasıl olmuş?"
"Camı silmek için çıkmış." Derin bir nefes aldı. Ve bir kaç damla yaş düştü gözlerinden "Sonra dengesini kaybetmiş sanırım."
Yaşıyor mu diye sormak gelmedi içimden. Dokuzuncu katta oturuyordu. Köşede oturan Kazım beye takıldı gözlerim. İnsanlar sakinleştirmeye çalışıyordu. Etrafında olanları fark etmeden ağlıyordu. Ara sıra eşinin ismini sayıklıyordu. Kolumu destek verircesine annemin omzuna koydum. "Ben bir Erçel'e bakayım." dedim. Onay verdiğini belli etmek için kafasını salladı. Kapıyı çalmak yerine anahtarımı aramaya başladım kilidi çevirirken merdivenlere doğru baktım. Ara sıra burada karşılaşır sohbet ederdik. Ayakkabılarımı çıkarırken anılar geçti bir film şeridi gibi gözümün önünden. İçeriye girerken Erçel salondan çıktı. Onunda iyi olmadığı gözlerinden belliydi.
"Bir şey söylediler mi ne olmuş?"
Kafamı olumsuz anlamda salladım.
"Camı silmek için çıkmış. Sonra da dengesini kaybetmiş. Başka bir şey duymadım."
Gözlerime doğru baktı.
"Yaşıyor muymuş?" Bir an gülecek gibi oldum. Neden olduğunu bilmiyordum. Dengesiz ruh halim bazen beni bile şaşırtıyordu. Sorduğu sorunun cevabını kendisi de biliyordu. Ama umut ile belki de olumlu bir cevap bekliyordu. Ama konuşmadım o da üstelemedi zaten. Çantamı karşıya fırlatıp odama geçtim. Eşofman giydikten sonra saçlarımı tepeden topuz yaptım. İçeriye doğru yürürken bir yandan dışarıdan gelen seslere kulak veriyordum. Erçel'de koltuğa oturmuş elini çenesine koymuş camdan dışarı bakıyordu. Ağladığını anlıyordum. Yanına gidip sıkıca sarıldım."Daha dün konuştuk. Bana çok iyi gözüktüğümü söyledi."
Kollarını o da sardı etrafıma sıkı sıkı.
"Allah'ın izniyle size bir şey olmaz daha sırada biz varız, dedi."
Bende ağlamaya başlamıştım. Bu işin sırası yoktu aslında. Verdiğimiz nefesi geri alabileceğimizin garantisi yoktu. İki çocukları vardı Münevver teyzelerin. Kızlarıyla araları pek iyi değildi. Kızı bir çocuğu sevmiş babası vermek istemeyince kaçmıştı. İki ay kadar önce bir kız çocukları olmuştu. Münevver teyze eşinin gönlünü edip kızının yanına gitmişti. Kızı hala onları affetmemiş olacak ki soğuk davranmış Münevver teyzede bir türlü kabullenememişti yaptığını. Zaten kazım amca bir kaç hafta dışarı çıkmamıştı.
Şimdi ne olacaktı. Münevver teyze kızına kırgın ayrılmıştı. Kızı vicdan azabı çeker miydi şimdi? Elbette kızında vardır kendine göre haklı olduğu yerler fakat annesinin hakkı ne olacaktı. Kendisini dokuz ay karnında taşıyan o kadının üzüntüsü.
Birbirimizden ayrıldığımızda kapının yanında bizi izleyen annem ve babam vardı. Annemde gelip sarıldığında kadro tamamlanmıştı. Eskiden çekirdek alır mahallenin ortasına oturup dedikodu yapardık. Mahallede ne olay olduysa dalıp çıkardık içine. Belki de hayatımın altın dönemiydi o günler. Sırf evde temizlik var diye kaçmak için bin bir türlü bahane uydurup annemle birbirimize girdiğimiz, televizyondaki saçma sapan aşk dizileri için kumanda kavgası ettiğimiz o günler. Keşke dertlerimiz hala bunlar olsaydı. Zamanın bana öğrettiği en iyi şey sağlıktı. Sağlık olunca her şeyin devamı geliyordu. Para, aşk, huzur bunların hiçbiri sağlık olmadan olmuyordu. Hastane kapılarında beklerken öğrenmiştim.
"Noldu size böyle küçük aslanlarım"
İkimizde güldük annemin bu sözüne. Önceden bizi minik serçelerim diye severdi. Babamda kızardı ona. 'Ben onları aslan gibi yetiştireceğim hanım' derdi. Küçüklükten aşılamıştı babam bize. Galatasaraylı formalarımızı giydirir maça götürürdü. Hiç olmadı çıkar sokakta futbol oynardık. Zamanla benim merakım azalsa da Erçel tutkulu bir cimbomluydu.
Annem bizden cevap alamayınca kolumuza girip koltuğa oturdu. Bizde başımızı omzuna yasladık. Babam çoktan çıkmıştı bile dışarı. Kimse konuşmuyordu. Üçümüzde sessizliği dinledik bir süre.
***Hava kararmıştı. Cenaze evine çıkmak için kapıyı açtığımda içime tekrar ağırlık çöktü. Apartman boşluğundan gelen kasvetli hava iliklerime kadar işledi. Üstümdeki ince hırkaya daha sıkı sarılarak hızlı adımlarla merdivenleri çıktım. Kapı açık bırakılmıştı. Usulca içeri süzülüp insanların oturduğu odaya gittim. Kapının eşiğine oturduğumda bir kaç çift göz bana döndü. Huzursuzluktan kafamdaki yazmayı düzelttim. Bir el omzuma dokundu. İrkilerek arkamı döndüğümde bir çift göz sinirle bana bakıyordu. Beni görünce gülecek gibi oldu fakat hemen ayağa kalkıp gözleriyle dışarıyı işaret etti. Bir kaç dedikodu meraklısı ve annem bizi izliyordu. Eminim yanlış bir izlenim yaratmıştık. Tamda hayallerimdeki gibi. İçimde arsızca gülen o çılgın kızı susturarak karşımdaki yakışıklıya odaklandım.
"O telefon niye açılmıyor Erçil hanım?"
Böyle bir başlangıç beklemiyordum. Benim numaramın onda olduğunu bile bilmiyordum.
"Etrafına bakmaya ne dersin Osman bey. Sence burası bir cenaze evi olabilir mi?"
Sabır dilercesine kafasını arkaya attı. Ortaya çıkan adem elması beni yine başka bir dünyaya götürdü. Elinde olduğunu yeni fark ettiğim poşeti kucağıma fırlattı.
"Yarın bunları giy ve saat iki buçukta fuar merkezinde ol."
Sinsi adımlarla bize yaklaşan annem beni fazlasıyla telaşa sokmuş elimi ayağımı birbirine dolandırmıştı.
"Osman abi, gerçekten çok teşekkür ederim bu düşünceli davranışın için. Ben erkenden gider hazırlıklara yardım ederim."
Annem meraklı ve şüpheli bakışlarını takınarak gülümsedi.
"Nereye gidiyorsun kızım?
"Bir proje vardı ya hani annecim yarın o projeyi çıkartıyoruz da onun için gelmiş Osman abi."
Annem tatmin olmamış olsa da yanımızdan ayrıldı. Osman dudaklarını birbirine bastırmış gülmemek için kendini tutuyordu.
"Sen beni nasıl buldun hem?"
Omzunu salladı ve gülerek dışarı çıktı. Bu 'bad boy' tavırları insanı hem çileden çıkartıp hem de 'vay anasını!' dedirtiyordu. Az önceki yerime geçtiğimde annem beni resmen gözleriyle soyuyordu.
'Ah anne kendine gel. Dışarıda çocukla yiyişmedim. Bir abi kardeş olarak sohbet ettik!'İçimde can çekişen Pelin su aylar sonra uyanmış ve uykuya daldığı günlerin acısını çıkartıyordu. Fakat buna birinin dur demesi gerekiyordu ve o 'biri' ben oluyordum.
Üzerimdeki hüzünlü hava Osman'ı görmemle toz olup gitmişti. Evet cidden tam bir dengesizdim. Buradan gelecekteki koca adayıma sesleniyorum 'Seninle çok eğleneceğiz yakışıklı'
Hayat gerçekten çok garipti dakikalar hatta saniyeler bile seninle oyun oynuyor. Ne zaman nerede ne ile karşılaşacağını bilemiyorsun. Sadece bekliyorsun. Hayatın sana neler getireceğini,senden neler götüreceğini.
***
Vote vermeyi ve yorum yapmayı unutmayııın!!!
Bu arada yeni kapağımız nasıl?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ERÇİL
Chick-LitDiyelim ki seni önemsemeyen birini çok seviyorsun. Diyelim ki, o kadar çok seviyorsun ki, onun için büyük fedakarlıklar yapabilirsin. Bütün bunları biliyor ve seni önemsemiyor. Mesela; senin değer verdiğin hiçbir şeye, o değer vermiyor. Senin göze a...