3. Bölüm
Yastığın üzerindeki dağılmış saçlarını elimle tarayarak düzelttim. Hemşire bir gelişme var mı diye değerlerini kontrol ediyordu. Ardından deftere notlar aldı ve ayakucundaki masaya bıraktı. Başıyla selam verip dışarı çıktı. Yine yalnız kalmıştık. Dün normal odaya taşınmıştı. Neden bu hale gelmişti? Oysaki onun gözlerine bir kez olsun bakabilmek için nelerimi vermezdim. Basit bir trafik kazasından dolayı burada dört ay geçirmek zorunda mıydı? Neden bu kadar düşünceli olmak zorundaydı? Küçük çocuğu kurtarmak için hayatını hiçe sayarken beni hiç mi düşünmüyordu?
"Taehyung-ah..." Gelen sesle kafamı kapıya çevirdim. Namjoon ve Seokjin hyung gelmişti. Seokjin hyungun elinde olan çiçeği aldım ve kenara bıraktım. Onlar için bir vazo getirsem güzel olabilirdi.
"Yine ağlamışsın." dedi Namjoon hyung dikkatli bir şekilde yüzüme bakarken. Farkında değildim. Elimi yüzüme götürerek yaşları sildim. Gülümsemeye çalışarak ona baktım. Seokjin hyung buruk bir tebessümle bana bakıyordu.
"Normal odaya alındığını duyunca ziyarete gelmek istedik." diyerek gelme nedenlerini açıkladı Seokjin hyung. Sabah uyandığım koltuğa oturdular. Ben de tekrar Jungkook'un yanındaki taburede yerimi aldım.
"Gördüğünüz gibi, hiçbir değişiklik yok." Derin bir nefes aldım.
"Diğer çocuklar da merak ediyor. En yakın zamanda uğrayacaklarını söylediler." dedi Namjoon hyung.
"Yakın zamanda eve bile çıkabilirmişiz. Ama bu tabi ki iyileştiği anlamına gelmiyor. Hastane sadece bitkisel hayatta olan birisine oda ayırmak istemediği için böyle." Konuşurken sesimin sitemli ve kızgın çıkmasını engelleyememiştim.
"Ayrıca merak edilecek bir şey yok. Bilmiyor musunuz sanki? Hiçbir değişiklik, ilerleme yok. Hala aynı! Geri dönmüyor!" Sonlara doğru sesimin yükselmesini engelleyememiştim. Ona kızıyordum. Bu hale gelmemize neden olduğu için kızıyordum. Yaşlar gözümden akarken onları durdurmaya çalışmıyordum artık.
"Böyle söyleyerek ona da hiç yardımcı olmuyorsun Tae. O orada bir mücadele veriyor. Senin için, bizim için. Böyle olmasını ister miydi? Onu üzmekten başka bir şey yapmazsın. Kendine gel." dedi Namjoon hyung içimizdeki en mantıklı kişi olarak. Gözyaşlarım durmuş geriye sadece burun çekişlerim kalmıştı. Konuyu değiştirmeye çalıştım.
"Siz ne yapıyorsunuz? Kafe işi nasıl gidiyor?" Seokjin hyung bir kafe işletiyordu ve Namjoon hyung da orada şarkı söylüyordu. Bu sayede tanışmışlardı zaten. Ben sorumu sorunca anlatırken gözleri parlayan hyunguma baktım. Bu işi yapmayı gerçekten seviyordu.
"Artık eskisinden daha popüleriz. Kafe çok yoğun. Akşamları canlı müzik olunca daha fazla kişi oluyor. Bu Namjoon sayesinde tabi. Jungkook eski haline dönünce gelmek zorundasınız! Size ben ısmarlayacağım."
"Söz verdin hyung. Unutma bak." dedim sırıtarak. "Her şeyi yemeye kalksak bile bir şey demeyeceksin."
"Siz yeter ki gelin." dedi durgunlaşan sesiyle.
Ben ayaklanırken onlar da gitme zamanının geldiğini anlamışlardı. Uzun süre sarıldıktan sonra tekrar ziyarete geleceklerini söyleyip ayrıldılar. Yine baş başa kalmıştık. Odanın içerisindeki tuvalete ilerledim. Musluğun yan tarafına koyduğum hemşirenin verdiği kabı aldım. İçerisine su doldurmaya başladım. Bir yandan da dolaptan bez alıyordum. Kap belli bir seviyeye kadar dolunca musluğu kapatıp eski yerime, Jungkook'un yanına, oturdum. Bezi ıslatıp yüzünden başlayarak silmeye başladım. Tepki vermiyordu. Ne bekliyordum ki sanki? Boynunu da silip kollarına geçtim. Temiz kalması için böyle yapmam gerekiyordu. Ellerini silerken parmaklarının kıpırdadığını gördüm. Gözlerim irice açılırken ani bir şekilde kalkmamla birlikte kucağımdaki kabı yere düşürdüm. Anında yan taraftaki düğmeye basarak hemşirelerin gelmesini sağladım.
"Parmakları... Parmakları hareket etti! Gördüm. Yemin ederim ki hareket ettiler." Heyecandan aynı şeyleri tekrarlayıp duruyordum. Belki bir ümit? İyileşiyor muydu? Bana geri mi dönüyordu?
Hemşirelerin arkasından gelen doktor gözlerine ışık tuttu. Jungkook'a seslendi. Ben ellerim titrerken sadece olan biteni izliyordum. Yerdeki suyu gören hemşirelerden biri hizmetlileri çağırmıştı. Olayları anlıyordum ama sesler bana ulaşmıyordu. En sonunda doktor, Jungkook'un yanından çekilerek bana yaklaştı. Bir şeyler söylüyordu ama ben onu duymuyordum. Gözlerimi Jungkook'un hareket eden elinden çekememiştim. Doktor beni sarsarak kendime getirdi.
"Böyle şeyler arada olabilir. Refleks olarak gerçekleşmiş bir olay sadece. Hastamız hala kendinde değil. Ama siz yine de umudunuzu kaybetmeyin." diyerek hemşirelerle birlikte odadan çıktı.
Yavaşça gözlerimi kırpıştırdım. Ne ara dökülen suyu temizlediğini bilmediğim hizmetli de yavaşça odayı terk etti. Omuzlarım çökmüş bir şekilde tekrar oturdum. Fısıltımı zar zor duymuştum.
"Ne zaman geri geleceksin?"
Umarım sevmişsinizdir. Taekook'la kalın ♥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I Miss You/TaeKook
Fanfiction"Sen benim kırmızı saçlarımı çok severdin. Uyan. Bu sefer senin boyamana izin vereceğim." Bitkisel hayattaydı ve doktorlar bir yıldan uzun sürerse normal hayata dönmesinin zor olacağını söylüyorlardı.