Nefret
Bak evladım, ben hayatta üç şeyden nefret ederim.
Birincisi, “Nasıl bulmak istiyorsan öyle bırak” diyen annemin, sürekli ortalığı toparlaması ve benim hiçbir şeyi bıraktığım gibi bulamamam.
İkincisi, tam da yatmaya karar verince bilgisayarı kapatırken ve hatta Windows oturumu kapanmak üzereyken, odama gelen annemin veya babamın “Yat da dinlen artık!” demesi.
Üçüncüsü, rüya desen rüya değil kâbus desen kâbus değil ne b*k olduğu belirsiz saçma sapan rüyaların, tam da tekrar uyuyamayacak kadar uykumu aldığım ama uykuya da doyamadığım bir sabah saatinde beni uyandırması.
Super Mario
Hayattan öğrendiğim bir şey varsa, o da kadınların “kısa bir süre için üstün güce sahip olabilen süper kahraman” suretinde yaratıldıkları. Bunu da anlatmak için Super Mario evrenini uygun gördüm.
Şekilde gördüğünüz üzere, bir adet mantar yemiş Luigi; erkeği temsil ediyor. Erkek stabil, erkek standart. İridir, kuvvetlidir ama neyse odur, ötesi yoktur.
İki adet mantar yiyerek etrafa ateş topları atabilen Mario ise, kadını temsil ediyor. Kadın acıkmaz, kadın susamaz, kadın buz gibi havada etek giyebilir.
Ha, ne olur? Bu üstün gücün kısıtlı süresinin bittiği anlarda, kadın minik Mario haline dönüşür. Sırf o minik Mario halindeyken, borulardan fırlayan ve et yiyen bitkinin gazabından korunmak için kendini mantar takviyesi almış Luigi’nin korumasına bırakır. Bakma sen, o ufak haliyle yine başının çaresine bakıp bölümün sonuna kadar ulaşabilir ama Luigi limandır, Luigi güvendir. Dünya da böyle işler.
Bir de kadınların öfke halindeyken, yıldız yutmuş yanardönerli Mario haline gelip önüne geleni devirdiği halleri var ki ona hiç girmeyeyim!
Ciglipaf
Bu sabah kamuya açık alanda kurulu olan televizyonda Powerpuff Girls izlemek durumunda kaldım. Ne konuştuklarını da pek duyamadım gerçi ama birbirleriyle didişip duran üç sübyan kızın macerasını anlatan bir çizgi film anladığım kadarıyla. Vay arkadaş dedim, hiç susmuyorlar. Türkçe dublaj zaten ayrı dert, cır cır cır kafa beyin bırakmadılar.
Biz çocukluğumuzda Taş Devri falan izlerdik. O çizgi filmlerde kimsenin özel güçleri yoktu, aileler vardı ve güzel güzel geçinirlerdi; sosyal yaşantı hakkında ilginç bir bakış açısı da katarlardı çocukluğumuza çaktırmadan.
Sonra Pokémon çıktı, ardından Digimon peyda oldu, hava bükücüler sulu sıçıcılar falan derken ipin ucu kaçtı. Balkondan atlayıp uçabileceğine kanaat getiren çocukların sayısı arttı.
İzletmeyeceğim ben çocuklarıma böyle sikko çizgi filmler. Elimde çok güzel bir Looney Tunes ve Tom & Jerry arşivi var, onlarla büyüsünler.
Merhamet
Düşünüyorum...
Hepimiz günahlar işliyoruz. Her günah bir değil. Bazıları insanların ocaklarını söndüren günahlar işliyor, bazıları kalp kırıyor... Bazı günahlar var, onların özü sadece yasaklar.
Sonra gözümde bir çocuk canlanıyor. Annesi “Yemekten önce çikolata yasak!” demiş, ama gitmiş dolaptan çikolatayı almış; yumuşacık poposunun üstüne oturup ağzını yüzünü batıra batıra yemiş.
Aslında hepimiz o çocuk değil miyiz, yetişkin olmamıza rağmen? ...ve o çocuğa kızsa bile annesi, o şirin ve şaşkın çikolatalı surata bakarken bir merhamet hissetmez mi? ...ve bir insan, yasak çiğneyen evladına bile bu merhameti duyuyorsa; acaba hepimizi yaratan Allah için, O’nun karşısında bazı günahlarımızla, çikolataya bulanmış çocuklar gibi masum olma şansımız var mı?