3. Bölüm

16.7K 448 20
                                    

4 yıl sonra...

Aynanın karşısına geçtim ve artık bana zar zor olan elbisemi denedim annem parasını alınca bana yeni kıyafetler alacağını söylediği için fazla üstelemedim. O zamana kadar bunlarla idare edebilirdim bugün haftasonu olduğu için okul yoktu, işlerden kurtulabilirsem biraz dolaşmak istiyordum.

Hava almak için bahçeye çıktığımda Zülal ile Rahşan'ın susmak bilmeyen kahkahaları kulağımı tırmalamıştı. Ben kahkaha attığımda sığıntı oluyordum ama asıl besleme olan Rahşan aynı şeyi yaptığında hoş karşılıyorlardı. Onlardan böyle bir beklentim yoktu ama içimdeki nefreti durduramıyordum. Her fırsatta buraya geldiği yetmezmiş gibi şimdi de üniversite okumak için buradaydı. Arkeoloji için buranın daha uygun olduğunu söyleyip duruyordu anne ve babası da burada kalmasına dünden razıydı.

Konakta kahvaltı hazırlıkları başlamıştı annem masayı hazırlıyordu yardım etmek için yanına koştum. Masaya bir servis daha açılmıştı ve her zamankinden farklı olarak herkes daha özenliydi. Merakıma yenik düşüp anneme "Bu sabah konakta bir hareketlilik vardı. Misafirimiz falan mı var?" diye sordum.
"Var, henüz gelmedi."
Kaşlarımı kaldırdım ve devam etmesini bekledim duyduğum şeyle suratım asıldı uzun zamandır gelmediği için tahmin edememiştim. "Altan geliyor, malum yaz tatiline ne kadar kaldı şunun şurasında."
Bir şey söylemeden işime devam ettim bu kadar hazırlığın onun için yapılıyor olmasına şaşırmamıştım sonuçta Ramiz Ağa öldükten sonra şirketin başına geçecekti ve evin tek varisi oydu.
Masayı kurduktan sonra mutfağa gidip kendimiz için kahvaltı hazırlamıştım hep birlikte masaya oturduk ve ev ahalisi masaya geçmeden hızlı hızlı kahvaltı etmeye başladık. Kahvaltımızı edip masayı da topladığımızda beni terasa gönderdiler eksik bir şey var mı diye kontrol ettim. Sofrayı önceden hazırladığımızdan yapacak pek bir şeyimiz yoktu bir tek çay kalmıştı, o da demlenmek üzereydi. Annemde dahil diğer kadınlar bana bakıyordu, onlardan küçük olduğum için ayak işlerini bana yaptırıyorlardı.
Alıştığım bir şey olduğundan sesimi çıkartmadan çaydanlığı alıp yavaş yavaş yukarı çıktım. Terasa çıktığımda rüzgar esiyordu, uçuşan saçlarım gözümü kapattığı için biraz yavaşlamıştım. Ardından elbisemin eteğinin de uçuşacağını anladığımda çaydanlığı tek elimde tutmaya çalıştım ve elbisemin eteğini yatıştırdım, eteğimle uğraşırken rüzgar birden kesildi ve dikkatimi masaya verdim. O esnada Altan Ağa'la göz göze geldik yüz ifademi donuk tutmaya devam ettim, onun yüzündeki ifadeyi ise pek anlamlandıramıyordum. Bakışlarını ilk çeviren o oldu, bende bardaklara çay dökmeye başladım.

İşimi bitirdiğimde vakit kaybetmeden aşağı indim, en azından o utandırıcı ve aşağılayıcı bakışıyla karşılaşmamıştım. Üniversiteye gittiğinden beri sık sık gelmezdi İstanbul'da okuyordu o yüzden senede sadece bir kez gördüğüm zamanlar olmuştu. Sadece bakışları değil aynı zamanda görünüşü de değişmişti elmacık kemikleri belirginleşmiş, kirli sakal bırakmış ve öncekine göre daha kaslı bir vücuda sahipti.

Tekrar bana ihtiyaçları oluncaya kadar odama çekilmiştim annemi de odada çamaşır katlarken bulmuştum diğer işlerle de Hamide Teyze ilgileniyor olmalı diye düşündüm. Hamide Teyze içlerinden en çok sevdiğimdi annemle arası iyiydi ve ilk zamanlar bize tolerans gösteren tek kişi oydu. Biraz anneme yardım ettikten sonra onu odada bırakıp bahçeye çıkmıştım terastan gelen konuşma sesleri sohbetin koyu olduğunu ve kahvaltının bitmiş olduğuna işaret ediyordu. Mutfakla terasın arası sürekli git gel yapacak kadar kısa olmadığı için elime bir tepsi alıp yukarıya çıkmıştım terasta yalnızca Altan Ağa, Rahşan ve Zülal kalmıştı. Diğerleri ortalıkta görünmüyordu, Ramiz Ağa şirkete gitmiş olmalıydı karısı da sağlık problemleri yaşadığı için odasından pek çıkmak istemiyordu. Bir hayelet gibi aralarından geçip masayı toplamaya başladım tepsiyi doldurduğumda mutfağa inmiştim tepsinin içindekileri tezgahın üstüne bırakıp yukarı çıktığım sırada teyzelerden biri "Bugün biraz fazla ortalıkta dolanıyorsun özel bir nedeni mi var?" dedi. Neyi kastettiğini çok iyi biliyordum ilk defa böyle asılsız yakıştırmalar yapmıyorlardı bu yüzden sadece gözlerimi devirmekle yetindim. Her zaman yapmamı istedikleri şeyleri yaptığım halde altında bir anlam araması beni rahatsız etmişti. Hiçbir şey söylemeden yukarı çıktım masada son kalanları da tepsiye doldurdum. Ben işimi yaparken onlar hâlâ konuşmaya devam ediyordu bu sefer daha sesli biçimde, Rahşan yine bilmiş bir tavırla bir şeyler anlatıyordu. Altan tamamen ilgisiz görünmese de o, konuşmasını bitirdikten sonra kısa kısa yanıtlar veriyordu.

Tam gideceğim sırada Altan Ağa'nın sesini duydum "Bize üç tane türk kahvesi getir orta şekerli olsun. Biraz acele et." Sırf emir vererek beni aşağılama amacı olduğu ses tonundan anlaşılıyordu en azından benimle uğraşmayacak kadar umursamaz olmasını tercih ederdim. "Hamide Teyze'ye söylerim getirir." Altan Ağa gülmeye başladğında damarımdaki kanın çekildiğini hissettim. Yanında Zülal ve Rahşan'ın olması ve bu durumla eğlenmeleri daha da kanıma dokunmuştu.

"Hala ne duruyorsun." dedi bu sefer konuşan bayan çok bilmişti. Taşkınlık çıksın istemiyordum beni kışkırtmalarına aldırmamalıydım bu sebeple oradan sessizce uzaklaşmayı tercih ettim. Aksi gibi mutfakta kimse yoktu mecburen benim yapmam gerekiyordu olabildiğince acele etmeye çalışıyordum çünkü teyzeler gelirse yine benimle uğraşacaklardı bir de buna kafa yormak istemiyordum. Kahveleri hazırlayıp yavaş adımlarla yukarı çıktım ama kimsenin olmadığını görünce bıkmış bir şekilde nefesimi dışarı verdim.
Benimle dalga geçtiklerini bilmeme rağmen kahveleri masaya bırakıp nerede olduklarını görmek için etrafa bakınmaya başladım. Çardağa yaklaştığımda içeriden gelen seslerin onlara ait olduğunu anladım ve yukarı çıkıp kahveleri aldım. Çardağa girip kahveleri masaya bıraktıktan sonra Zülal ve Rahşan kıkırdamaya başladılar. Getirdiğim kahveyi suratlarına bir güzel boca ettiğimi hayal etmekten başka bir şey yapamıyordum. Mantıklı olan tarafım hâlâ karar verebiliyorken bunu değerlendirdim ve oradan uzaklaştım.

Odama gittiğimde kendimi yatağa attım ruhen iyi olmamakla birlikte sanki çok iş yapmışım gibi bedenen de yorulmuştum. Annem bu sefer odada yoktu Rezan Hanım'nın ilaç saati gelmişti ona ilaçlarını götürmüştür diye düşündüm.

Kafamı dağıtmak için televizyonu açmıştım biraz oyalandıktan sonra aradan bir saat geçmemişti ki uykum gelmişti. Günümün geri kalanı umut ettiğim gibi sakin ve yalnız geçmişti bir zaman sonra sıkılmaya başladığımda üstüme annemin şallarından birini alıp odadan çıkmıştım. Güneşin yaydığı akşamüstü kızıllığı içimi garip bir hoşluk duygusuyla doldurmuştu. Terasta kimsenin olmadığından emin olduktuktan sonra manzaranın tadını çıkarmak için yukarı çıkmıştım. Altan Ağa'nın odasının önünden geçerken karşılaşmamamız için dua etmiştim içimdeki huzuru biraz olsun muhafaza etmek istiyordum. Terasdaki sallanan koltuğa oturup dışarıyı seyretmeye başladım kollarımı birbirine dolamıştım aynı zamanda yavaş bir şekilde sallanmaya başladım ve bunu yapmamla birlikte gözlerim gittikçe ağırlaşmaya başlamıştı.
Ne kadar süredir uyuduğumu bilmiyordum ama boynum ağrımaya başladığında uyanmıştım. Yerimden zar zor doğruldum ve odama doğru yol aldım. Odaya girdim annemin odada olmadığını gördüm ve duvardaki saate baktım bu saatte akşam yemeği çoktan yenmiş olurdu ama kimse beni uyandırmamıştı. Bunun için mutlu olmam gerekiyordu sanırım.

Uykumu iyice aldığım için derse oturmaya karar verdim ve  matematik kitabını çıkardım. Aslında neden ders çalıştığımı da bilmiyordum, ne de olsa üniversiteye gidemeyecektim bu nedenle derslerimin iyi olması için hiçbir sebebim yoktu. Lise hayatım boyunca hep bağımsız yaşayabileceğim herhangi bir mesleğim olmasını hayal ederdim. Aslında annemle bu konu hakkında hiç konuşmamıştık annemin reddeceğinden korktuğumdan bu konuyu konuşmayı sürekli erteleyip durmuştum.

Liseyi seneye bitiriyordum derslerim çok iyiydi genelde taktir alırdım ama üniversiteye gidemedikten sonra hiçbir şey annemin benimle gurur duymasından öteye gidemeyecekti.

Çok geçmeden acıktığım için yerimden kalkıp bir şeyler yemek için mutfağa gittim. Düşündüğümün aksine annem mutfakta değildi elime tencereyi ve ekmeği alıp masaya oturdum. O kadar acıkmış ve üşenmiştim ki ekmeği kesme nezaketinde bile bulanmadan koca ekmeği elimle böldüm. Böldüğüm ekmeği tencereye daldırdım ve ağzıma attım mutfakta kimsenin olmaması işime gelmişti birinin bu halimi görmesini istemiyordum.

Karnım doyduğunda kafamı tencerenin önünden kaldırdım ve geriye yaslandım. Saat on falan olmalıydı annem ve Hamide Teyze yoktu. Diğerleri büyük ihtimal odalarındalardı ama annem yoktu, bu saatte de rahat bırakmıyorlardı. Belki de Rezan Hanım rahatsızlanmıştı annem böyle durumlarda onu aramamamı odaya gidip oyalanmamı söylerdi. Annemin sıkılmaya ve hatta dinlenmeye zor vakti oluyordu o yüzden kendimi ya onu ararken ya da ona yardım ederken buluyordum.

KİMSESİZ #Wattys2019Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin