"Gökyüzü ve denizler birleşse yine seni anlatmaya yetmez güzelim. Ruhumda bütünlenen ruhun hep benimle, unutma."
Hayattan ellerinde küçük bir kardelenle ayrıldı çocuk. Uğruna ölürüm demişti herşeyine, ölmüştü de. Herşeyinin uğruna ölmüştü.
Gözlerim hiçbir zaman günün doğuşunu sevmedi. Hep gün sona ersin istedim. Belki de korktuğumdandır, bilmiyorum.Bu yüzden hep geç saatlerde kalkarım, insanların o klişe hayatlarıyla muhattap olmamak için. Bugün tam aksine sabahın köründe alacaklı gibi gelen birinin kapıya vurma sesiyle uyandım. Alışılageldik bir şekilde ipadimi zibilyonuncu defa kafede yosun tutmuş yerimde unutmuştum. Daha sonra Hye-Sun ordan alıp evime getirmişti. İçeri davet etmeden girdi ve motora bağlayarak konuşmaya başladı:
-Ben gece kafede kaldım ve bir çocuk senin yerine oturmuştu. İçtiği çok belliydi ve senin aleti karıştırmadığı apaçık ortadaydı. Yanına yaklaştım bana döndü ve "arkadaşın her zamanki gibi ipadini unutmuş götürmelisin ona" dedi. "Sağol da sanane?" Dedim. "Sizin gibiler iyilikten ne anlar? Siktir et." Dedi ve hiçbirşey söylemeden uzaklaştım. Aman neyse de sen iyi misin?
Meşhur yalanımı söylemek istememiştim aslında bu sefer. Ama mecburdum, iyi olmasamda iyiydim. Ne zaman iyi olduğumu bilemeden üstelik.
-İyiyim ama o çocuk beni nereden tanıyor? Gerçi tanınmayacak gibimiyim sadece aynı kafede oturup duruyorum. Herneyse sadece bunun için mi geldin?
"Evet sadece bunun içindi ve sen iyi değilsin Suray." Dedi ismimi telaffuz edemeyerekten.
Sessiz kaldım çünkü verecek cevabım yoktu. Ne bir kelime söyledim ne de bir çıt çıkardım. "Hala ona ulaşamayacağını düşünüyorsun biliyorum. Buraya kadar başarmışken herşeyi boka sarıyorsun. Eğer hala düşünmeye devam edeceksen bu düşünceden vazgeçtikten sonra konuş benimle Suray, başaracağına nasıl inanırsın bilmiyorum ama iyi hissetmen için çabalayacağım." Dedi ve kapıyı sertçe kapatarak gitti.
Ne anlatmaya çalıştığını düşünmeden telefonu elime aldım. Kahretsin :')
Kendimden nefret etmeme sebep olan bir twitter güncellemesi bildirimi..
Kalbimin her seferinde derinliklerinden yaralandığını hissediyordum, ama bu farklıydı. Çok farklı. Ulaşılmazımdı, delicesine aşıktım ama ondan nefret ediyordum. Ben bunu size nasıl analatayım? Bir yılda 10. Mevsimin olması nasıl imkansızsa, o kadar mevsim olması için dünyanın hızla dönmesi sonucun patlayacağı apaçık bir gerçekse o kadar imkansızdı, Min Yoongi. Acısına aşık olduğum.Gözlerine bakmaya utandığımdan olsa gerek yanaklarına bakabiliyorum sadece. Burnunun üzerindeki ve sağ yanağındaki o küçük, güzel ama acı verici benlere bakmaya dayanabiliyorum. Çünkü o kadar ki, bakmaya korkuyorum. Bakmaya korkuyorum da bir gerizekalının gizli numaradan beni işletmesine kadar bakabiliyorum. Her açtığımda aynı kişi oluyor ve açmadığımda defalarca üst üste arıyor. Nasılsın diye soruyor, iyiyimi duyunca kapatıyor. Sanki sadece benim iyi olup olmadığımı merak ediyormuş gibi. Bu sefer de açtım telefonu. Nasılsın demedi sadece ve bende sadece iyiyim demedim. Tükenmiştim.
Baştan başlamam gerekirse adım Miray Nur. Yoongi'ye olan duygularımı bu şekilde yazıya dökmek istedim. Düşünceleriniz ve oylarınız önemli, seviliyorsunuz ♥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Delibal•
Fanfiction"Bana Delibal diyosun ya, arada bir seni sarhoş edeyim diyorum" Delibal kardelen çiçeğinden olur muymuş? Oluyormuş. Bunun tek ve en güzel örneğiydi; Min Yoongi*