Her gece yaptığım gibi yurdun arkasında olan duvarı tırmandım sessizce. Kameraların tek göstermediği yerdi burası. Tellere geldiğimde, açtığım küçük delikten sürünerek çıktım. Buradan çıkılabileceğini kimse tahmin edemezdi. Arkamdaki büyük sarmaşıklar beni çok iyi bir şekilde gizliyordu.
Ablam yurttan kaçırıldığı günden bu yana her gece dışarı çıkardım. Bir psikopat okuldan bir ay süreyle kızları kaçırıyordu. Bazıları ölü olarak bulunuyor bazıları bulunamıyordu. Ölenlere kaçıran kişinin tecavvüz ettiği tahmin ediliyordu. En son ablam kaçırılmıştı ve ben de onunla gitmek istiyordum. O benim ablamdı. O ölecekse bende ölecektim. Korkak biriydim. Ve evet çok fazla korkuyordum. Ama ablam olmayınca neden o sefil yurtta kendimi çürüteyim ki!
Uzun çam ağaçlarının aralarından yavaş yavaş ilerledim. Rüzgarın vücuduma çarpması üşümeme neden oluyordu. Ağaçlar sağa sola sallanırken çıkardıkları ses ile beni korkutuyordu. Adlarını bilmediğim hayvanların sesleride ağaçlar gibi korkutuyorlardı. Sabah yağan yağmur yüzünden yerdeki toprak çamur olmuştu. Ağaçlar yapraklarını düşürmüştü. Her adım attığımda yapraklar ayağımın altında eziliyordu. ‘ çıt çıt ‘ gibi sesler çıkıyordu.
Arkamdan rüzgarın aksine gelen bir esinti ile arkamı döndüm. Hiç bir şey görünmüyordu. Ayın ışığında biraz aydınlanan ormanda sadece ağaçların gölgeleri görünüyordu. Tekrar önümü dönüp bir adım attığımda ensemde soğuk dudaklar değdi. Dudak olduğunu anlamıştım çünkü öptüğünü hissetmiştim. Belki de sadece korkumdan olan bir şey diye düşündüm. Lakin düşüncelerim uzun sürmedi. Arkamda yine sesler geliyordu. Bu sefer yutkunarak arkamı döndüm ama yine hiç bir şey görünmemişti. Sadece yapraklar birinin geçtiğini gösterircesine hafalanıp düşmüşlerdi. Korkuyla çevremi aramaya başladım. Sağıma, soluma, önüme ve arkamda hiç bir şey yoktu ama ben etrafıma bakındıkça kımıldayan bir şey hissediyordum.
‘’ Kim var orada? ‘’
Sesim o kadar boğuk ve kısık çıkmıştı ki ben bile zor duymuştum. Hızlı hızlı nefes alıyordum. Korkumdan arada nefesim bile kesiliyordu. Diz kapaklarım uyuşup, sağ sola sallanmaya başladı. Bir kaç adımla yanımdaki ağaca tutundum. Gözlerim hala etrafı tarıyordu.
‘’ Beni mi arıyorsun İsa. ‘’
Gelen ses ile aniden arkamı döndüm. O kadar hızlı dönmüştüm ki başım dönmüş, gözüm kararmıştı bir kaç saniyeliğine. Gözlerim yavaş yavaş görmeye başlarken çaprazımdaki ağaca yaslanmış bana bakan bir insan gördüm. Onu net göremiyordum ama gözleri beni korkutmak ister gibi parlıyordu. Kırmızıydı, kıp kırmızı. Rengi bana kanı hatırlatıyordu. Küçükken babamın gözlerinide böyle hatırlardım. Sinirlendiğinde gözleri kan kırmızısı olurdu. Onu hiç hatırlamasamda o gözlerini asla unutmamıştım. Bazen rüyalarıma giriyordu.
İşte karşımdakinide ona benzettim bu yüzden. Gözlerim yavaş yavaş karanlığa alışırken görüşüm netleşiyordu. Yüzünü gördüğümde gerçekten korkmuştum. Beni öldürecek gibi sinirli görünüyordu. Kaşları çatılmış dudakları açılmıştı. Dişlerini sıktığı belli oluyordu. Gözlerim aşağı indiğinde yumruk yapmış ellerini gördüm. Önce elini sıktığı için teninin bu kadar beyaz göründüğünü düşündüm ama yüzü ay ışığında bile bembeyazdı. Fazlasıyla güzel görünüyordu. Ya da bu durumda yakışıklı.
‘’ Se- sen de kimsin? ‘’
Sorumu duymamamış gibi bir kaç saniye gözlerime kenetledi kırmızı gözlerini. Bir kaç damla gökyüzünden aşağı damladığında yağmurun başladığını anlamıştım. Belki daha önce başlamıştı. Bilmiyordum. Bilmiyordum çünkü kırmızı gözler bana ‘ Öl ‘ der gibi bakıyordu. O gözler beni hayattan uzaklaştırmıştı. Ağlıyordum. Korkudan.
Bir kaç saniye sonra hızla - insan üstü bir hızla - beni ağaca yasladı. Sırtımda derin bir acı hissettim.
‘’ Sus ve soru sorma. ‘’
Arkasını dönüp yerdeki sırt çantamı aldı. Onu düşürdüğümü bile bilmiyordum ki! Onun benden uzaklaşmasını fırsat bilerek koşmaya başladım. Yaptığımın yanlış olduğunu biliyordum. O yurttan çıkmam bile yanlıştı. Hatta benim doğduğum gün yanlıştı ama şuan bunu düşünemezdim. Şu an ben ben değildim. Kendimi kaybetmiş gibi koşuyordum. Üstelik yanlış tarafa koştuğumu da biliyordum. Ağlarken akan yaşlarımı silip daha çok hızlandım. Ablamın yanına gitmek isteyen bendim, şimdi neden kaçıyordum? Korkmamam gerekmiyor muydu?
‘’ Benden asla kaçamazsın İsa. ‘’
Kendimi bir iki saniyeliğine uçuyor gibi hissettim. Daha sonra kendimi yere hızla düşerken buldum. Yüzümü koruyabilmiştim ama ayak bileğim ve sağ kolumda dayanılmaz bir acı vardı. Acı bir çığlık attım. Elini boğazıma dayayarak sıktı. Nefesim kesilmişti. Artık çığlık da atamıyordum. Sadece çok sıkı kapattığım gözlerimden yaşlar akıyordu.
‘’ Ablanı arıyorsun. Bende seni oraya götüreceğim. Ve kaçmaya çalışma. Asla! ‘’
Beni sertça yerden kaldırdı. Ayakta duramadığım için tekrar yere düşmüştüm. Ayağımı ve kolumu kırmış olmalıydım. Yerden tek elimle kalktım. Ve yine tek ayağımın üzerinde durdum. Çektiğim acıyı yok saymaya çalışıyordum ama bunu yapmak çok zordu.
‘’ Ta- tamam. ‘’
Benim yürüyemeyeceğimi anlamış olacak ki beni kucağına aldı.
‘’ Gözlerini sıkı kapat. ‘’
Verdiği emire uyarak gözlerimi kapattım. Koşmaya başladığını yüzüme çarpan rüzgardan anlıyordum. Neredeyse hiç sarsılmadan koşuyordu. Sadece on saniyeye yakın bir sürede durdu. Gözlerimi açmayacaktım, korkuyordum. Beni yatak olduğunu tahmin ettiğim yere bıraktı sertçe. Kırıklarım fazlasıyla canımı yakıyordu. Belki kırık değil sadece çatlaktı. Ancak ne olursa olsun canımı yakıyordu. İnledim.
‘’ Gözlerini aç. ‘’