Salonun balkon kapısı ve penceresinden içeri dolan serinlikle kendinden geçmişti Havin. Bu sıcaklar ömrünü tüketmeye yetiyordu. Hoş ömrünü tüketecek bir Emir'i vardı, sağ olsun hayatından hiç eksik olmuyordu. Dört yıl Ankara'da ona katlanması yetmezmiş gibi bir de İzmir'de güzelim tatilinde ona katlanmak zorunda kalıyordu. Gerçi ona bu fırsatı verdiği için en büyük akılsız kendisiydi. Gerçekten de onun farklı olabileceğine inanmıştı. Ama o, asla farklı olmadığını sıradan bile olamayacağını göstermişti, şimdi de utanmadan bunu sözde telafi etmek istiyordu. Havin onun bu yalanlarına kanacak değildi.
Önündeki laptoptan Türkdoğan Holding hakkında bilgileri okuyordu. Selezione şarabını araştırmaya başladı daha sonra... Bu kadar üne kavuşmanın bir sebebi olmalıydı. Kendisi hiç denememişti. Herhalde Selezione şarabını içebilmesi için çok iyi bi mekana girmesi gerekiyordu. Bu da demek oluyordu ki vakıf bursundan aldığı tüm parayı harcaması lazımdı. Bunu da yapacak kadar aklını yitirmemişti. Şarapların fiyatların akışa bir göz attığında boğazına erik kaçmıştı.
"Fuat Bey'in havasının altındaki gizem bundanmış," diyerek yüzünü buruşturdu. "Acaba beyefendi ne zaman konuşacak benimle? Kesin o konuşmaz benle... Ancak yazılanlar doğruysa, orada çalışmam en mantıklısı."
Kendisiyle uzunca bir süre konuştu. Bir ara telefonu çaldı, arayan Emir'di tabii ki de! Hiç meşgule atası bile yoktu, bu nedenle en engelledi. Aslında telefon numarasını değiştirmişti ama Emir pisliği hemen buluyordu. E öğrenci bir insandı, ha bire hat alacak değildi. Okuldayken arama yapmıyordu, ancak okul bitince bu aramalar aşırı olmaya başlamıştı. E artık buna son vermişti, rahattı. Yakında İstanbul'a da gidecekti hayat yeniden başlıyordu.
Annesi eve geldiğinde yemeklerini yediler. Cuma günü olduğu için annesi yarın izinliydi, onu alıp denize gitmeyi planladı. Arkadaşları aradı bir ara ama dışarı çıkası hiç yoktu, bu nedenle evde oturup kitap okuyacaktı. Saat 21.30 gibi annesinin içeriden sesini duyup yanına geldi. Annesi evin için dönüyordu?
"Hayırdır anneciğim ne oldu?"
Seher Hanım sinirle söylendi. "İlaçlarımı sanırım üzüm bağında unuttum. Çantama attım sanıyordum ama unutmuşum. Yemek yerken unuttum herhalde," dedi ve koltuğun ucuna oturdu. Seher Hanım tansiyon hastasıydı, ilaçlarını tam vaktinde alması lazımdı. Havin ondan ayrı kaldığı dönemlerde bile telefonla annesine hatırlatma görevini başarıyla gerçekleştirirdi.
"İnanmıyorum sana ya! Nasıl unutursun? Yaşlanıyor musun yoksa?" dedi şakacı ve kızgın bir dilde Havin.
"Konuştu babası kılıklı! Dellenme hemen, bu gece erken yattım mı bir şeycikler olmaz."
Havin tabii ki de annesinin önerisini kabullenmedi. "Oldu canım, hayatta izin vermem. Ben gider alırım," dedi.
"Olmaz bu saatte, hem ayıp da olur Fuat Bey oğluma."
"Ne oğlu ya ne oğlu? Hem bir şey olmaz saat daha dokuz buçuk, onun gibiler için bu saat gündüz sayılır. Sen de meraklanma, alırım İsmail dedenin scooter motorunu en fazla on beş dakika sonra bağ evine varırım." Annesinin cevabını beklemeden odasına girdi. Üzerindeki geceliği çıkartıp salaş bir tişörtle şort giyindi. Saçlarını tepesinden ince bir tokayla zar zor topladı. Salona yeniden gelip telefonunu aldı. Annesi her ne kadar yarın alırız dese de Havin içinin rahat etmeyeceği söyledi. Annesi azıcık uzanacağını geldiği gibi kendisini uyandırmasını söyledi, Havin de mutlaka uyandıracağını çünkü ilaçlarını alması gerektiğini söyledi ve evden çıktı. İlk iş yan komşuları olan İsmail dedenin kapısını çaldı, ona durumu anlattı ve motorun anahtarlarını kaptı. Daha sonra da yola koyuldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK MEŞK SAÇMALIKLARI VESAİRE (#3)
General FictionBir masalda olmayan her şey bu hikâyede. Çünkü Aşk Meşk gerçek dünyanın ta kendisi. Duygusallığı göz yaşartan, romantikliği kalp hızlandıran, komedisi çene ağrıtan bu dünyada artık her şey vesaireden ibaret. Şimdi son defa yaslanın arkanıza. Bu...