Misafir Menüsü

59 2 0
                                    

Eğer birinin hayatına girmesini istersen kucağını açarsın ona. Kucaklayıp biraz da kendine doğru çekip göğsüne bastırdığında seni kabul ediyorum anlamına gelir. Hele de kokusunu seviyorsan ve her sarıldığında içine dolduruyorsan onu, seni kendimle bir sayıyorum demek istemektesindir. Kalbimde senin yerin başka anlamına gelir. Vücudunu da beğeniyorsan her şeyiyle, ben seninle bir olmak, birlikte kalmak istiyorum demektir o. Sınırları kaldırıyorum yavaş yavaş demektir. Benim vücudum senindir, istediğin gibi kullanabilirsin, sana aittir'in ilk adımlarıdır bunlar. Korkutucudur biraz kendini birine teslim etmek, ama güvenip de kendini bırakabildiğinde kuş gibi hafiflersin.

Kucak açmanın bir yolu da sofra açmaktır kendisine. Çünkü içine sevgi katılan yemekler aşk gibidir. Doyulmaz tadına. Karşısına geçip bakıldığında insanın içinden bozmak gelmez. Önce bakarsın, koklarsın, sonra sıcak mı diye dokunursun, ağzına bir lokma aldığında bütün duyularını açarsın, azıcık beklersin damağına yayılırken. Yeteri kadar özenilmişse senin için bitirmeye kıyamazsın. Ama aşk gibi o kadar dayanılmazdır ki gözün döner bitirir yok edersin. Tüketirsin. Ara ara düşününce özlersin.

Misafir uzun oturmak ister sevdiğinin yanında. Biraz çekinse de fazlalık yaratmaktan, ev sahibine olabildiğince hafif gelmeye çalışarak uzun uzadıya kalabilmek ister. Uzun kalış ev sahibine bağlıdır biraz da. İyi bir menü yavaş tüketilendir. Aşkla hazırlanmış, sanat eseri gibi sunulmuş, aceleye gelmeden hatta gecikerek sahneye çıkan assolistler gibi bir geçit törenidir akşam yemeği. Kendini ne kadar bekletebilirse telaşa girmeden, o kadar sıkıntıya ve telaşa sokmaz diğerlerini.

İyi bir yemek önceden düşünülmüş iyi bir sahne ister... İyi bir sahne misafirin kendisini rahat hissedebileceği loş bir ışık, havası hep tazelenen bir ortam, düzenli bir masa ve olmazsa olmaz çiçektir.

Ben senin için hazırladığım sofraya nergis koymak isterdim. Çünkü nergis dışarıdaki kara kışa, soğuğa rağmen bahar kokar. Narindir bir kadın gibi ve hüzünlüdür aşığı gibi. Daha buketindeki arkadaşlarından ayrılır ayrılmaz büker boynunu. İlkbahar gibi kokar. Siner her köşeye seviştikten sonra aşıkların üzerinde kalan sevgili kokusu gibi. Koklar durursun gün boyu orana burana serpilen koku kırıntılarını. Doyamazsın. Koklaya koklaya tüketirsin her güzel şeyi olduğu gibi.

Ya da sümbül olabilirdi. O da kışa inat renk doludur, koku saçar. Baktığında bir delikanlı gibi dipdiri ve bir genç kız kadar mis kokuludur. Gücünden emin bir erkeğe de, dik ve mağrur, göğüslerinden gurur duyan bereketli bir kadına da benzer. Kalıcıdır. Soğuğa inat dayanır da dayanır. Belki de o daha uygun seni ağırlamak için.

Her malzemeyi sevmek gerekir. Daha satın alırken bakmak görmek gerekir tazeliğini. Dokunup hafif kokladıktan sonra karşısına geçip şöyle bir süzmek gerekir. Sevgililere de böyle yapılır bazen. Sevdiğin bakan aşık içinden neler geçirir. İlk bakışlar insanın dizlerinin bağını çözer, nefesini keser. Bakan için de bakılan için de böyledir bu heyecan. Her vücut sahibinin hikayesine göre özeldir. Kendine güvenen erkeklerin duruşları bakılanın aklını başından alır. Karşıdaki kocaman, kahverengi gözlerse, bakanların beyinlerine kazınır, unutulmayacak bir renk olarak.

Tamamen bir renk cümbüşüdür malzemenin doğranması. Ve bir sofra ne kadar çok renk içeriyorsa o kadar zengindir benim gözümde. Hayat gibi. Hayat bir renk salatasıdır. Biberin kırmızısı, mısırın sarısı, havucun turuncusu olmasa diğer tüm yeşillikler yapayalnız ve yavan kalır salata kasesinde. Çok fazlasına da gerek yok bence. Tutkulu tango el unico eşliğinde hazırlanan salata onu tamamlayan adamakıllı bir sos olmadığı sürece aslında hiçbir şeye benzemez. Orada da renkler önemli benim için. Benim salatamın sosunda her seferinde değişik bir şey yoksa ben yeterince önemsemediğimi düşünürüm seni. Bir gün hardal olmazsa, bir gün haşhaş, bir gün ceviz, bir gün kuru üzüm, bir diğer gün susam yoksa, bir de limona eklediğim zeytinyağını senin için yavaş yavaş ve hep aynı yönde karıştırmadıysam ben layık görmem o salatayı sana.

Sıcaklık istenir salatanın soğuğunu dengelemek için. Ya bir börek ya bir kiş. Ben senin için ıspanaklı kiş yapardım galiba. Hamurunu yoğururken neler düşlerdim kim bilir? Dokunmak hiç bir şeyin yerini tutamaz. Sevişir gibi ve dövüşür gibi davranmalı karşındaki malzemeye. Hem rutin bir yoğurma hareketi, hem de arada tokatlarcasına hamuru kendine getirmeli. Hem dokunup kıvamını, pürüzsüzlüğünü hissetmeli, hem hoyrat çarpmalarla gücünü hissettirmeli. Buradaki püf noktası tereyağının soğuk olması. Arada bırakacaksın hamurubir saat dinlensin kendine gelsin. Sonra çatalın ucuyla delip birkaç yerinden pişireceksin.

Yanda doğranmış ıspanakları soğanla kavurup üzerine krema eklerken hiç saate bakmamalısın. Çünkü telaşla pişirilen yemekler araya sıkıştırılmış sevişmelere benzerler. Ve o sevişmelerden çoğu zaman hiçbir şey hatırlamaz sevenler. Bir şeyi anlamak için önce hazmetmek gerekir onu. O yüzden sevdin, sevmedin, hoşuna gitti mi, gitmedi mi, beni istemiyor musun yoksa, artık bana dokunmayacak mısın gibi sözler boştur aşıklar için. Aşıklar kimsenin engellemediği ortamlarda sahip olmak ister birbirlerine özgürce. Bu işin tüm lezzeti damaklarına yayılır ve orada uzun süre hissedilir böylece. Tüm lezzetler birer birer üst üste binerler merdiven misali mutluluk katına tırmanırken, bu yolculuğun her anının tadına varılır ve erişilen yükseklik huzur içinde hazmedilir gerçek sevgi ve güven temeline oturmuş ilişkilerde.

Sonra birleştirirsin ikisini. Verirsin fırına. Kişin üzerine serptiğin rende kaşar ne kadar bol olursa, o kadar kızarır tartın. Ve sofraya geldiğinde rahatça yenebilecek kadar serinlemiş olmalıdır. Kesip ikram ederken havada sünen peynir öperken bırakmak istemediğin dudakların seni çekmesine benzer. Ama mecburen ayırırsın ikisini de o da başka mesele. Burada da tadı hep damağımda kalan isyankar libertangoyu ekliyorum misafirimin yemeğine.

Ana yemek olarak rosto yapıyorum bugünlük. Bir dahakine asla unutmayacağım ne pişirdiğimi, çünkü misafir ikinci geldiğinde başka kişidir benim için. Sil baştan başlamalıdır geçit töreni. Ya hızı değişir servisin, ya da tarzı. Bugün Avrupai ise bir dahakine Alaturka, bugün şarap içmeliyse yarın rakı olmalı, bugün tangoysa yarın sanat müziği, bugün romantikse yarın neşeli. Öyle olmalı ki ana yemek ve şurekası, tadı damağında şekli dimağında kalmalı.

Mistiktir rosto baharatlarından dolayı. Kişnişi, defne yaprağı, çubuk tarçını, top karabiberi, tuzu, biberi, hint cevizi bir araya gelip dövülmedikçe yakalayamaz dünyanın dört bir yanından gelen aroma harmanını. Dananın nuar dediğimiz kısmı tüm olarak bulanır dünya baharatlarına, biraz yağda çevirilir azıcık un, yirmi diş kadar sarımsak, bir patates, bir soğan ve bir havuç eşliğinde. Sonra bir bardak kırmızı şarap, iki kaşık sirke yarım bardak su eklenerek kapatılır düdüklü tencere. Birsaat kadar sürer pişmesi. Etten başka ne varsa tel süzgeçten geçirilip bir taşım kaynatılır. Nuar ertesi gün olabildiğince ince dilimlenerek, bir et bir kaşar dizilir, sosu üstüne dökülür ve servisten önce borcamda fırına verilir. Üstü kızarana kadar. Yanında pilav, kırmızı şarap, kırmızı mum ve romantik tango por una cabeza şiddetle tavsiye edilir.

Sana bir de tatlı yapmam gerekir menüyü tamamlamak için. Ama sana layık ne yapabilirim ki düşünemiyorum. Öyle bir tatlı olmalı ki daha görünce başlamalısın mırıldanmaya zevkten. Öyle olmalı ki yerken tutamamalısın balını, akmalı dudaklarının yanlarından. Ellerini parmaklarını yalamalısın bir zerresini kaçırmamak için o tatlının. Öyle bir tatlı olmalı ki sen yerken erimelisin, ben de seni seyrederken. Hiç konuşulmamalı tatlı sofraya geldiğinde. Müzik bile olmamalı bence. Çünkü tatlı önemsiz gibi görünse de en çok beklenendir, en çok heves edilendir. Ne kadar geç ikram edersem onu o kadar geç gidersin sen. Tatlı öyledir, kaprislidir, bekletmesini bilir kendini. Seks gibidir. Varlığını hissedersin gelmeden. İçin kaynar durur ne zaman başlayacak diye. Haz dediğin daha başlamadan oradadır işte. Uğul uğul inler her bir yanın. Ne kadar uzatırsan bu kısmını o kadar mırıldanırsın zevkten. Her anının kıymetini bilirsin geldiğinde. Öyle hoş olur ki erirsin tadına bakarken. Ya da dokunmasan da karşısına geçer seyredersin o bile yeter. Işık bile istemezsin, ses bile, müzik bile. Uykunda gördüğün en tatlı düşlere dalar gibi öylece dalarsın içine.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 26, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Misafir MenüsüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin