Tüm renkler siyaha boyandı yine. Mutsuzluk hiç bitmeyen ve neye olduğunu bilmediğim bir derin hasret şimdi ve ben bu sınavlarla örülü hayatın tam ortasında tüm beşeriyet gibi durmaktayım.. Yaşadığım kalabalık içinde yalnızlık, varlık içinde yokluk, anlamların içinde hiçlik... Dünya! Adaleti bulamadığım, nankörlük ve bencilliğin kişilik sanıldığı, namusun hiç yeşermediği beyinlerde iğrenç bir düzenin içinde kendini mutlu sanan, yaşamının anlamsızlığını, evrene verdiği zararı sorgulamayan , mutluluk rolü yapıp hayatı kandırmaya çalışan beşeriyet... Hayat bu rolünüzü yutmuyor! Geçici olan şu düzenin içinde koşmak koşuşturmak bir şeyler için çabalamak o kadar boş o kadar anlamsız ki. O kadar aptalız ki aslında... Yok olsaydım keşke hiç basmasaydı bu ayaklarım toprağa, hiç çekmeseydim oksijeni hücrelerime. Güzellikler pislikleri örtemiyor. Çünkü çok olan pislikler. Çok olan kötülükler. Çok olan benciller yani bizleriz. Biz evrendeki her şeyi yaşamak için kendi bencilliklerimiz için kullanan aşağılık mahluklarız. Ölünce bile derdiz biz. Toprağa bile yüküz. Hiç faydası yok ki yaptıklarımızın. YOKLUK! Ne güzel bir kelime. İçine çekip eritse bizi, hiçliğinde! Matematikteki gibi olsa keşke. Bir sıfırla çarpılıp yutan elemanca yutulsak... Sıfırın negatif sayılardan büyüklüğü gibi nagarif insanlarda küçülüp yok olsalar. . Beceriksizliklerinden ve zayıf karakterlerinden sıfır bile büyük olsa ve onlara çarpıp bu evrenden alıp götürse.. Başka gezegenlere hepsini görürüp bir arada yaşamalarını sağlayacağımız bir zaman makinesi icat edilse ve evrenin ilk oluştuğu yıllara gönderip kendi zayıflıklarında yok olmaya terkedilseler.. Doğadaki düzene ahenge ters onlar! Güçlünün zayıfı ezdiği doğada güçsüzlükleriye bir sürü güçlüyü mutluluğunu , sevincini yok edebiliyorlar...