"Onun vücudunun seninki gibi olmadığını biliyorsun değil mi?" Martin Thomas'ın gözlerine dik dik baktı.
"Ona dikkat etmelisin." "Ama alacağın ceza için değil."
"Ben sizin kurallarınızın dışında hareket edebiliyorum. Sizin kurallarınız yalnızca sizi ve nadiren insanları ilgilendiriyor."
"Kuralların içinde şimdilik bize yer yok." "Onunla ilgilenmeyi hobi olarak bile görebilirsin ama ona zarar verme." Ellerini havaya kaldırdı.
Herhalde aile olmakta böyle bir şeydi.
"O sizden daha inanılmaz ama bunu göremeyebilirsin." Ellerini saçlarına koydu.
Aile olmak gerçekten de buna benziyordu. Birbirine nedensizce değer vermek. Aralarındaki kan bağı sayesinde tanışmak ve ilgi bekleyebileceğin birilerine sahip olmak.
Gözlerimi açtım ve doğruldum. Bir şeyler görmüştüm ama zihnimden hızla siliniyorlardı.
Her uyanışımda olduğu gibi uyuşmuştum. Sadece kâbustu.
Hayır. Onlara bakmalıydım. Sadece bir kâbus olması önemli değildi. Üstümdeki örtüyü çektim ve ayağa kalktım.
Lütfen onlara bir şey olmamış olsun... lütfen...
Kapıyı kapattım ve merdivenlerden aşağıya hızlıca indim. Sessizleşmişlerdi ve ciğerlerime dolan hava yine canımı yakıyordu.
Onları görünce merdivenlerden yavaşça inmeye başladım. Garip bir histi ve başımı döndürüyordu.
Ne konuştuklarını bilmiyordum ama yine sessizleşmişlerdi. Onlar iyiler, dedim.
Mutfakla salonu ayıran yeri geçtim ve elime bir bardak alıp hızlıca doldurdum. Geçmesini diledim ama kast ettiğim şey bunun suyu içerken olması değildi.
Öksürmeye başlarken hafifçe sarsıldım. Bardağı tezgâha koydum ve onların ayağa kalktıklarını duydum. Öksürmeye devam ettim. Dizlerimi hafifçe kırdım ve eğildim.
"Laja?" Martin bardağa yeniden su doldurdu. Thomas hemen yanımdayken yüzüme bakmak için hafifçe eğildi.
Elimi koluna koydum ve ona tutundum. Muhtemelen ağırlığımı hissetmemişti bile.
Daha öncesinde yapmasından korktuğum gibi, beni parçalarıma ayırabilecek kadar güçlüydü.
Martin'in uzattığı bardağı elime aldım ve suyu bitirdim.
Gözlerimi kırparken bardağı tekrar tezgâha koydum.
"İyiyim" "hıg" elimde olmadan omuzlarım yukarıya kalktı ve indi. Hıçkırmaya başladığımda güldüm.
Öksürerken gözlerim dolmuştu. Thomas kollarını bana sardığında ona sıkıca sarıldım ve bir daha hıçkırdım. "Bu komik..." diye mırıldandım...
✩★✩★✩Thomas'ın yanına oturup sağ elimi uzattım. Sol elini kaldırıp parmaklarıma sürttü ve bunu tekrarladıktan sonra yumruk yaptığımız ellerimizi hafifçe birbirine vurduk.
Saçlarımdan bir tutam almadan önce saçlarımı tuttum ve onun saçlarının üzerinde bıraktım. Hafifçe yere döndüğü yüzünü kıpırdatmadan bana baktı.
Elindeki kitaba saçlarımdan iki tanesi düştü. "Dışarı çıkalım." "Lütfen." Yüzümü eğdim ve ellerimi alnımdan yukarıya koyup saçlarımı ondan çektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILDIZ
Science Fiction(#96) Yüzümü gökyüzüne çevirdim. Nefesimi(*) kesecek tek şey gökyüzündeki yıldızlardı. Günün sonunda hep ben ve onlar kalıyorduk. Son nefesimi alıp gözlerimi yumdum, çiğerlerimin yanma hissi geçti, nefesim durdu. Gözlerimi açtım ve yukarıya bakmaya...