Okullar kapanalı neredeyse bir hafta olmuştu her yerde olduğu gibi konakta da hareketlenme vardı. Bu aralar annem halsiz ve soluk görünüyordu bunu işlerin artmasına bağlamıştım ama tahminimden uzun sürünce hasta olduğunu anlamıştım. Hastaneye gitmekte ısrar etmeme rağmen bir türlü kabul etmiyordu buna bir anlam verememiştim.
Karnem iyi olduğu halde annem bana hediye alamadığı için üzgündü, telafi ediceğini söyleyip duruyordu. Geçen sene annem bana istediğim ayakkabılardan almıştı ama çok kullanamamıştım günlük kullanıma pek uygun bir ayakkabı değildi. Başta almak istememişti ama ben çok istekli görününce beni kıramamıştı ve almıştı. Ona bulanların hâlâ yeni gibi olduğunu hediye almasına gerek olmadığını söylememe rağmen en kısa zamanda bunu telafi edeceğini söylemişti.
Yaz ayında olduğumuz için havalar genellikle bunaltıcı derecede sıcak oluyordu. Bugün ise diğer günlerin aksine çok sıcak değildi en azından sıcaktan kavrulmuyorduk. Havanın böyle güzel olduğu bir günde kimse konakta kalmazdı bende bu geleneğe seve seve uyardım. Rahşan ve Zülal bundan yarım saat önce dışarı çıkmışlardı, Altan Ağa ise bu aralar şirkete gidip geliyordu Ramiz Ağa, Altan Ağa'nın işleyişi öğrenmesini istiyordu.
Altan Ağa işe gitme saatini geçirmişti ve hâlâ odasından çıkmamıştı bugün şirkete gitmiyecekti anlaşılan.Geçen ki tartışmamızdan sonra pek gözüne görünmemeye ve onu görmemeye çalışıyorum ama pek mümkün olmuyordu. Bana bakışları yine eski ketum halini almıştı her defasında burada fazlalık olduğumu hatırlatıyordu. Yine de ona bağırdığım için pişman değildim, egosunu tatmin etmek için beni kullanmamalıydı. Sözde onu takip etmiştim bunu öylece söyleyebilmişti üstelik beni rezil ederek.
Bugünü değerlendirmek istiyordum erkenden konağa çağırılmak gibi bir derdim de yoktu. Annemin yanına gittim, mutfakta oturuyordu yüzüme en tatlı ifademi takındım ve "Anne bugün hava çok güzel hem senin de işin yok dışarı çıkalım mı?" diye sordum. "Sen çık benim canım istemiyor."
"Belki sana da iyi gelir hava almış olursun." Gerçekten istemediğini anlayınca çok zorlamadım belki biraz dinlenirse kendine gelirdi.Annem hazır izin vermişken topukluyordum ki annem "Geç kalma sakın." dedi.
"Tamam."
Üstümü giyinmek için odaya gittim. Dolabı altüst etmeme rağmen her zaman giydiğim kıyafetlerden farklı bir şey bulamamıştım. Bu gidişle evden çıkamayacaktım sonunda üstümü değiştirmekten vazgeçtim zaten kötü görünmüyordum. Gitmeden önce dağıttığım kıyafetleri katlamadan dolaba tıktım annem görürse çok kızacaktı ama zaten çok oyalanmıştım. Dolabın kenarında bir poşet gördüm dolaptan düştüğünü düşünüp geri koyacağım sırada içinde ne olduğunu merak edip poşetin ağzını açtım. İçinde çok güzel bir elbise vardı o an annemin bana karne hediyesi olarak bunu aldığını anladım. Elbise gerçekten çok güzeldi ama bundan çok annemin benim için hediye alması beni sevindirmişti. Bana sürpriz yapmak için saklamış olmalıydı o yüzden yerine geri koymam gerekiyordu ama dayanamayıp denemiştim. Aynanın karşısına geçip kendime baktım bedenime oturmuştu her şey çok güzel görünüyordu, saçlarım hariç saçlarımı örgüden kurtarıp bir kez daha aynaya baktım. Elbiseye dikkatlice baktığımda ufak bir yerinin sökük olduğunu gördüm.
Annem değiştirip ondan sonra hediyesini vermek istemiş olmalıydı ama buna gerek olduğunu sanmıyordum elimle diksem bile fark edilmezdi. Elbiseyi çıkardım, elime iğne iplik alıp ufak söküğü diktiğimde bir sorun kalmamıştı üstelik görünüşüne de zarar vermemiştim. Elbiseyi tekrar giydim ve dışarı çıktım güzel göründüğümü hissettiğim için biraz utanmıştım. Genelde saçlarımı salmadığım ve böyle giyinmediğim için garip hissetmiştim.Baya bir yürüdükten sonra sonunda çarşıya gelmiştim bugün diğer günlere göre daha kalabalıktı ve ben herkes bana bakıyormuş gibi hissediyordum ama bunun doğru olmadığını biliyordum. Arkadaşımla buluşmak için belirlediğimiz alana doğru ilerliyorken ileride Rahşan'la Zülal'i gördüm. Vitrinlerdeki kıyafetlere bakıp geziniyorlardı Zülal telefonunu çıkarıp birisiyle konuştu.
Onları bu kadar ayrıntılı incelediğimi fark ettiğimde kendime kızdım. Çok geçmeden beyaz bir araba geldi, Altan Ağa'nın arabasıydı bu sefer hatırlamak için çaba göstermemiştim. Altan Ağa arabadan indi ve kızlarla konuşmaya başladı onlar konuşurken ben hâlâ dikiliyordum aslında önlerinden geçmek istemiyordum ama burada kalamazdım onları izlemeye devam ederek kanıtladığım tek şey Altan'ın haklı olduğu olurdu. Beni fark etmeyeceklerini düşündüm ve başımı önüme eğerek yürümeye başladım. Tam onların önünden geçtiğimsırada Zülal'in sesini duydum ve olduğum yerde kalakaldım. "Sen! Görüyorum da hırsızlığa başlamışsın." Aramızdaki mesafeyi hızla kapatıp omuzlarımdan tutup beni sarstı. Afallamıştım ve şaşkındım birden neden böyle bir şey söylediğine anlam verememiştim.
"Ne söylediğinin farkında mısın?" diye bağırdım. Bağırmamla birlikte neye uğradığını şaşırdı ama bozuntuya vermedi. Altan Ağa bize anlamsız anlamsız bakıyordu ama sanki ufacık bir an gözlerinin üzerimde dolaştığını fark ettim. "Hem suçlusun hemde arsız!"dedi ve elini elbiseme götürdü. Neyden bahsettiği hakkında fikrim olsa onun ağız dalaşını devam ettirirdim ama sadece onu engellemeye çalışıyordum.
"Çek elini üstümden." Beni duymamış gibi gülmeye başladığında sinirlendim insanlar bize bakıyordu.
"Elbisemi dikmen gerekiyordu giymen değil." dedi ve elbiseyi itmeye çalıştığım eliyle ve aynı zamanda diğer elinden destek alarak omzumdan aşağıya doğru yırttı. Sütyenim ortaya çıkmıştı o an yüzümden aşağıya kaynar sular döküldü aceleyle elimi göğsüme kapattım bu çok utanç vericiydi yerin dibine girmek istiyordum. Onun elbisesi olduğunu anlamayacak kadar salakmışım annem bana böyle bir elbise almazdı. İnsanlar gösteri izler gibi etrafımızda toplanmaya başlamıştı. Kollarımı omuzlarımda birleştirdim ve olduğum yere çöktüm. Utancımdan kızarmıştım hem hırsızlıkla suçlanmıştım hemde kapatamadığım omzum açıkta kalmıştı. Ben hırsız değildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİMSESİZ #Wattys2019
RomanceDicle, yapraklarını teker teker düşüren sonbahar ağacı gibi sonunda yine kendisiyle başbaşa kalmıştı . Yalnızlığın kıyısında kaybolmuşken fark etmeden tutunduğu bir liman onun tek sığınağı olmuştu. Artık kaybedecek çok şeyi vardı. Onun en de...