Yaşanan olayın üzerinden tam tamına üç gün geçmişti ve Asya'nın bana kinlendiğini anlamamak elde değildi. Sarp'la o günden beri fazlasıyla konuşmuyorduk ve Asya'da pek Sarp'ın yanından ayrılmıyordu.
Çisil ve Aras'sa her zaman ki tartışmalarına devam ederken Savaş'ta onlara katılarak tartışmalarına eşlik ediyordu. Piyangodan çıkar gibi çıkan Ceyhun'sa her zaman ki edepsiz şakalarını yapıp çocukları kızdırırken bizi de utandırmayı fazlasıyla başarıyordu.
Şimdi ise dördüncü dersteydik ve ders şu hiç sevmediğim Coğrafyacının dersiydi. Bu hocayı gördüğüm ilk günden beri sevmemiştim. Hoca dersi anlatırken bende elimde ki kalemi çevirerek Çisil'e bakıyordum.
Uyuyacak bir havada değildim, sıkıntıdan patlamak üzereydim. Aras, Çisil'in yanından kalktığı için artık ben oturuyordum. Bu sabah bukle yaptığım saçlarımın ucuyla oynamaya başladım ve kaleme saçlarımı sarıyordum.
Kerem olayını atlata bilmiş değildim. Şu üç gün boyunca hep peşimdeydi hatta sınıfını değiştirip bizim sınıfa bile gelmeyi düşünmüştü ki Aras sağ olsun buna engel olmuştu.
Elimden geldiğince kendimi insanlardan daha da uzak tutmaya çalışıyordum. Çisil ise benim aksime sanki bilerek yapıyormuş gibi beni sürekli olmadık insanlarla tanıştırıyordu.
Ders devam ederken hocanın dudaklarından benim ismim düştü. "Lavin?" dedi. Başımı ona doğru çevirdiğim de tahtaya yazdığı soruyu, gözleriyle işaret etti. "Bilmiyorum," dedim umursamazca şu anda aklım başka bir şeydeydi ve o soruya kalmak istemiyordum. "Burada kararları ben veririm. Bu soruyu yapmanı istiyorum!" dedi sert sesiyle.
"On altı kişilik sınıfta bu soruyu yapıcak bir sürü öğrenci vardır." dediğim de ortam olması gerekenden fazla gerildi. Normal de öğretmenlerime karşı gelmem ve onlara saygı duyardım ama şu anda bunu istemiyordum.
Çaremi biri anlamış olacak ki olaya Savaş atladı, "Hocam ben yapabilir miyim?" dediğinde hoca başını Savaş'a çevirdi ve onayladı.
Savaş soruyu yaptıktan kısa bir süre sonra zil çaldı ve bende babamı aramak için okulun sakin koridorlarından birine geçtim.
Telefondan babamın numarasını tuşladıktan sonra çağrıyı yanıtlamasını bekledim ve kısa bir süre sonra çağrı yanıtlandı. "Kızım?" dedi babam sıcak sesiyle. Dudaklarımda ufak bir gülümseme peydah olurken, "Babacım nasılsın?" dedim.
"İyiyim kızım, çalışıyorum. Sen nasılsın?" dedi babam. Babam İstanbul'un en iyi inşaat mühendislerinden biriydi ve işleri oldukça yoğundu. "Bende iyiyim seni sormak için aramıştım meşgulsen sonra arayayım." dedim. "Hayır, şu an konuşabiliriz biraz sonra toplantıya gireceğim. Okulun nasıl gidiyor?"
"İyi her şey güzel, Çisil ile gayet mutluyuz." dedim parmaklarımı saçlarımın içinden geçirirken. "Fırat Bey toplantı başlamak üzere." diye bir ses duyduğum da telefondan babam, "Kızım kapatmam lazım." dedi ve telefonu kapattı.
Telefonumu cebime koyduktan sonra arkamda bir ses duyuldu. "Tatlım, fahişe anneciğini de arayacak mısın? Bu arada babanla olan ilişkin fazla mide bulandırıcı," dedi Asya diliyle dudaklarını şaklatarak.
Ellerimi yumruk yaptıktan sonra, "Bu seni ilgilendirmez!" dedim ve arkamı döndüm. Asya'nın yanında duran kumral, kahve rengi gözlü kızda Asya gibi konuşmaya başladı. "Ay arama şimdi annen birilerinin altında kıvranıyordur." dedi.
Kıza doğru ilerlediğimde Asya kolumdan tuttu ve beni duvara doğru ittirdi. "O tokatın hesabını vericeksin!" dedi. Kumral kız da benim boşluğumdan yaralanıp bacağıma tekme attığında hafifçe inledim ve bende dayanamayıp sülük hanımın saçlarına yapıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOLUNAY
Teen FictionDolunay... Dolunay'ın altındaki adam, Sarp Bertan. Gece Ay'a ortaklık ederken benim âşık olduğum adam; uçurumun kenarında, dolunayın altında beni göğüs kafesine gömüp kalbine sakladı. Yıldızlar üzerimize düşerken, Dolunay bizim için o gece birkez...