1/

601 62 30
                                    

       

Haru, önüme kenarları kirli bir fincanda kahve getirdi "Bugün biraz geç kaldın" dedi önlüğüne ellerini silerek, yeni boyattığı sarı saçlarını arkadan topladı. Küçük gözleri her gün olduğu gibi uykuluydu, çünkü gecenin on ikisiydi "Yorgun gözüküyorsun".

"Vay canına" dedi alaylı bir şekilde gülerek "Günün en zekice cümlesini kurdun Jongin". Önüme şekerliği ve bir miktar da peçete koydu. Her gün olduğu gibi peçeteler, silinmemiş tezgahta ıslanmıştı "Saat gecenin on ikisi. Ne yapmamı istersin, şuradaki hedefler için konulan kuru sıkılarla senin bacağına falan mı sıkmamı?" diyerek ekledi, bir saniye durup düşündü "Aslında bu güzel bir fikirdi, bunu daha önce düşünmeliydim".

"Şu saatte esprilerini çekecek halde değilim Haru"

"Ben şaka yapmıyorum ki, kuru sıkı konusunda gayet de ciddiyim"

"Haru.. lütfen"

"Peki tamam tamam," dedi. Garip ama, bu saatte lunaparkta olmayı, Haru'nun pis ve kirli kahvelerinden bir fincan içmeyi, onun tuhaf esprilerini, söylenişlerini, bu saatte neden her gün buradaymışım, kafa bulmak istiyorsam lunaparkta değil barlarda olmalıymışım falan, bu arada da her gün o saatte bir sigara yakıp karşıma oturur, dirseklerini tezgaha dayar, bana uzunca bakardı "Onu unutturmak için kahve içmen faydasız. Aslında başka bir şey içmek de onu unutturmaz" dedi sigarayı ağır ağır içerken "Sana yüz kere teklif ettim benim sevgilim ol diye ama dinlemedin ki".

Hafifçe gülümsedim kahvemden bir yudum aldığımda "Geldi" dedim.

"Kim geldi?"

"O işte," dediğimde göz göze geldik "Döndü, hem de hiçbir şey olmamış gibi"

"Şaka yapıyorsun" dedi şaşkınlıkla bana baktığında, elindeki sigara hala bitmemişti, külleri her an kopup dökülecek gibiydi.

"Hayır haru, şaka yapmıyorum" gülümsedim, kaşlarımı çattım ve derin bir nefes aldım "Keşke senin kadar esprili biri olsaydım ama hayır, şaka yapmıyorum".

"Hasiktir be," dedi kahkaha atarak "Bizim küçük oğlan çetin ceviz çıktı. Baksana, gitme sebebi için ne uydurdu sana? Sana çok aşıktım, çılgınlar gibi sigara içiyordum bu yüzden rehabilitasyon merkezine gittim mi dedi yoksa delirdim, akıl hastanesine yattım diyerek mi?" sonra tekrar kahkaha attı "Delirmiş olması muhtemel. Hala da deli olabilir -tanrı aşkına kim geri döner ki hem de sebepsiz yere aniden çıkıp giderek?"

"Bilmiyorum," dedim omuz silkerek "Aslında bilmek de istemiyorum. Hangi cehenneme gidiyorsa gitsin". Koca bir yalandı. Aslında nasıl da sormak istiyordum nereye gittiğini, neden gittiğini, daha da önemlisi neden döndüğünü. Hepsini öğrenmek istiyordum ama soramazdım, o kadar ufalmak istemiyordum önünde. Seviyordum, gerizekalı gibi seviyordum, hani gözün döner de görmezsin, ne yaparsa yapsın ona o kadar bağlanırsın ki, elinde zehir tutsa içirse sana, gıkın çıkmaz içersin büyük bir mutlulukla, o da sana afiyet olsun der ve bir yudum daha içirir hani zehirden. Öyleydi bizimkisi, kör olmuştum da zehrin müptelası da olmuştum.

"Ne zaman gördün peki onu?"

"Geçenlerde, buralarda" kahve bitmişti, dibinde tortusu vardı "Bir anda karşıma çıktı, ne olduğunu anlayamadan, dikildi karşıma, sonrasında benim de elim ayağım birbirine dolandı, bilirsin beni Haru, gerizekalı gibi seviyorum hala, bu yüzden ona koşup sarılsam mı yoksa gidip yüzüne bir tokat mı atsam bilemedim, sadece baktım, o da tabii bu ikilemi gördü ben de, durmadı, gülümsedi ve arkasını dönüp gitti"

"Ellerin titriyor" dedi.

"Ellerim titriyor," dedim aslında her yerim zangır zangır titriyordu.

fotoğraf arşivindeki polyanna / kaisooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin