1. Bölüm

30 7 0
                                    

          

Koşar hatta uçar adımlarla okula doğru ilerliyordum. Okula beş dakikalık mesafe kalmasına rağmen daha fazla dayanamayacağımı hissetmeye başladım.  Zeminin düz olması işimi kolaylaştırsa da, sürekli dönemeç olan yollar işimi bir o kadar zorlaştırıyordu.Buranın kapalı havası benim enerjimi sömürmekle birlikte, her an yağmur yağacak hissi beni korkutuyordu.

Okulun kapısını gördüğüm an, daha da hızlanmaya başladım çünkü ilk günden semineri kaçırmam doğru olmazdı. Yere kapaklanmamla maratona eş değer koşum sonlandı.  Tam kolonların orada düşmem de öğrencilere güzel bir şölen sunmamı sağladı. Gülümsemeler kulağıma gelmesine rağmen umursamak istemedim. Yanıma bir kız gelerek kalkmam için yardımda  bulunma nezaketini gösterse de sanki her an kusacakmış gibi olan aksağını ile iyi olup olmadığımı sorması dikkatimi çekmişti ansızın. O şokla bırak Almancayı Türkçe bile cevap veremezdim. Hemen toparlanarak ona daha fazla yük olmak istemediğim için konferans salonuna girdim ve kendime boş bir yer buldum.

Kapının önünde bir ara durakladım ve kıza teşekkür etmediğimi hatırladım.  Bu kaba davranışımdan dolayı kendime bir küfür savurdum. Dudağımı ısırıp elimi belime koyarak uflayıp puflasam da artık olan oldu diyerek bir yere oturdum. Zaten girişte yeterince rezil oldum , daha fazla ortalıkta görünmek istemiyordum. Kapıdan içeriye girdiğim an konferans salonunun kiliseye ait esintiler taşıdığını fark ettim. Güne kötü başlamak ile birlikte, yeni bir başlangıç yapmak için besmele çekerek, sağ ayağımla girdim.

    Tuğla örülü sütunlar arasına muntazam şekilde sandalyeler yerleştirilmişti. Her daldan, dünyaca ünlü şeflerin resimleri duvarları süslemişti. Pencerelerin üzerindeki renkli motifler  göz alırken, altı adet şahşalı büyük avizeler  ise ortama lüks bir hava katıyordu.  Dikkatimi çeken başka bir durum da köşede duran heykellerdi. İsimlerini uzaktan okuyamadığım için öyle bakakalmıştım.  Yerden yükselen büyük şamdanlardaki onlarca mumların olmasına bir anlam verememiştim.

Çoktan yerini almış insanlardan binlerce kez özür dileyerek dar sandalyelerin arasından geçerken, karşı tarafa baktığım da koskoca bordo halısı olan ihtişamlı bir sahne ile karşılaştım. İçimden "Vay anasını sayın seyirciler" sözcüğünü geçirmeden de edemedim. Yanımda başını telefonuna gömmüş ve dünya ile ilişkisini kesmiş bir kız vardı. Tüm kalabalığın arasında fark edilmemesi imkansızdı.  Ne yalan söyleyebilirim sarı saçları, açık renk teni ve okka gibi burnu ile ben Almanım diye bas bas  bağırıyordu. Biraz çekingen olduğum için sadece bakmakla yetindim.

Diğer yanımda ise kapüşonlu ve kulaklıklı biri vardı. Kapüşonundan yüzü çok az kapanmıştı. Ancak ünlü bir ressamın eserinden çıkmış güzel ve kusursuz burnunu görmemek için kör olmak gerekirdi. Beyaz tenine baktığım zaman vampir günlükleri direk aklıma geliyordu. Tam konuşma eğilimine geçmiştim ki kulaklığı olduğunu fark edince kırmızı ışığı gören araba misali vitese bastım. Bu düşüncelerimden sıyrıldıktan sonra derin bir nefes aldım..  Sabır çekmeyi unutmadım tabi. Almanlarla konuşmak zormuş cidden. Keşke üstüme başıma daha özenli kıyafetler seçseydim çünkü herkes oldukça iyi giyinmişti düşünceleri kafamda domino taşı gibi dizilmişti.

Konferans başladığında pür dikkat şefleri dinledim. Zaten Almancayı öğreneli 1 yıl olduğu için kelimeleri yakalamam onlar kadar kolay değildi.İşin içine bir de aksan eklenince iyice anlaşılmaz oluyordu. Şefleri görme umudu ile yanıp tutuşuyordum ancak 4. sınıf öğrencilerinin okulu yağlayıp ballandırmalarından başka bir manzara yoktu. Tüm dikkatimi oraya verdiğim anda yanımda ki çocuk "Saat kaç ?" diye sordu. Bende hiç yüzüne bakmadan  boş bulunarak kolumu gösterdim.Olmayacak yerde konuşulur mu diye çocuğa sövmeyi ihmal etmedim tabi ki. Çocuk "benimle dalgamı geçiyorsun" dediğinde kendime geldim ve  bir koluma bir de çocuğa baktım. Saatim olmadığını görünce "Saat takmamışım" dedim. Sersemliğim şimdiden su yüzüne çıkmıştı. Aslında içimden nerelisin...? Nereden geldin...? tarzında sorular geçse de yeni pişirilmiş  Almancama güvenmediğim için susmayı ve hafifçe tebessüm etmeyi tercih ettim. Sonra tekrar sunuma odaklandım sanmayın,  sunuma falan odaklanamadım. Çocuğun zümrüt yeşili gözlerini düşünmekteydim. Kırmızı dudaklarından bahsetmiyorum bile. Böyle insanları hep filmlerde görürdüm ve makyaj harikası zannederdim. Şimdi görünce  gerçek olduğunu sorguladım galiba.

BenmariHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin