On dört ay önce...
Sezin yine okul çıkışında sinemaya gitmemiz için ısrar ediyordu ancak tek bir hedefim vardı , eve gittiğim gibi uyumaktı. Onu çok zor ikna ederek evin yolunu tuttuğum için kendimle gurur duyuyordum.
Durakta beklerken hafifçe yağmur çiselemeye başladı. Uzun parmakları olan elimi gökyüzüne doğru kaldırarak , yağmur damlalarının tenime isabet etmesini bekledim . Yağmur damlası avuç içime damladığı zaman gülümsemekten kendimi alıkoyamadım. Otobüs geldiğinde ise elimi silerek sıramı bekledikten sonra , bindiğim gibi boş yer aramaya başlamıştım. İmkansızı istediğimi biliyordum ancak, ümitsiz geçen bir hayat salçasız bir yemeğe benzer düşüncesi ile boş bir yer aramaya devam ettim. Bir yandan otobüsteki demirlere tutunurken, bir yandan da kitaplarımı kollarımın arasında zapt etmeye çalışıyordum. Boş yer bulduğum gibi hemen oturup müzik dinleme yolunda ki macerama başlatmıştım. Okulum evimize kırk beş dakika gibi bir uzaklığa sahipti. Hayal kurmam için harika kırk beş dakika..
Koca apartmanlar hızla geçerken , sokak lambalarının yanması havanın karardığına işaret etmeye başlamıştı. Durduğumuz zaman çocukların heyecanla parkta oynamalarını fark ettiğim sıra da, aklıma küçüklüğüm gelmişti. Normal çocuklar parkta oyun oynarken ben çamurdan pastalar , hayali yemekler yapıyordum. Bunlar yetmezmiş gibi eve bir yığın çamurla gelip, anneme ve babama yemeğim nasıl olmuş şeklinde zorlamalar ile tattırmaya çalışıyordum. Onlarda sahte bir şekilde yiyormuş gibi yapıp "hım çok güzel olmuş" diyorlardı. Bu düşüncelerimden sıyrılıp, rutin işlerimi yapmaya başladım.
Jason Mrazın en sevdiğim şarkılarından "I m yours" şarkısını dinlerken, her zaman at kuyruğu yaptığım hafif dalgalı, koyu kahverengi saçlarımla oynamaktan kendimi alamadım bir türlü. Nedense saçıma dokunduğum zaman kendimi daha özgür veya güvenli hissediyordum. Kafamı cama yaslayıp kendi yansımama belirsiz bir şekilde olsa da fark edebilmekteydim. Kahverengi olan iri gözlerim camdan simsiyah görünüyordu. Güldüğüm zaman insanlar sürekli gözlerimin daha parladığını söylerler. Küçücük dudaklarım olsa da konuşma potansiyelim ters etki altında kalmış olacak ki , uzun süreli nefes almadan konuşabilen bir yapıya sahipti.
Kendimden biraz kopup geleceğime odaklandığım zaman ise aklıma şef olma hayallerim geliyordu ansızın. Küçüklüğümden beri annemle birlikte yemekler yapardım. Yemek yapınca sanki kendime bir dünya oluşturarak istersem bu dünyanın içinde dans edebiliyor, istersem şarkı söylüyordum. Yaptığım yemekleri yakınlarıma tattırdığım zaman ise gözlerinin içine bakarak , umut ışığımı aramaya başlıyordum. Çok güzel olmuş sözcüğünü duyduğum anda "İŞTE BU KIZIM" demekten kendimi bir türlü alamıyordum doğrusu.
İneceğim durağı gördüğüm anda hızlıca butona bastım. Hayallerim beni sadece alıp götürmüyordu, aynı zamanda geri dönmeme de engel oluyordu. Evimiz mahalle içinde olduğu için biraz yokuş çıkmam gerekti. Taşlı yollardan yokuş çıkarken tanıdık insanlara selam vermek adetimdir. Eski binalar ile süslenmiş mahallemizin sıcaklığını hiç bir yerde bulamamaktaydım doğrusu.Burada herkes birbirini tanıdığı için , konuşmaların eksik olmadığı bir cennete dönüşüyordu. Balkonlara asılan çamaşırların yumuşatıcı kokusu tüm mahalleyi sarmakla birlikte , yemek kokuları sayesinde yaşanırlığı temsil eden bir manzara ortaya çıkıyordu.
Sonunda eve geldiğimde iki basamaklı merdivenden çıkıp ,var gücümle zile bastım. Sebebi ise çok aç ve yorgun olmamdı.Kapıyı annem açtığında hemen ona sarılmayı beklerken tam tersi bir durum olarak hızlıca mutfağa doğru ilerlemişti. Burnuma enfes yemek kokuları gelmekteydi. İçeriye girdiğim de babamı görünce biraz şaşırmıştım. Eve iki saat erken gelmesi açıkçası beni telaşlandırmayı başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benmari
قصص عامةBazı hayatlar kendi ateşinde kavrulurken , bazıları içinse ateş kelimesinden uzak bir yansıma da suyun üstünde güçlenmeye yer tutan izler oluşur. Her yerin dolup taştığı dünyamızda tek bir kişinin hayatımızı değiştirme gerçeği saçma görünse de yaşam...