Grubumuz Büyüyor

15 5 0
                                    

Okul başlayalı yaklaşık bir hafta olmuştu ve gittikçe alışmaya başlıyordum. Belki de okulu özlemişimdir. Harry'yi de derslere girmesi konusunda ikna etmeyi başarmıştım. Yoksa sürekli yanıma gelecekti. Fakat öğlen araları hepimizin farklıydı. Bu yüzden öğlenleri Nam Joon'la yiyordum. Rachel'le de Harry birlikte yiyordu-her ne kadar bu durumdan hoşnut olmasam da-.
Nam Joon'un gerçekten harika bir damak zevki vardı. Her öğlen bana farklı yemekler taddırıyordu. Samimi ve sıcakkanlı davrandığı için kısa sürede iyi anlaşmaya başlamıştık. Ama okuldayken Harry'yi nerdeyse hiç göremiyordum. Onu özlemeye başlamıştım. Ama en azından aynı evde kalıyorduk.
-Profesör Edward'la ne yapmayı düşünüyorsun?, diye sordu Nam Joon, bir gün öğlen yemeğindeyken.
-Ah! Şey evet. Onunla konuştuk. Harry'ye dokunmayacağını söyledi.
-Cidden mi? Bence o kadar güvenilir biri değil, dedi sesini alçaltarak.
Hemen dikkat kesilip ona yaklaştım. Önemli birşey söyleyecek gibi görünüyordu.
-Bazı anlatılan efsanelere göre onun geçmişte yaşayan bir bilim adamının reekarnasyonu olduğunu söylüyorlar. Kendisine hizmet etmesi için insanların DNA'sını değiştirdiğini ve onları labaratuvarında gizli bir şekilde sakladığını söylüyorlar.
-Yani Harry'yi de kölesi mi yapmak istiyor sence?
-Tabikide. Neden olmasın. Şuna baksana etrafındaki öğrencilerin hepsi onun peşinde dolanıyor. Eminim öğretmen rolü oynayarak onları kandırıyordur, dedi onu göstererek. Gerçekten de profesör sürekli etrafında öğrencilerle dolaşıyordu ve gizemli bir görüntüsü vardı. Birde onu ilk gördüğüm andan beri sürekli taktığı bir şapkası vardı. Uzaktan ona bakarken birden beni gördü. O kadar uzaktan nasıl görmüştü? Hemen başımı başka tarafa döndüm ve Nam Joon'la yüz yüze geldik. Neden bana böyle bakıyordu?
-Hana.
-Evet.
-Çok çekicisin.
Birden geri çekildim.
-Ne demeye çalışıyorsun?
Gülmeye başladı.
-Hayır yani sadece çekici olduğunu söyledim. Neden bu kadar kızardın ki?
-Ne?
Utanarak ellerimi yanağıma koydum. Sıcaktı.
-Dersim başlamak üzere artık gitmeliyim, deyip hemen oradan kaçtım. Yüzümü yıkayıp kızarmamı gidermek için lavaboya gittim. Fakat o sırada içerde biri kötü gibi görünüyordu. Yere çömelmişti ve nefes nefeseydi.
-İyi misin?, deyip onu kaldırmaya çalıştım. Birden
-Dokunma sakın!, diye bağırdı. Ağzından kan kusuyordu ve durumu gerçekten ciddiydi. Birini çağırmak için çıkacakken kolumdan sıkıca tuttu.
-Gitme!
Hala kan kusuyordu ve terler içerisindeydi. Birkaç dakika boyunca onu bekledim. Kolumu o kadar sıkıyordu ki ne kadar zorluk çektiğini anlayabiliyordum.
İyi duruma gelince birlikte revire gittik. İlaç alıp bir müddet dinlendi. Kızıl saçlı bir kızdı ve çilleri vardı. Koreli'lere çok benzemiyordu.
-Şimdi daha iyi misin?, diye sordum ona aldığım suyu verirken.
-Evet...Teşekkür ederim.
Konuşurken sesi çok kısıktı ve ürkek bakışları vardı. Çekingen biri olduğu hemen anlaşılıyordu.
-Ben Yoon Hana. Hangi bölümde okuyorsun?
-İktisad...Adım Gyuri.
-Farklı bir isim. Ama güzel, dedim gülümseyerek.
-Sahiden güzel mi?, diye sordu utangaç ama sevinçli gözlerle bakarak.
-Evet. Buralı değil gibisin.
-Aslında...Annem İskoçyalı...
-Vay canına! Bu harika. Bence çok şanslı birisin, diyerek onu övmüştüm fakat o bu durumdan memnun değil gibiydi. Üzgün bir yüz ifadesiyle
-Keşke öyle olmasaydı. Sıradan bir Koreli olmayı tercih ederdim, dedi.
-Neden? Bence bu gayet havalı birşey.
O sırada telefonu çaldı ve arayanın adı yanlış görmediysem "Kang Tae Hwang"tı. Kim olduğunu bilmiyordum fakat telefonda konuşurken çok gergin ve korkmuş gibi görünüyordu.
-Şimdi geliyorum, deyip telefonu kapattı ve gitmesi gerektiğini söyledi.
-Beni havalı bulduğun için teşekkür ederim. Ama lütfen bir daha benimle konuşma. Sen iyi birisin, deyip aceleyle gitti.
Neden böyle dediğini anlamamıştım. Daha yeni tanışmıştık üstelik. Birşeylerden korkuyor gibiydi.
Okul çıkışında bizimkilerle (Rachel ve Harry'den bahsediyorum) buluşup birlikte yeni açılan bir eğlence merkezine gitmeye karar verdik. Tam gitmeye hazırlanırken birden biri omzuma kolunu attı.
-Hey millet nereye?
Bu Nam Joon'du. Ve her zamanki gibi fazla samimiydi. Hemen omzumu kolundan çektim. Rachel onu daha önceden tanıyordu sanırım.
-Neden burdasın?, dedi memnun olmamış bir bakış atarak. Nam Joon rahatlıkla cevapladı.
-Artık bende sizden sayılırım. Değil mi dostum?, deyip Harry'nin omzuna elini koyarak güldü. Bu çocuğun gerçekten amacı neydi?? Rachel kulağıma yaklaşarak
-Onunla tanışıyor musunuz?, diye fısıldadı.
-Evet. Öğlenleri birlikte yiyoruz. Tanışalı çok olmadı, dedim bende onun gibi fısıldayarak. Nam Joon heyecanlı bir sesle
-Birlikte gezmeye ne dersiniz?, diye sordu.
-Evet. Bizde tam gezmeyi planlıyorduk ama SEN olmadan!, diye cevapladı Rachel.
-Ah! Cidden mi? Bu harika! Bende şimdi eve gidersem sıkılırım diye düşünmüştüm, dedi gülümseyerek. Hepimiz birden bakışmaya başladık. Sanırım kimse onun gelmesini istemiyordu. Ama son söylediği söz sanırım beni ikna etmeye yetmişti.
-Hana. Sana yemek ısmarlarım. Harika bir yer biliyorum.
Ve bir şekilde bizimle gelmişti. Birlikte caddede yürürken Rachel yine kulağıma yaklaşıp
-Ah! Cidden, bunu niye yanımızda getirdik?, diye sordu. Gülmekten başka cevap veremedim.
-Şuna baksana! Havalı olmaya çalışıyor ve kendini beğenmiş biri. Hatta sapık olduğunu bile düşünüyorum, diye de ekledi.
-Aslında kötü biri değil. Sadece fazla arkadaş canlısı. Üstelik tatlı biri. Sence de öyle değil mi?, dedim ona bakarak. Beni görüp gülümsedi. Gamzeleri çıkmıştı. Ve bence standartların üstünde biriydi. Rachel kabullenmek istemeyen bir tavırla itiraf etti.
-Evet. Yakışıklı ve tatlı. Ama bana hiç yakın gelmiyor.
Yine güldüm.
Eğlence merkezine gelmiştik. Yeni açıldığı için biraz kalabalık bir yerdi. Her yerde değişik ve güzel oyuncaklar vardı. Küçük lunapark gibiydi. Hava kararmaya başladığı için heryer ışıl ışıl olmuştu ve ben eğleneceğimize emindim.
-Hadi eğlenelim!, diye bağırıp ilk gördüğüm alete binmek için koştum. Nam Joon da benim gibi heyecanlıydı ve o da benim gibi bağırıp peşimden geldi. Harry ile Rachel arkada kalmışlardı ve sanırım sevinçleri kursağında kalmıştı.
İlk bindiğimiz oyuncak hızlı bir şekilde dönen salıncaklardı ve iki kişiliklerdi. İlk geldiğimiz için ben hemen oturdum ve yanıma Nam Joon oturdu. Birden ona bakmaya başladım.
-Ne oldu? Benimle birlikte binmek istemez misin?, diye sordu kolunu omzuma atarak. Cidden bu çocuk biraz manyaktı!
Diğerleride birlikte bindikten sonra yavaş yavaş hareket etmeye başladık. Çok hızlı gidiyordu ve biraz korktuğum için sıkıca tutunuyordum. Nam Joon çok rahattı ve o ellerini havaya kaldırıp sevinçle çığlık atıyordu.
-Wohuuuuuuu! BU...GERÇEKTEN...MUHTEŞEEEEEM!
Harry de dönerken sıkıca sarılıyordu. Sanırım o da böyle birşeye ilk defa bindiği içindi. Korktuğunu belli etmemeye çalışarak kendini tutması çok sevimliydi. Bağırarak onunla konuşmaya çalıştım.
-HARRYYYY! KENDİNİ TUTMANA GEREK YOOOOOK! RAHAT OL! BİR SORUN OLMAYACAAAAAK!
Bağırmam ona cesaret vermiş olmalı ki o da birden bağırmaya başladı.
-HANAAAA!
-EFENDİİİİM?
-HARRY POTTER DA BUNDAN KORKUYOR MUDUUUUR?
-NEEEE?
-HARRY POTTER DA, BUNDAN, KORKUYOR MUDUUUUUR?
Aslında dediğini duyuyordum fakat çok komiğime gitmişti. Birden kahkaha atmaya başladım. Nam Joon da benimle birlikte gülmeye başladı.
-HARRYYYYY! KORKUYOR MUSUUUUN?, diye bağırdı Nam Joon. Sanırım bu ona alay edilecek birşey gibi geliyordu. Rachel birden kızgınlıkla çığlık attı.
-HİÇ KOMİK DEĞİİİİİL! HERKES KORKABİLİİİİİR!
Bunu söylerken Harry'yi savunuyor gibi görünsede aslında kendini kapatmaya çalışıyordu. Çünkü korktuğu her halinden belli oluyordu. Teni bembeyaz olmuştu. Gerçekten çok komikti!
Neyseki dönen salıncak eğlencemiz bitmişti. İnen herkesin başı dönüyordu ve sarhoş gibi dolanıyorduk. Tam dengem bozulmuş düşecekken Nam Joon kolumdan tutup elini sırtıma koydu. Bana yine aynı şekilde bakıyordu. Gözleri birşey demek istiyor gibiydi fakat anlamıyordum.
-Hey! Napıyorsunuz siz?, dedi Rachel hiddetle. Hemen dikleşip kendime geldim. Başımın dönmesi geçmişti. Nam Joon parmağıyla başka bir oyuncağı gösterip
-Hadi şurdakine binelim. Eğlenceli görünüyor, dedi.

My İnnocent Boy ♥️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin