Nam Joon'un gösterdiği alette büyük bir tabağa benzeyen bir şekil vardı. İçine giren herkes hem ayakta durmaya hem de düşmemeye çalışıyordu. Birlikte binip dengede durmaya çalıştık fakat bu çok zordu. Sürekli hareket ediyordu ve şimdiden çoğu kişi düşmüştü. Nam Joon sürekli beni kolumdan tutarak yardım etmeye çalışıyordu.
Harry kalabalığın arasında ayakta durmaya çalışarak yanıma geldi. Beni tutup kendine doğru çekti ve Nam Joon'a sert bir bakış fırlattı. Yoksa kıskanmış mıydı? Bu çok güzel bir histi.
Uzun bir süre bana sarılmış bir şekilde ayakta durmaya çalıştık. Kalbim yine hızlanmıştı ve bu kez etrafımdakileri hiç fark edemiyordum. Harry sıcacıktı ve düşmemem için beni sıkıca tutuyordu. Rachel daha fazla dayanamadı ve aşağı düştü. Sonra da şikayet etmeye başladı.
-Böyle şeyleri hiç sevmem. En başından binmemeliydim!
Gülüyordum çünkü biz düşmemiştik. Kazanan kaybedenin halinden anlamaz sanırım.
Etrafımızdakilerin neredeyse hepsi düşmüştü.
-Harry sanırım kazanıyoruz, dedim heyecanla ve söyler söylemez biri bizi aşağıya itti. Bu Nam Joon'du.
-Nam Joon! Ne yapıyorsun?
-Evet kazanacaktınız ama beni hesap etmediniz, dedi gülerek. Pis hileci!
Birkaç oyuncağa daha binmiştik ve gerçekten eğlenceliydi. Tabi Harry ile Nam Joon'un sebepsiz yere kapışmalarını saymazsak. Sürekli iddiaya girip kazanan olmaya çalışıyorlardı. Hatta sırf bu inatçılıkları yüzünden bütün jetonlarımızı onlar harcadı. Biz de Rachel'le bakakaldık.
Akşam bütün ışıltısıyla bizi büyülerken karnımız da çok acıkmıştı. Veee... söz verdiği gibi yemeği Nam Joon ısmarlayacaktı.
-Hey Nam Joon! Bize yemek ısmarlayacağını söylemiştin, dedi Rachel benden önce davranarak.
Nam Joon vurdumduymaz bir tavırla yine kolunu omzuma attı ve
-Bu sözü Hana için verdiğimi hatırlıyorum, dedi sinsice gülerek. Benim dışımdaki herkesin aralarında bir şimşek çaktı ve Nam Joon'dan şikayet etmeyen tek bendim sanırım.
###
Birlikte özel soslu yemekler yapan bir lokantaya gittik. Gerçektende harika yemekler vardı. Bunu kokusundan bile anlayabiliyordum. Diğerlerinin bakışmaları hala sürüyordu. Ben menüye bakıp siparişleri verdim ve yemeğe başladım. Onlar hala kızgın gibiydiler. Özellikle Rachel ve Harry. Nam Joon için bir sorun yoktu galiba. Ne de olsa o şimdiye kadar gördüğüm en rahat insandı. Yemeği yedikten sonra Nam Joon bir teklifte bulundu.
-Pekala çocuklar. Hadi yiyelim ve bir antlaşma yapalım. Eğer yemeklerin hangi sostan yapıldığını bilirseniz ben ısmarlayacağım, bilemezseniz siz.
Rachel sinsi bir gülüş attı.
-Hile yapmayacağını nereden bilelim?
-Hana gözlerimi kapatır ve ben sadece kokuyla bilmeye çalışırım. Siz de tadına bakarak. Daha adil bir fikriniz varsa söyleyin.
Rachel kabul etmiş gibi görünüyordu.
-Fakat Harry ile ikiniz ortak olacaksınız, Hana'yla da ben.
Rachel kararlılıkla bağırdı.
-Pekala! Bunu yapabiliriz değil mi Harry?
-Şey...Evet. Tabi.
Garson tüm sosları getirdi ve hepimiz sırayla tadına baktık. Nam Joon hariç. O kokladı.
Rachel:Bu barbekü sosu!
Harry:Barbekü.
Hana:Evet barbekü.
Nam Joon:Soğanlı kızartılmış balık sosu.
Hepimiz şaşırarak ona bakmaya başladık. Gelen garson bunun gerçekten de soğanlı kızartılmış balık sosu olduğunu söyledi. Hepimiz şoktaydık.
İkinci deneme.
Rachel:Yağlı beşamel sosu.
Harry:Beşamel sosu.
Hana:Evet. Bence de beşamel sosu.
Nam Joon:Hint palamudunun gövde yağı sosu.
Yine doğru bilmişti ve hepimiz şaşkındık.
-Bu son şansınız, bilemezseniz hesabı ödeyeceksiniz, dedi Nam Joon gülerek.
Rachel bu kez kararlıydı ve bileceğine dair yemin etti.
Harry:Bence bu bir fazilla sosu. Mavi ahtapottan yapılan.
Hana:İşkembeye benziyor. Iyk.
Rachel:Bu kez bileceğim! Bekleyin... Eee... Bu şey....bir dakika...Tabi ya! Izgara yosunu sosu. Vanilyalı.
Nam Joon da kokladıktan sonra kahkaha attı.
-Evet. Gerçekten de ızgara yosunu sosu, dedi. Rachel doğru bilmişti ve sevinçle bağırarak ayağa kalktı.
-Size söylemiştim. Bildim! Artık hesabı sen ödeyeceksin Nam Joon!
Nam Joon gayet rahat bir tavırla
-Evet bildin ama ikiye bir. Kaybettiniz, dedi omuzlarını kaldırarak. Sonrada ekledi.
-Yapacak birşey yok. Kaybettiniz.
Rachel sinirle Harry'ye döndü.
-Harry. Kalk. Hana sende.
-Neden?, diye sordum şaşkınlıkla. Bana bakarak söylemek istediği şeyi gözleriyle anlatmaya çalıştı. Bende içimden bunu söyleyerek Harry'nin duymasını sağladım. Rachel
-Evet. Kaybettik haklısın. Ama yapacak birşeyin olmadığı konusunda yanılıyorsun, dedi ve
-Bir....iki....., diye saymaya başladı.
Nam joon ne yapmak istediğimizi anlamamıştı sanırım. Yüz ifadesi çok komikti.
-Üç!, deyince hepimiz koşarak lokantadan çıktık ve oradan uzaklaştık. Evet. Kaçmıştık. Ve gayet eğlenceliydi. Baya uzaklaştıktan ve bizi takip etmediğinden emin olunca bir köşeye oturduk ve nefes nefese gülmeye başladık. Rachel planın kendinden çıkmış olmasının verdiği gururla
-İyi oldu bence. Cimrinin teki. Bir daha onunla takılmayalım, dedi. Harry de ona katılıyordu.
-Tüm sosları bileceğinden emindim. Hile yapmış olabilir. Ona güvenmiyorum, dedi. Bense hala gülmeye devam ediyordum.
-Nasıl bu kadar mutlu olabiliyorsun? Ah! Tabi sana zaten yemek ısmarlayacaktı değil mi?, dedi Rachel sitem ederek.
-Üzgünüm. Ama böyle olması daha iyi oldu bence. Bizimle geldiği için yemekler bedavaya geldi, dedim gülerek.
-Haklısın. Bizimle her gelmek istediğinde böyle yapmalıyız.
Rachel'in de siniri geçmişti ve o da düştüğümüz duruma gülüyordu.
-Hana. Şuna bak!, dedi Harry eliyle bir yeri göstererek. Hepimiz o tarafa döndük ve karşımızda gördüğümüz manzara karşısında şok olmuştuk. Kaçarken yüksek bir yere çıkmıştık ve bütün şehir parlayan ışıklarıyla ayaklarımızın altındaydı. Bu manzarayı arasak bulamazdık. Harika bir görüntüydü.
Birlikte manzarayı izlemeye başlarken şansımıza bir de havai fişekler patlatıldı ve görüntü daha mükemmelleşmişti. Ağzım açık bir şekilde gökyüzüne bakarken Harry'nin beni izlediğini fark edebiliyordum. Yavaşça başımı ona doğru döndürdüm. Her zamanki gibi çok güzel bakıyordu.
-Hana.
-Evet.
-Gerçekleşmesini istediğin bir hayalin var mı?, diye sordu gülümseyerek.
Bunu böyle bir anda sorması çok uyumlu olmuştu. Çünkü tam o an yapmak istediğim bir şey vardı. Ben söylemeden devam etti.
-Senin şans meleğin olarak hayalini gerçekleştirmek istiyorum. Çünkü sen benimkini gerçekleştirdin.
-Aslında uçmak en büyük hayalim. Hiç bir araç olmadan. Kanatlarla uçmak. Tıpkı rüyalardaki gibi...
Bunun gerçek olmayacağını biliyordum. Yine de bu benim hayalimdi. Harry başımı okşadı ve
-Aslında sana bir sır vermek istiyorum, dedi yüzünü bana yaklaştırarak. Olamaz! Çok yakındık. Heyecanlanmaya başlıyordum. Böyle anlarda en korktuğum şey saçma bir hareket yapmaktı. Bu romantik anın güzelliğini bozmak istemiyordum.
Gittikçe bana daha çok yaklaştı ve gözlerini kapattı. Bu geçen seferki gibi kulağıma yaklaşıp birşey söylemesine benzemiyordu. Sanki öpmek için yaklaşıyor gibiydi. Bir dakika. Ne?
Şimdi hatırlamıştım ve ona öpmenin anlamını sır vermek olarak söylemiştim. Sanırım bana sır vermek için yaklaşıyordu. Yani öpmek için... ♥️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My İnnocent Boy ♥️
RomanceKonusu: Hikaye, dünyanın en şanssız insanı olduğunu düşünen bir kızın intihar etmek üzereyken bulduğu ve özel yetenekleri olan küçük bir çocukla aralarındaki olayları anlatıyor... Fantastik - Romantizm - Dram - Gizem - Kore -