Ali;
Tetiği çektim.
Insanların bana yalvarmasına karşılık, ben tetiği çektim. Silahın ağzından çıkan merminin etimden girip kalbime saplanışını hissettim. Etraftan yükselen tiz çığlıklar, kanlar içinde kalan bitkin bedenimin yere yığılmasına izin verdim. Bunca zaman biriken acımın tek kurşunda son bulmasına izin verdim. Sevdiğim kadın, yerde yatan bedenimi kendi kolları arasına aldı. Bana seslendi, defalarca. Cebimden çıkardığım mektubu zorlukla eline tutturdum. Kurşunun bedenimde bıraktığı acıyla öksürdüm. Ben öksürdükçe ağzımdan akan kanı Selin ısrarla sildi. Ambulansı çağırmaları için yalvardığını duydum. Tek tek herkesin gözünün içine baktım. Hiçbirinde bir umut ışığı yok. Hatta hiçbir duygu yok. Bir de Selin'in gözlerine baktım. Hala derinlerinde bir yerlerde umut var. Işte sana bu yüzden aşık oldum. Ama diğer bir yandan, umutun yanından bir de acı var gözlerinde. Ölüyor olacağıma pişman ettiren tek şey o bakışlardı sanırım. Galiba artık bana ayrılan sürenin sonuna geldik. Selin'i bir daha görememek benim için en büyük ceza. Keşke böyle olmasaydı dediğinizi duyar gibiyim. Beraber üstesinden gelirdiniz dediğinizi de. Ben üstesinden gelirdim belki, ama Selin'siz gelemezdim. Sorun zaten burada, Selin bunun üstesinden gelemezdi. Onu böyle bir yükün altına itemezdim. Korkmaya başladım. Sanırım, artık gidiyorum. Üşüyorum, çok üşüyorum. Selin'e büyük bir yük, böylesine bir acı bırakıp gidiyorum. Affet beni koca gözlü kız, olur mu?
Selin;
Yavaşça gözleri kapandı ve ben kollarımda yatan bedene bakakaldım. Bedenini sarstım.
- Ali?
Tekrar sarstım.
- Ali?!
Tekrar sarstım.
- Yok yok. Gidemezsin. Gidemezsin ben burdayım. Beni bırakıp nereye gidiyorsun? Beni nasıl sensiz bırakıyorsun? Biz ayrı yapamıyoruz sen bilmiyor musun? O içindeki çocuk yalnız başına korkar orda.
Elimi gittikçe soğuyan bedeninde gezdiriyorum.
Güneş: Kızım hadi gel.
- Hayır! Anne çok üşümüş. Çok üşümüş o nasıl bırakayım onu? Ali, aşkım. Bitanem hadi kalk, hadi kalk gidelim burdan.Gözümden akan yaşlar dinmek bilmezken onu kaldırmaya çalışıyorum. Başarısız oluyorum ve ikimiz de tekrar yere düşüyoruz.
- Bitanem neden böyle yapıyorsun? Hadi bu kadar insanı boşver! Beni hiç mi düşünmüyorsun, ha?! Neden gidiyorsun? Ben sana n'aptım? Cevap ver! Uyuma cevap ver!
Hıçkırarak ağlayan Nazlı ürkek bir şekilde yanıma yaklaşıyor.
Nazlı: Selin, ikizim. Hadi gidelim.
- Hayır! Önce bana cevap verecek! Var mı öyle beni bırakıp gitmek?! Bu kadar kolay mı pes etmek?Sonunda daha fazla dayanamadım ve öldüğünü kabullendim. Içimde tuttuğum ne kadar gözyaşı varsa hepsini bıraktım ve hıçkırarak ağlamaya başladım. Kucağımda buz gibi olan bedenine sımsıkı sarıldım, son kez... Bembeyaz tenine sayısız öpücük kondurdum. Benim içimde hissettiğim yangına inat o buz gibiydi.
-Neden bu kadar soğuksun sevgilim? Sen soğuğu sevmezsin ki!
Ahh! Ben o gözleri bir daha göremeyecek miydim şimdi? Son kez, son kez o gözlerine bakmak için canımı verirdim be! O gece, sarhoş olduğu gece, onunla tüm benliğimle beraber olmamak ne büyük aptallıktı.
- Git-me...
3 Ay Sonra
Önündeki hırçın dalgalı denize baktı Selin. Aylardır okumaya cesaret edemediği mektubu sımsıkı elinde tutuyordu, kaybolmasından korkarcasına. Mektubun dışında yazan "Koca Gözlü Kız'a..." yazısını defalarca okumuştu. Bağdaç yaptığı bacaklarını dikeltip karnına kadar çekti. Ellerini bacaklarına doladı ve ileri geri sallanmaya başladı. Ali öldüğünden beri delirdiğini düşündüğü anlar bile olmuştu. Sanırım şimdi de o anlardan biriydi. Belki de gerçekten delirmişti, kim bilir? Aylardır insan yüzü görmemişti. Gördüğü tek yüz kendisininkiydi ve her baktığında aynı isteğe sahip ifade vardı. Ölüm...
"Sen benim denizimdin. Sen gittin, benim denizim kurudu. Ben, kurudum. " diye kendi kendine mırıldandı Selin. Aylardır içini yiyip bitiren merak sonunda korkusunu yenmişti ve mektubu açmasına yetmişti. Mavi mürekkepli kalemle, eğik el yazısı ile yazılmış, belirli yerlerine gözyaşı damladığını belirten izler olan mektubu ürkek bir şekilde okumaya başladı.
Koca Gözlü Kız'a...
Sevgilim, eğer bu mektubu okuyorsan senden özür dilerim. Seni böyle cezalandırmak istemezdim. Ama sonunda omuzlarımdaki yüke yenildim.
Biliyorum, kızıyorsun bana. Kızma. Zaten seni bir daha görememek benim için en büyük ceza. Şu an denizi izliyorsun değil mi? Sana her zaman beni hatırlatıyor çünkü. "Keşke," diyorsun. "Keşke seninle beraber bakabilseydik bu denize." Keşke sevgilim keşke...
Ben senin dizine yatsaydım, sen benim saçlarımı okşasaydın. Beraber sonsuz bir huzurun içine gömülseydik.
Soruyorsun değil mi kendine "neden?" Diye? Sorma. Sanırım ben senin kadar güçlü değilim. Kabullenmesi zor şeylerin üstesinden gelemedim işte. Çünkü tükendim ben. Seni de benimle beraber tüketemezdim. Gerçi, sen zaten ben gidince tükendin değil mi? Üzgünüm...
O kahvaltı masasında, seni gördüğüm ilk an kapılmışım ben sana, geç fark ettim. Her zamanki gibi bunu da kabullenemedim. Hayatta ilk darbesini bile annesinden yiyen bir çocuk, tanımadığı bir kıza nasıl güvensin ki? Git istedim. Benden uzak dur istedim. Korkmuştum çünkü. Şu aşk denen illet kormutmuştu beni.
Ben senden kaçtıkça sen daha da yaklaştın bana. Sonra gitgide bağlandım sana. Içimdeki çocuğa seslenebiliyordun çünkü. Acılarımı paylaştım. Acılarını paylaştın. Yaralarımızı sardık. Sarılınca geçiyordu ya? Sana sarılamadığım için üzgünüm, aşkım.
Bu hayatta bazı şeyler de yarım kalmalı belki? Seni yarım bıraktığım için üzgünüm.
Kahretsin! Nasıl gömeceksin beni? Nasıl kaldıracaksın bunu? Keşke şimdi bir mucize olsa, çıkıp gelsem karşına. Ya da bir rüya olsa uyansak şu anda.
Böyle şeyler sadece dizilerde olur. Burda sadece gerçekler var.
Bu mektubu yazmamın asıl amacı, sana veda etmekti. Ahh, nasıl yazacağım bilmiyorum. Bilirsin biz konuşmadan anlaşırdık. Ama şimdi gözlerine bakacak bir Ali yok.
Neyse, saçmalamaya başladım. "Biraz daha saçmalasana." Dediğini duyar gibiyim. Ama vaktim daralıyor. Her şey için, beni kısa bir süreliğine de olsa hayata bağladığın için, ihtiyacım olan şeyin sadece beş harfli kelime olan "sevgi" yi öğrettiğin için ve en önemlisi, beni sevdiğin için sana teşekkür ederim. Sana yaşattığım tüm bu acılar için özür dilerim. Beni affet koca gözlü kız.
Gitmeden önce, sana dünyanın en güzel şiirini yazmak istiyorum.
Seni, seviyorum.
Mektup bittiğinde Selin artık hıçkırarak ağlamaya başlamıştı. Sanırım her şeyi bitiren şey bu mektup olmuştu. Hala ve hala içinde bir yerlerde olan o minicik umudu da bu mektup alıp götürmüştü. Hıçkırıklarını bir bir bırakırken mektubu sıkıca göğsüne bastırdı. Selin anlamıştı, mutlu son diye bir şey yoktu. Olup olmayacağını henüz bilmiyordu. Ama bildiği tek bir şey vardı; onu asla unutmayacaktı.
"Ben de seni seviyorum, Uzaydaki Mavi Gözlü Çocuk. "
~Son~
Merhabalar! Evet okuduğunuz üzere hikayemi final yaptım. Bu benim yazdığım ilk AlSel hikayesiydi. Ilkler her zaman özeldir derler. Ama sanırım hikaye beklenen ilgiyi göremedi. Ya da ben beklenen ilgiyi gösteremedim bilmiyorum. Olaylar sürekli kendini tekrar etti ve aynı olaylar yaşandı. O yüzden bitirme kararı aldım. Mutlu hikayeler ya da mutlu sonlar bana göre değildir. Hiçbir zaman mutlu sonlara inanmam. Çünkü bir şey bitiyorsa mutlu ve mutsuz bitmesinin pek önemi yoktur benim gözümde.
Uzaydaki Mavi Gözlü Çocuk adına sizlerden özür diliyorum. Benim kafamdaki Selin Yılmaz ve Ali Mertoğlu'nu okudunuz aylarca. Okuyan okumayan herkese çok teşekkürler. Umarım akıllarda kalan bir final olmuştur.
Farklı zamanlarda, farklı hikayelerde görüşmek üzere. Hoşçakalın, sağlıcakla kalın.