[Tom Odell-I Know ile birlikte okuyabilirsiniz.]
Günün ilk ışıkları perdenin arasından yüzüme vurduğunda, rahatsızca kıpırdandım. Tek gözümü açıp odaya baktığımda yanımın boş olduğunu gördüm. Thomas, erken saatte kalkıp gitmiş olmalıydı. Anna ise, aşağıda bakıcısı ile vakit geçiriyordu muhtemelen. Kapının arkasında asılı olan, bana oldukça büyük gelen açık kahverengi uzun hırkayı üzerime geçirdim. Karışmış saçlarımı dağınık bir topuz yaptıktan sonra, aşağıya indim.
"Benim küçük prensesim nerdeymiş?"
Salondan gelen kahkahayla, mutfağa yürümeyi bırakıp salona yöneldim.SİKTİR.
Salonda göreceğimi düşündüğüm manzara, kızımın çok dsiplinli -çok,çok,çok- dadısıyla beraber belgesel falan izliyor olmasıydı. (küçücük çocuğa belgesel izletmek, ne tür bir işkence?) Kesinlikle, koltuğun üzerinde üstsüz bir şekilde oturan Harry Styles ve onun vücudundaki dövmeleri dikkatlice inceleyen kızım değil.
"Senin ne işin var burada?"
Yüzünü bana çevirdi ama sorumu sanki hiç önemsememiş gibi omuz silkti. Anna ile oynamaya devam etti. Olduğum yere çivilenmiş gibi durmayı bırakıp yanlarına gitmek için bir adım attım.
"Ne işin var burada dedim."
Yine omuz silkmekle yetineceğini düşünüyordum ama bu sefer yayıldığı koltukta biraz doğrulup cevap verdi.
"Kızımı ve annesini görmeye geldim."
İşte şimdi rahatladım dememi falan mı bekliyordu? Thomas onu burda gördüyse ya da görürse hiç iyi şeyler olmazdı. Üçümüz içinde.
"Evime nasıl girdin? Dadı, dadı seni gördü mü? Kesin Thomas'a söylemiştir."
Sinirle salondan çıkıp odama gittim. Arkamdan geldiğini belli eden ayak seslerini duyuyordum. Telefonu elime alıp Thomas'ı aramak için hamle yaptığımda, benden uzun olmasının avantajıyla telefonu elimden çekip aldı. Geri almak için uzandığımda, elini havaya kaldırdı. Artık telefonu almak için yatağa falan çıkmam gerekiyordu. Sinirden kudurmak üzereydim. Elimi göğsüne koyup tüm gücümle ittim.
"Delirdin mi sen? Magazinciler var, Thomas ve dadı ve sen evimde oturup kızımla bir şeyler yapıyorsun ve sonuçlarını düşünmüyorsun bile, öyle mi?"
"Postacı çocuğa benim üç sokak ötedeki Starbucks'ta olduğumu belirten bir dedikodu yayması için yüz dolar verdim."
Onunla konuşmak hayat enerjimi alıp götürüyordu. Kendimi az önce huzurla (en azından şimdiye kıyasla) kalktığım yatağıma tekrar bıraktım.
"Bundan banane? Senin yüzünden evliliğim bitecek." diye mırıldandım sinirle.
"Thomas evden çıkana kadar bekledim, arka bahçedeki limon ağacının altına gömülmüş anahtarla içeri girdim."
Limon ağacının altına gömülmüş yedek anahtarı benden başka bilen kimse yoktu, sürekli evin anahtarını kaybettiğim yada yanıma almayı unuttuğum için oraya gömmüştüm. Eskiden olduğu gibi, Harry'nin ise bunu hatırlaması beni mutlu mu etti yoksa beni bu kadar iyi tanıdığı gerçeği biraz ürküttü mü emin değildim. Konuşmamamdan yararlanıp, devam etti.
"Sonra telefonunun şifresini hâlâ hangi yıldaysak onun bir fazlası yaptığın aklıma geldi ve dadınıza bugün Anna ile senin ilgileneceğini belirten bir mesaj attım."
İşte bu korkunçtu, ben uyurken gizlice evime girmiş telefonumu kurcalamış kızımla vakit geçirmiş ve yüzsüzce benim uyanmamı beklemişti. Ona bağırıp kapı dışarı etmem gerekiyordu ama neden oturmaya devam ediyor ve vücudunu izliyordum?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Palindrome | h.s
Fanfiction"Hem eğer istersen biz, ileride seninle çocuğumuza böyle bir ad verebiliriz. Tersten ve düzden okunuşu aynı olur." palindrom: tersten okunuşu da aynı olan cümle, sözcük ve sayılara denilmektedir.