Dün olanlardan sonra Harry ile hiç konuşmadım ve Rachel'i de görmedim. Belki de okula gelmemiştir. Umrumda değildi!
Kendimi derslere vermeye çalışıyordum fakat aklıma sürekli dünkü sahne geliyordu. Öğlen yemeği sırasında Harry elinde poşetlerle yanıma geldi ve gülümseyerek
-Birlikte yiyelim, dedi. Arkasında yine şu gıcık olduğum kız sürüsü vardı. O sırada Nam Joon geldi ve her zamanki hareketi olan kolumu omzuma koyup beni çekerek
-Harika bir sandviç dükkanı biliyorum. Bu fırsatı kaçırmak istemezsin, dedi. Harry'ye kızgın olduğum için Nam Joon'la gitmeyi kabul ettim ve birlikte bahsettiği dükkana gittik. Nam joon sürekli
-Ah! Bu kadar mükemmel bir sandviç olamaz. Tanrım! Cennete düştüm sanırım, diyerek elindeki sandviçi övüyordu. Bense sinirle ağzıma götürdüğüm ekmeği koparıyordum. Kaşlarımı fark etmeden çatmıştım ve dünkü olayları düşünüp duruyordum.
-Hey dombili! Beğenmedin mi yoksa?, diye sordu Nam joon. Birden daldığım yerden kendime geldim ve
-Hiç de dombili değilim ben!, dedim sinirle. Gülerek
-İki saattir koca bir sandviçi yanaklarına dolduruyorsun. Nasıl göründüğünü göstermemi ister misin?, dedi ve cep telefonunu çıkartarak birden fotoğrafımı çekti.
-Hey! Noye çekoyosun?
Çektiği fotoğrafı gösterdi ve gerçekten yanaklarıma doldurmuştum tüm yediklerimi.
-Tomom yutocoğam şomde(tamam yutacağım şimdi). Sel şu fotoğrafo(sil şu fotoğrafı)!
Alay ederek
-Niye siliyim ki? Elimde bir koz var artık. Dombilinin ifşası, dedi kahkaha atarak. Kaşlarımı iyice çattım ve elimde kalan son lokmayı yüzüne yapıştırdım.
-Homon sol şono dedom(hemen sil şunu dedim)!
###
Öğlen arası bittikten sonra derse girmeden önce Harry'yi bir banka oturmuş öylece bakarken gördüm. Elinde yemek için aldığı poşet vardı ve sanırım hiç yememişti. Üzgün görünüyordu. Kendimi kötü hissetmiştim fakat bir süre akıllanması lazımdı. Etrafındaki kızları mı yoksa beni mi daha çok önemsediğini fark etmesi lazımdı. Gerekirse kıskanması için Nam joon'la takılmaya devam ederdim.
Dediğim gibi yaptım ve birkaç gün boyunca onunla hiç konuşmadım ve öğlenleri sürekli yanıma gelmesine rağmen hep Nam joon'la birlikte yedim. Birgün çıkışta Nam Joon yanıma geldi ve
-Neden ikimiz sevgiliymişiz gibi davranmıyoruz?, diye sordu.
-Ne?
-Onu kıskandırmak için daha etkili birşeyler yapmalısın.
Sonra birden elimden tuttu ve
-Sevgiliymişiz gibi yapalım, dedi. Onun elleri soğuktu. Harry'nin ki gibi sıcak değildi ve güven vermiyordu. Üstelik Harry'den başkasının elini tutunca tuhaf hissetmiştim. Elimi geri çektim ve
-İşe yarayacağından emin değilim, dedim. Tekrar sıkıca elimi tuttu ve
-Hadi ama. Mızıkçılık yapma. Bir oyun gibi düşün. Hem bende ifşan var unutma, dedi gülerek. Sanırım yapacak başka birşey yoktu. O gün eve gitmeyip onunla gittim. Birlikte biraz gezip eğlenceli şeyler yapmaya çalıştık. Nam joon çok mutlu görünüyordu. Zaten o hep öyleydi ve hiçbir şeyi umursamıyordu. Ama benim aklım sürekli Harry'deydi. Eve dönmediğimi görünce üzülecekti. Yalnız kalmayı sevmiyordu. Ya fazla abartıp kalbini kırarsam? Onu bir daha bırakmayacağımı söylemiştim hem. Ah! Bilmiyorum. Kafam çok karışıktı.
Nam joon sürekli elimden tutup beni bir oraya bir buraya sürüklüyordu. Çok heyecanlıydı ve her gördüğü şeyi bana da göstermeye çalışıyordu.
-Hadi ama biraz eğlen. Buraya sen somurt diye gelmedim. Sana yardım ediyorum. Böyle mi teşekkür ediyorsun?, dedi ifadesizce bakarak.
-Bilmiyorum. Ben şey...
-Ah! Harika bir film var. Hadi sinemaya gidelim, deyip bu kez de beni oraya doğru sürükledi. Sürekli elimden tutmasını anlamıyordum. Şuanda göstermelik sevgili rolü yapmamıza gerek yoktu ama o bu oyuna kendini fazla kaptırmıştı sanırım. İçeri girdik. Karanlıktı ve bu beni huzursuz ediyordu. Sonuçta böyle bir durumda Harry ile olsak rahat olurdum ama Nam joon'la olmak beni şüphe içinde tutuyordu. Ya da ben çok fazla şüpheci de olabilirim. Bilmiyorum.
Filmi izlerken Harry bana sürekli mesaj atıp duruyordu.
"Nerdesin?"
"Eve gelmeyecek misin?"
"Neden gelmiyorsun?"
"Yalnız olmayı istemiyorum. Lütfen gel artık."
"Hana. Bana kızgın olduğunu biliyorum. Ama lütfen beni cezalandırma."
"Senden uzak olmak hoşuma gitmiyor."
"Hana?"
Aslında pişmanlık duygusunu derinlemesine yaşıyordum. Sanırım biraz abartmıştım. Nam joon bana dönüp sessizce fısıldadı.
-Artık kapat şu telefonu. İnsanlar ışığından rahatsız oluyor. Filme odaklan.
Ona bir mesaj bırakıp telefonu kapattım ve filmi seyretmeye başladım.
"Ben dönene kadar beklemene gerek yok. Git meditasyon yap."
###
Sinemadan çıkınca dışarda çok şiddetli yağmur yağıyordu ve Nam joon'un arabasına doğru koşana kadar çok fazla ıslanmıştık. Beni evin önüne kadar bıraktıktan sonra el sallayıp gitti. O akşam eve dönünce Harry'nin beni kapıda beklediğini gördüm. Islak olduğumu görüp hemen havlu getirdi. Saçlarımı kurulamaya çalışırken endişeli bir şekilde sordu.
-Nam joon'la mıydın? Onunla nereye gittiniz? Neden bana haber vermedin?
-Rachel ile birlikteyken bende seni merak etmiştim ama sen onu öpmeye kalktın!, dedim kızgınlığımı belli ederek. Birden durdu ve bana o masum gözlerle bakmaya başladı. Artık dayanamıyordum. Birden bağırmaya başladım.
-Hala anlamıyorsun değil mi! Birini öpmek ona sır verdiğin anlamına gelmez! O an sana yalan söyledim. Birini öpmek onu sevdiğin anlamına gelir! Bu herkes için böyledir! Neden artık anlamıyorsun? Eğer onu öpseydin-
Birden kolumdan tutup beni kendine doğru çekti ve sertçe dudaklarını dudağıma değdirdi. Gözlerim şaşkınlıkla açılmıştı. Be-beni ö-öpüyor muydu??
Ne yapacağımı bilemeden sadece öyleye durdum. Kalbim durmuş gibiydi. Bana yaklaştığı zamanlardakinden çok daha heyecanlıydım ve vücudumu hissetmiyordum. Tüm bedenim onun ılık ve nemli dudakları tarafından ele geçirilmişti. O an tek istediğim şey bu anın sonsuza dek sürmesiydi. Ya da eğer rüyaysa asla uyanmamaktı. Bir süre öyle durduktan sonra yavaşça geri çekildi ve
-O halde seni seviyorum. Rachel'i değil!, dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My İnnocent Boy ♥️
RomanceKonusu: Hikaye, dünyanın en şanssız insanı olduğunu düşünen bir kızın intihar etmek üzereyken bulduğu ve özel yetenekleri olan küçük bir çocukla aralarındaki olayları anlatıyor... Fantastik - Romantizm - Dram - Gizem - Kore -