O an ne yapacağımı hatta hepimizin ne yapacağını kestiremiyordum ama bir şeyler yapmam ya da yapmamız gerekiyordu. Çünkü ortam iyice sessizleşmişti, adeta kalp atışımın sesi kulaklarımda yankılanıyordu ve bundan hoşlanmamıştım. Ben duyabiliyorsam onlar da bunu biraz duyabilirlerdi.
Jungkook ise hala tırnaklarını ve tırnak etini iyice deşmeye devam ediyordu. Bu onun için acı verici olmalıydı çünkü yüzünü buruşturmuştu ama yine de yapmayı kesemiyor gibiydi, bir tür kontrol edemediği davranış gibiydi.
Hiç düşünmeden onun eline hızlıca uzandım ve tuttum. Bunun, onu durdurmasını ve ona biraz güç vermesini istiyordum. Ailesinden ve memleketinden uzakta tek başına hiç tanımadığı bir ailenin ve bilmediği bir ülkenin ortasına düşmüştü. Bu, onun için zor olmalıydı. Ona biraz güç vermek istiyordum.
Bakışlarını yerden veya ellerinden –nereye baktığını kestirmek zordu- kaldırıp yüzüme odakladığında ona gülümsedim ve elini hafifçe sıktım. Ona bu yolculuğunda destek olmak istiyordum ama nereden başlayacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Sadece bir şeyler yapmak zorunda olduğumu ve omuzlarımda bir miktar yük olduğunu biliyordum.
O da bana hafiften gülümsediğinde biraz rahatladığını ya da sakinleşmiş olabileceğini fark ettim ve bu durum karşısında ufak çaplı bir mutluluk dalgası tüm vücudumu kapladı. Ona bu minik dokunuşum destek olmuş gibi hissetmeme neden olmuştu ve bu, beni mutlu etmişti. Şu an ise birbirimize gülüyorduk ve karşılıklı olarak bir şeyleri başarmışız gibi hissediyordum. Ufacık bir şey bile olsa başarmıştık sonuçta.
Ve bu bizim ilk etkileşimimizdi bu yüzden ikimiz için de ayrı bir önemi olduğunu biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Goodbye, Rosé
FanfictionBir sonbahar günü evimize gelen değişim öğrencisinin ikimizin de kaderini değiştireceğini, ikimizin hayatına yeni bir anlam katacağını hiçbirimiz beklemiyorduk. Ben, onun sayesinde saf sevginin nasıl bir şey olduğunu öğrendim. O ise bana verebileceğ...