~ BİRAZ MÜZİK, BİRAZ HAYAL ~
Annem ışıkları kapatıp odamdan çıktı. Ona söz verdim. İyleşmeden dönmeyeceğim. Bu önce ona sonra kendime sözüm. Son kez odamın tavanlarına bakıp hayal kurma zamanı. Yine kulaklığımı taktım, açtım en sevdiğim şarkıyı telefonumdan. Tavana diktim şimdi gözlerimi. Kendimi düşünüyorum. Hayallerimi, ilerde nerde nasıl olacağımı. Her şeyi. Bacaklarım iyileşmesse bile ben bu duruma asla üzülmeyeceğim hayatım boyunca. Çünkü asıl engel beyindedir derler. Bir köşeye çekilip olan bitenleri izleyemem. Yarından sonra yepyeni bir sayfa açılıyor aslında benim için. Hayallerime yepyeni, tertemiz adımlar. Bugünlük bu kadar düşünce yeter. Müziği son ses açtım. Gözlerimi kapattım ve kendimi uykuya bıraktım.
Güneşin sıcaklığı yüzüme vururken, en sevdiğim şarkıyla uyandım güne. Gözlerim bir başka heyecanla açıldı bugün. Kalbimin söyledikleri aklımla uyuşuyor resmen. Şarkıyla mest oluyorum. Karnımda kelebekler uçuşmuyor adeta dans ediyorlar bugün. Çünkü ayaklarımı hissetmeye bugünden itibaren başlıyorum. Hani derler ya, yeni bir şeylere başlarken 'bu daha ilk adımım.' İşte bu da benim ilk adımım. Yürüyebilmek için bir adım atmak gerek ve ben o adımı bugünden itibaren atmaya başlıyorum. Ben o adımı atarken, sadece sevdiklerime atmıyorum. Geleceğim için, hayallerim için o adım. Her şey daha güzel olacak. Güzel günler yakın. O güzel günleri sabırla bekliyorum. Acelem yok. Yavaş yavaş, tadını çıkara çıkara. Adım adım. Baştan başlamak bu olsa gerek. Kendimi bir bebek gibi hissediyorum bugün. Yürümeyi bilmeyen, ama geçte olsa yürümeyi basarabilecek bir bebek gibi. Düşe kalka. Bazıları için yıkıldığı zaman ayağa kalkmak zor gelir. Ama önemli olan bu zoru başarabilmektir. Ayağa kalkıp üstesinden gelebilmektir. Her şeye rağmen ayağa kalkabilmektir. Ayaklarını yere basabilmektir. Çünkü İmkansız diye bir şey yok bu hayatta. Yaşanmışlıklarım bana bunu gösterdi, bunu öğretti. Bu yaşıma kadar asla ağzıma imkansız kelimesini almadım. Çünkü hayatımda imkansız olabileceğini düşündürecek bir şeyi kendimden uzak tuttum her daim. Çünkü bu benim hayatım ve hayatımda imkansız yok. Asla olmadı ve bundan sonra da olacağını düşünmüyorum. Sabırsızlıkla bekliyorum saatlerin geçmesini. Sabırsızlıkla bekliyorum o saatin gelmesini. Beklerknde boş bırakılmıyorum tabi. Ne kadar çok sevildiğimi bir kez daha anladım. Telefonlarım hiç susmadı bugün. Arayan arayana. İlk defa bu kadar çok kişi aynı gün aradı. Ee tabi onlarda kendince haklı. Kim bilir bir daha ne zaman görüşeceğiz? Arayanlar olacak elbet ama hepsinin arayacağını sanmıyorum. Ama hepsi benim için çok önemli, çok özel kişiler. Her daim yanımda olan kişiler. Hepsi aileden. İnsanın ikinci ailesi arkadaşlarıdır bence. Bazen bir derdin, bir sıkıntın olduğunda ailenden önce onların yanına koşarsın, onların omuzlarında teselli bulursun. İnsanın her zaman yanında olan arkadaşları varsa bu hayatta aşamayacağı engel yoktur. El ele verip o engeli en güzel biçimde aşarlar. Her zorluğun üstesinden gelirler. Arkadaşlar, iyi ki varlar.
"Sude girebilir miyim?"
Bu fatih'in sesi. Onu üç gündür görmüyorum çünkü benim için ordan oraya koşuşturup duruyor. Üç gündür sadece telefonda konuşuyoruz o kadar.
"Gel bitanem."
Elinde bir demet bembeyaz papatya. En sevdiğim adam, en sevdiğim çiçek.
"Bunlar senin hanımefendi."
"Teşekkür ederim beyfendi. Çok naziksiniz. Bunlar çok güzeller."
"Sizin kadar olmasada." Yüzümü avucunun içine aldı. Gözlerimin içine baktı.
"Çok özledim seni Sude." dedi.
"Bende seni özledim sevgilim." Birbirimize sımsıkı sarıldık. Bir kaç dakika böyle kaldık. Sonra tekrar birbirimize baktık.
"Fatih gerçekten bu akşam benimle gelmek istiyor musun?" dedim. Fatih'in yüzü birden kızgın bir ifade aldı.
"Sude bu nasıl bir soru? Yine saçmalıyorsun!"
"Hayır saçmalamıyorum. Sadece merak ediyorum." Tekrar yüzümü avucunun içinde hissettim.
"Bak birtanem ben sana doğum gününde bir söz verdim hatırlıyor musun? Ben sana o gün 'Her zaman senin yanında olacağım.' dedim. Biz evleneceğiz ve bu adımda her zorluğu beraber aşacağız. Bir daha sakın böyle cümleler kullanma. Beni de sinirlendirme."
"Peki, tamam."
"Sen nasılsın? Hazır mısın?"
"Bilmiyorum. Çok tuhaf hissediyorum kendimi. Ama yanımdasın. Kötü bir şey olmasına izin vermezsin. İçim rahat."
"Evet birtanem. Ben senin yanındayım. Sana bir daha bişe olmasına asla izin vermiycem."
"Söz mü?"
"Söz."
Tam Fatih'le biraz vakit geçirirken odanın kapısı çaldı. Gülay teyze gelip yemeğin hazır olduğunu ve aşağı gelmemizi söyledi. Normalde beni aşağı babam indirirdi. Oysa ki şimdi babam yok. Öyleyse ben nasıl inicem aşağı. Bir şeyler bulmam lazım. Bir bahane. Düşün Sude. Hadi kızım bulabilirsin.
"Buldum!"
"Anlamadım ne buldun Sude?" Olamaz. Aklımdan geçeni nasıl bağırarak söylerim ben. Deli misin Sude?
"Aşkım şey."
"Ne oldu Sude? İyi misin?"
"Ben diyorum ki acaba yemeğimizi burda baş başa mı yesek?" Fatih sanırım yaptığım planı anladı. Bu adam niye bu kadar zeki anlamıyorum. Bir insan aynı anda yakışıklı, karizmatık ve bir o kadar da zeki olmayı nasıl başarabiliyor?
"Sude saçmalama birtanem. Bu ailenle gitmeden önce son yemeğin. Bizi bekliyorlar. Aşağı inmemiz lazım."
"Tamam o zaman babamı çağır."
"Babanı mı? O niye hanımefendi?"
"Çünkü aşağı indirmesi lazım beni." Fatih yine o umursamaz gülüşüyle ayağa kalktı. Eğilmesiyle beni kucağa alması bir olmuştu. Şaşkın gözlerle Fatih'e bakarken içimden kendi kendime 'bu anın tadını çıkar Sude' diyorum. Kafamı göğsüne koydum ve o büyüleyici kokusunu içime çektim. Bu nasıl bir kokudur. Bir insanın kokusuna bile aşık olunabiliyormuş demekki. Adını bilmesem de olur, kokusunu ezberliyim yeter. Ne diyorum ben? Resmen bir kez daha aşık oldum. Aynı insana, defalarca.
"Kollarım rahat geldi bakıyordum da. Alıştın gibi."
"Fatih..."
"Efendim?"
"Seni seviyorum."
"Ne güzel."
Ne! Ne dedi o! Ne güzel mi dedi yoksa ben mi yanlış duydum? Biraz bozulmuş olabilirim ama bozulduğumu belli etmedim.
"Beni artık indirecek misin acaba?"
"Kızdın mı sen bana?"
"Hayır canım ne alaka." dedim.
Fatih beni sandalyeye oturdurtuktan sonra o da yanıma oturdu. Tam yemeğe başlayacakken kapının çaldığını duydum. Gülay teyze kapıyı açmaya gidiyordu. Bizde yemeğe başladık. Annem "Gülay Hanım kim geldi" dedi.
"Biz geldik Gülay teyze." Tabiki de beni yalnız bırakmayan güzellerim ve Bora geldi. Başka kim olacak.
"Hoşgeldiniz gençler. Oturun şöyle. Gülay Hanım servis açabilir misiniz?"
"Tabi hemen." Kızlarla birbirimize bakıp gülümsedik. Gülay teyze servis açtıktan sonra yemeğe kaldığımız yerden devam ettik. Yemek sırasında tedavi sürecinden fazlasıyla konuştuk. Hepsi iyileşip ayağa kalkacağıma benden daha çok inanıyor. Bende ayağa kalkıp önce kendim için sonra da onlar için bir adım atıcam.
Yemekten sonra kızlarla hazırlık için odama çıktık. Fatih'te kendi hazırlığını tamamlamak için Bora'yla beraber eve gittiler. Akşam için giyeceklerimi seçtikten sonra biraz sohbet ettik. Şimdiye kadar yaşadıklarımız, istediklerimiz, anılarımız hakkında konuştuk. Senelerdir beraberiz. Her şeyimizi biliriz birbirimizin. Ama yine de bahsetmeden duramadık. İçimizde ne varsa her şeyi döktük. Arada gözlerimiz doldu ama bunlar hep mutluluktan. Onlardan ayrılmak bana çok zor gelecek ama tekrar onlarla istediğimi yapabilmem için sabretmemiz gerekecek. Biz bunu da aşıp, tekrar eski hayatımıza geri döneceğiz.
"Kızım girebilir miyim?" Babam geldiğine göre artık gitme vakti geldi.
"Gel baba."
"Hazır mısın? Artık gitmemiz gerekiyor. "Hazırım baba."
Aslında hazır mıyım pek bilmiyorum. Bildiğim tek bir şey var o da hazır olmam gerektiği. Şoförümüz Ahmet amca bavullarımı alıp arabaya yerleştirmek üzere aşağı indi. Babamda beni kucağına aldı. Aşağı indirecekken bir şey dikkatimi çekti.
"Baba tekerlekli sandalyemi almayı unuttuk."
"Merak etme kızım bir tane daha var araba da." Anlaşılan babam her şeyi düşünmüş. Babam, babamın kucağında ben ve kızlar merdivenlerden indik. Annem bana bakıyordu. Gözleri çok dolmuştu. Dokunsalar ağlayacak nerdeyse. Çünkü biz ilk defa uzun bir süreliğine ayrılacağız.
Nihayet evden dışarı çıktık. Babam eğilerek beni arabanın arka koltuğuna oturtturdu. Yanımada kızlar oturdu. Babam şoför koltuğuna geçti. Anlaşılan arabayı babam sürecekti. Annemde arabaya bindikten sonra havaalanına olan yolculuğumuza başladık. Camı aralayıp son kez İstanbul'un o güzel havasını içime çekiyorum. Etrafa bakıyorum son kez. Kim bilir bir daha ne zaman göreceğim? Gökyüzü, bulutlar o kadar güzel ki, o kadar büyüleyici ki insanın hayal kurası geliyor. Ta ki gözlerim 'Havaalanı' yazısını görene kadar. Uygun bir yer bulup durduk. Fatih ve ailesi bizden önce gelmişti. Kapımı Fatih açtı. Halinden memnun gibi görünüyordu. Ama ben değildim. Tekerlekli sandalyeye binmek istemiyordum. Fatih bu durumu anladı ve eğildi. Bir eliyle belimi kavrayıp diger eliylede bacaklarımı tuttuğu gibi beni kucakladı. Havaalanınin içine girdik. Herkes bize bakıyordu. Gözlerimi kapattım. İnsanların ne dedikleri umrumda bile değil. Bir daha görmeyeceğim insanlar için kendimi üzmeme ne gerek var?
Fatih durdu. Gözlerimi açmadım. Kulağına fısıldadım.
"Neden durduk?"
"Gözlerini artık açman gerekiyor bitanem. Vedalaşma zamanı." Ne kadar acı bir kelime. 'Veda.' Hiç sevmiyorum bu kelimeyi. Bir şeylere veda etmek zorunda kalmak benim için çok zor oluyor çünkü.
Gözlerimi açtım. Önce Fatih'in ailesi geldi yanıma.
"Birbirinize iyi bakın orda. İyleşmeden gelmek yok. Tamam mı Sude?" Dedi annesi.
"Buralara kadar geldiğiniz için, Fatih'in yanımda olmasına izin verdiğiniz için size çok teşekkür ederim Selda Teyze. İyileşmeden gelmeyeceğim söz." Dedim. Pelinle Miray'ın ağladığını gördüm. Kendimi ağlamamak için zor tuttum.
"Kızlar ağlamayın lütfen. Eski günlerdeki ki gibi yine hep beraber olacağız. İyileşmeye gidiyorum, geri dönmek üzere. Zaten her gün birbirimizi yine ararız. Üzülmeyin, beni de üzmeyin lütfen!" Önce Miray sonra Pelin Fatih'in kucağında olduğum halde bana sımsıkı sarıldılar. Sıra aileme geldi.
"Bora, ben yokken Miray'ı üzmek yok tamam mı? Kızlar sana emanet."
"Tamam Sudecim. Siz de kendinize dikkat etin oralarda."
Bora'ya onaylar gibi başımı sallayıp gülümsedim. Annem ve babam yanıma geldiler. Önce annem konuştu benimle.
"Canım kızım seni Fatih'e, Fatih'ide sana emanet ediyorum. Siz birbirinize emanetsiniz. Sakın birbirinizi üzmeyin oralarda. Seni seviyorum. Dikkat et kendine biricik kızım. "
"Canım annem."
Babam zaten arabada her şeyi demişti. Onunlada sarıldıktan sonra vedalaşma bitti. Fatih bir kaç dakika süren sessizliğin ardından konuştu.
"ÖYLEYSE BİZ GİDİYORUZ."
Uçağa binme zamanı gelmişti. Herkes uçağın merdivenlerinden yürüyerek çıkarken ben sevdiğim adamın kollarında, gözlerim kapalı çıkıyordum. Herkes bize bakıyor, herkesin gözü üzerimizdeymiş gibi hissettim. Bu his çok uzun sürmedi aslında.
Gözlerimi açtım. Uyuyor numarası yaparken gerçekten uyuyakalmışım. Fatih'te kesin kıyamadı beni uyandırmaya. Kafamı çevirdiğimde onunda uyuduğunu farkettim. Kollarını birleştirmiş yatıyor. Uyurken bile çok sempatik. O uyurken bende biraz kitap okumak istedim. En sevdiğim kitabı yanıma almıştım zaten. Kaldığım sayfadan okumaya devam ettim. Kitap okumayı çok severim ama geçirdiğim kazadan sonra hiç okuyamadım. O günden sonra ilk defa bugün kitabı elime aldım. Kendimi kitabın cümlelerine odakladım. Aklımda oluşan düşüncelere yer vermedim. Sadece kitaba bıraktım kendimi. Zaten kitabın sonlarındaydım. Bitmesine bir kaç sayfa vardı. Bitirmek istemiyordum çünkü bu benim en sevdiğim kitabımdı. Ama yapacak bir şeyim yoktu. Kitabın o bir kaç sayfasını bitirip biraz uçağın penceresinden gökyüzünü seyretmeye başladım. Bir yanımda sevdiğim adam bir yanımda ise masmavi gökyüzü. Gökyüzünü seyretmeyi bırakıp Fatih'in göğsüne başımı yasladım ve gözlerimi kapattım. Gözlerimi bir sesle açtım. Yine o ses. Yine o büyüleyici ses.
"Sude? Sude uyan artık!"
Yine mi uyuyakalmışım. Kendime inanamıyorum artık. Ama bu durum hoşuma gitmiyor değil. İkidir sevdiğim adamın sesiyle uyanıyorum. Tıpkı hayallerimdeki gibi.
"Fatih?"
"Efendim birtanem?"
"Geldik mi?"
"Geldik."
Fatih bir eliyle belimi diğer eliyle de bacaklarımı kavradıktan sonra beni kucağına aldı. Kucağında bindiğim uçağa, kucağında iniyorum.
"Fatih nereye gidiyoruz?"
"Dinlenmeye?" Kendimi sanki Fatih'le evlenmişte balayına gelmiş gibi hissediyorum. Muhtelemen burdan da bi otele gideriz. Yine ne saçmalıyorum ben. Saçma sapan düşünceler. Ben buraya iyileşmeye geldim öyle değil mi? Havaalanının önünde bizi bir araba bekliyordu. Kesin babam ayarlamıştı. Bozuk Türkçesiyle "Hoşgeldiniz efendim." Dedi. Fatih
"Hoşbulduk." Dedikten sonra Şoföre gözleriyle kapıyı açmasını işaret etti. Şoför kapıyı açtıktan sonra beni arka koltuğa oturttu. Kendisinin yanıma oturacağını düşünürken şoförün yanına oturdu. Neden böyle bir şey yaptığını düşünürken Fatih bana baktı.
"Canım sen biraz uyumaya çalış. Ben seni gelince uyandırırım."
Onaylar gibi kafamı salladım. Çünkü gerçekten çok yorgundum. Gözlerimi kapattım. Kendimi yeniden uykuya bıraktım. Uyandığımda bu defa Fatih'in kucağında değildim. Hâlâ arabadaydım. Fatih'e baktım telefonuyla uğraşıyordu. Uyandığımı farketti. Telefonumu verdi.
"Önce ailelerimize haber verdim. Sonra da kızlara. Geldiğimizden haberleri var birtanem."
Nasıl da düşünceli bir adam.
"Tamam sevgilim." Dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜSME AŞKA
RomanceAynı günde hem geleceğe yeni bir adım atarken hem de o adımla yere çakıldım. Daha yürüyemiyorken ona koşmayı seçtim ben. Önümdeki yolları bilmeden gittim ona. Bilmiyordum beni neler bekleyeceğini. Öğrendiğimde yeniden nasıl düşeceğimi. "SÖZ VERİYOR...