-Ya istemiyorum işte istemiyorum!
-Buna mecburuz Açelya.
-Neden anlamak istemiyorsunuz? Arkadaşlarımdan ayrılamam.
-Bu konuyu konuşmuştuk. Ve şimdi valizini toparla. Yarın sabah erkenden yola çıkacağız.
Kapıyı kapatıp odadan çıktığında arkasından bir yastık fırlatıp dil çıkardım.
-Bencilin tekisiniz! Sadece kendinizi düşünüyorsunuz!
Sinirimi atamayınca ağlayarak yatağımı tekmelemeye başladım. Neden anlamıyorlardı ki. İstemiyorum. İs-te-mi-yo-rum! Arkadaşlarımdan, evimizden ayrılmak istemiyorum. Buğra'dan ayrılmak istemiyorum... Ondan kopmak... Ne yapar bensiz bu şehirde tek başına. Nasıl dayanırız biz? Gelir mi peşimden? Yoksa beni bırakır mı? Telefonumun sesiyle gözyaşlarımı silip arayana baktım.
-Efendim Asu.
-Açelya! Sen ağlıyor musun?
-Yarın sabah yola çıkıyoruz.
-Ya öyle mi? Bu kadar çabuk yani. Canım, ağlama lütfen. İyi tarafından bak bir de. Yeni bir şehir, yeni insanlar, yen-
-Asu ben Buğra'sız ne yaparım oralarda? Nasıl dayanırım onun yokluğuna?
Ayağa kalkıp penceremin önüne oturdum.
-Göz görmeyince kalp de dayanırmış be kuzum. Üzülme.
-N-nasıl yani? Unutayım mı şimdi ben onu? Sen ne dediğinin farkında mısın? Hem o beni bırakmaz ki. Gelir peşimden.
-Yani canım-
-...h...at...m.
-Asu o kim?
-Kim kim?
-Ses duydum sanki.
-Ya televizyon açık da onu duymuşsundur tatlım sen.
-Ha tamam. Yarın geleceksiniz değil mi?
-Canım şimdi kapatmam lazım sonra konuşuruz.
-Tamam öptüm.
Telefonu kapatıp yatağıma fırlattım ve manzarayı izledim. Şehri izledim. Şehrin ışıklarını... Her ışığın sahibini... Hayatını... Her bir ışık farklı insanı temsil ediyor. Her bir insan farklı hayatı. Birinin içinde aşk tomurcukları yeşerirken, diğerinin aşkı bitiyor. Birinin ailesine yeni bir üye katılırken, diğerinin ailesinden biri eksiliyor. Hayat böyle. Biri en güzel gününü geçirirken diğeri hayatının en kötü gününü geçiriyor. Ama hiç üzülmeseydik, kırılmasaydık, hiç ağlamasaydık; bilebilecek miydik huzurlu günlerimizin değerini. Bir yerde okumuştum:"Hiç gece olmasaydı mesela, tadı çıkar mıydı güneşli günlerin?" İşte aynen böyle. Mutsuz olmadan mutluluğun kıymetini bilemeyiz ki. Hep böyle avuturum kendimi. Şimdi yine öyle yapacağım. Evet Buğra'dan ayrılmak zor. Ama... Belki bir mucize olur... Belki dayanamaz hasretime, gelir peşimden. 2 yıllık ilişkimiz vardı bizim. Yollar, kilometreler mi ayıracak? Söz verdik biz birbirimize. Okulumuz bitince evleneceğiz. Şehirden uzak bir evde yaşayacağız. Bahçemizde çiçeklerimiz olacak. Çocuklarımız kurduğumuz salıncakta sallanacak. Sonra yaşlanacağız. Ama aşkımız hiç eksilmeyecek. Bayramlarda torunlarımız gelecek, elimizi öpecekler. Sonra onlara şeker ve harçlık vereceğiz. Yaşayacağımız bunca şey varken biz kopamayız. Daha önümüzde upuzun bir yol var...
Ayağa kalkıp dolabımın karşısına geçtim. Bavulumu çıkarıp yatağımın üzerine koydum. Fermuarlarını açtıktan sonra askılıktaki elbiselerimi tek tek çıkarıp katladım ve bavula yerleştirdim. Mor elbisemi gördüğümde elime alıp tekrar ağlaya ağlaya yatağa oturdum. Bunu o almıştı bana. En sevdiğim renkti mor. Ve sürekli bana morun çok yakıştığını söylerdi. Ah sevgilim! Nasıl dayanacak bu yürek sensizliğe. Geceleri zor geçiriyoruz biz seninle. Şimdi aramıza şehirler mi girecek? Ne yaparız biz?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeftali Tadında
Teen Fiction-Hayatıma, bu yaşıma kadar hep onlar yön verdi. Geçmişime, şimdiye ve geleceğime hükmetmek istiyorlar. Benim hayatıma, benim fikrimi dahi sormadan şekil veriyorlar. Oysaki benim hayallerim var. Gülümseyip omzumu ovuşturdu. -İzin verme o zaman...