- Onur gidiyor Cenk! Dört yıllığına yurt dışına gidiyor!
Kardelen bunu telefonda Cenk'e haykırdığında canının çok yandığını tahmin edebiliyordu. Genç kız ağlayıp sızlanırken acısı genç adamın içine oturdu. Hemen soluğu onun yanında aldı. Daha kapıdan girmeden Kardelen kollarına atıldı. Garip, onun duygularını bu kadar açık bir şekilde yaşayıp yansıttığını hiç görmemişti. Genelde öfke ve nefret hakimdi, yada hiçbir şey olmamış gibi kayıtsız kalır kaskatı kesilirdi. Şimdi annesine tutunan küçücük çocuklar gibi kollarının arasında teselli arıyordu. Düşündü de, böyle zamanlarda annesini çok arıyor olmalıydı. Ona en çok ihtiyacı olduğu bir yaşta onu kaybetmişti. Abla mı (üvey) annemi mi olduğu belli olmayan bir kadın ve onun güvenini kazanmayı beceremeyen bir babanın elinde kalmıştı. Atlattığı travmalar... Delirmemiş olması bir mucizeydi, yada... kader. Birbirlerini ne kadar iyi geldiklerine bakılırsa. Bu yüzden başkasına ihtiyaç duymasına hala anlam veremiyordu:
- Onu çok mu seviyorsun?Kardelen başını Cenkin omzundan kaldırdı:
- Gitmesini istemiyorum, ondan ayrılmak istemiyorum.Onu içine sokası geliyordu, öyle masum öyle güzeldi ki. İçi sızlayarak ona değilde kendine itiraf etmiş gibi:
- Onu seviyorsun.Kardelen yaşlı gözlerle kafasını hafifce salladı. Cenkin kalbine bir acı saplandı. Bu öyle birşeydi ki sanki hiç sonu gelmeyecekti. Yaran kanarken can çekişmek ama bir türlü son nefesini verememek gibi. Şaşkın bir halde genç kızı bırakıp ona arkasını dönüp içinden konuştu:
- Bana ne yaptın böyle Karen?İçindeki dayanılmaz acıyı bastırmak için başını salladı ve duyulmaz bir şekilde:
- Bundan kurtulmam lazım!Kardelene dönüp onu ve kendini teskin edecek sözler söyledi:
- Halledeceğim, herşey yoluna girecek merak etme. Gel seni eve bırakayım.Arabada giderken Kardelen Cenkin yüzünü inceledi. Onun acısını bastırmış şimdi kendisi birşeylerle cebelleşiyor gibiydi. Derdini ona yük mü etmişti? Bu yüzündeki ifade... Olgun insanların başkalığı vardı üzerinde:
- İhale yine sana kaldı.
- Efendim?
- Benim derdim seni gerdi. Seni rahassız etmeden de...
- Ssst...
- Cenk?Genç adam arabayı durdurdu:
- Bana gelmeseydin kendimi yabancı hissederdim.Yutkundu:
- Biz arkadaşız, birbirimizden başka kimiz var? Derdimizi paylaşmayacaksak...Kardelen onun elini tuttu:
- Nedense dertli olan hep benim. Sen hiçbir şey anlatmıyorsun.
- Derdim olmadığından olmasın?Genç kız kaşını kaldırdı:
- Bana öyle gelmiyor.Cenk şakaya vurarak:
- Lütfen gelsin! Şayet bunları konuşacak vaktim yok. Seni bırakıp biryere gitmem lazım.
- Birşey varsa benimle konuşacaksın ama.Genç adam önemsemeyerek:
- Hı hı.Kardelen başını salladı:
- Beni ciddiye almıyorsun. Bende seni dinlemeye hazırım...Cenk gülümsedi:
- Bakmayı sökmeden, görmeyi öğrenmeden... Dinlemek için yolun çok uzun daha.
- Ne demek istiyorsun?Genç kızın gözlerinin içine baktı:
- Sen "gözce" bilir misin Kardelen?
- Ne?
- Gözlerimin içine bak yeter. Öğrendiğin gün konuşmadan dinlemeden anlarsın beni.Onu eve bırakıp "Suna bağları" nın yolunu tuttu. Ayakları ne kadar itiraz etsede çiftliğin kapısına kadar geldi. Ama zili çalmaya mecali yoktu. Ordan uzaklaşıp Onuru aradı:
- Uçurumun ordayım, seninle Kardelen hakkında konuşmak istiyorum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cam kırıkları - Kardelen
RomanceKardelen: İncinmekten korkarak kendini gizleyen narın çiçek. Ama karların ortasında açacak kadar cesaretli. Ya da güneşe yüzünü dönmek için acele eden, verdiği sözleri tutamayan hercai bir çiçek. Sen karar ver ne olduğuna... (2016)