Selamlaaar... Arkadaşlar bölüm sıralamaları ile ilgili ufak düzenlemeler yapıyorum şu sıralar ve ziyadesiyle yoğun olduğum için buralara pek uğrayamıyorum. O nedenle 8. bölümden kısacık bir kesit atıyorum. En kısa zamanda bölümü de tam olarak atmış olacağım. Bekleyen arkadaşlarım varsa kusura bakmayın. Ayrıca eksik etmediğiniz vote ve yorumlarınız için çok teşekkür ederim. Lütfen düşüncelerinizi paylaşmayı ihmal etmeyin.. Eleştirileriniz önemlii.. Çok seviliyorsunuzz..
Bu arada medyadaki gifin hastasıyım. :))
Keyifli okumalar :)))
Mekâna girerken Azelya yalnızca Emir'in kokuşmuş düşüncelerinde değildi, sanki bulduğu her delikten Baran'ın da aklının her yerine sızmıştı. Korkusuzca ve hissettirmeden... Bütün dik başlılığı ve hoyratlığı ile her yeri talan ederek... Ama Baran yenilmeyeceğine yemin ettiğinden beri zihninin içindeki hiçbir bulanıklık ya da dağınıklık umrunda değildi. Fark ediliyor muydu bilmiyordu ama ki edilmemesi için dualar ediyordu, en büyük tedirginliği daha yeni yeni bilinmeyenlerini tanımaya başladığı bu kızın kalbinde depremlere neden olmasıydı. İşte buna asla izin veremezdi.
Azelya ensesinden ayak parmaklarının uçlarına kadar titriyordu sanki. İçinden tuhaf bir ürperti geçtiğinde hiç sayılacak kadar kısa bir an Baran'la göz göze geldiler. Azelya o kısacık anda Baran'ın aklından geçenleri bilmeyi ne kadar çok istediğini düşündü. Ya da kalbinden geçenleri bilmeyi... Baran'la ilgili her şeyi ne kadarda çok bilmek istediğini düşündü...
Baran'ın bastırmaya çalıştığı vicdanının sesi ava avaz bir cinayeti bağırıyordu ve kalbi bu yükü kaldırabilmiş olmanın acısını yaşıyor, alışmaya çalışıyordu. Azelya ise henüz yükünün bile farkında değildi ve belki de sürüklenerek atıldığı bu harabe ruhlu insanların arasında kendi ruhu da bir viraneye dönecekti. Önemsemedi. Zaten öyleydi.
İçeriye girdiklerinde geçen sefer geldikleri masa da oturan Bulut'u hemen fark etmişlerdi. Sol elini havaya kaldırmış kendisini görmeleri için sallarken hala fark edilmeye çalışıyordu.
Adımlarını o tarafa doğru çevirdiklerinde Emir ve onunla birlikte diğerleri suratlarına yapmacık bir gülümseme yerleştirmişlerdi. Emir bir an dişlerinin arasından "Bunu yapmak zorunda mıyız" diye mırıldanmıştı. "Canım şu an gülümsemek değil gidip onun gülümseyen piç suratını dağıtmak istiyor"
"Emininim o da bizim için aynı şeyleri hissediyordur" diye tamamladı Baran Emir'i. O da dişlerinin arasından gülüşünü hiç bozmamaya çalışarak Bulut'a bakıyordu. Kısa bir an Emir'e döndüğünde "Abi gözünü seveyim bugün sofistik düşüncelerini biraz kendine sakla, şu adama bulaşma, işimizi halledip gidelim" demişti.
"Bu adamı görünce bulaşmadan duramıyorum" dediğinde Emir artık masaya sadece iki adım uzaklığındaydılar ama o kadar sessiz söylemişti ki kendisi ancak duyabilmişti, nefretle mayalanmış bir katilin nefret kusan cümlelerinden sadece biri gibi çıkmıştı zaten. Çok da duyulması gereken bir şey değildi.
Masaya vardıklarında Bulut her biri ile tek tek tokalaştıktan sonra Azelya'ya yaklaşıp eline masum denilebilecek ama içerisinde kötülüğün suyuyla yıkanmış bir öpücük kondurdu. Hızla kalkıp sandalyesini oturması için geriye çektiğinde Azelya ilk defa maruz kaldığı bu yoğun ilginin ortasında dikkatle Bulut'u izliyordu.
Bulut Azelya'nın sandalyesinin hemen yanına oturduğunda Baran tam karşısına geçmişti. Yuvarlak masanın etrafında herkes yerini aldığında garson çoktan servise başlamıştı. "Siz gelmeden siparişleri verdim ben" diye atıldı Bulut, "Sonuçta sizi ben devam ettim. Bakalım beğenecek misiniz?"
Cümlesinin tamamladığında Azelya'nın gözleri Bulut'un açıklamasını yaptıktan sonra suratına kondurduğu gülümsemede takılı kaldı. O iğreti gülümsemeye ev sahipliği yapan dudakların kıvrımlarında bir tuhaflık sezmeye çalıştı. Samimi olmayan bir şey aradı ama bulamadı.
Baran'a baktı ardından. Onun en az cehennem kadar öfkeli bakan gök mavisinden ateş kırmızısına dönen gözlerine odaklandı. Anlamaya çalıştı. Neden şu an bu masada olduğunu, karşısında duran öfkeli adamın neden esiri olduğunu, hemen yanında kendisini ilgiyle izleyen adama neden kendini âşık etmek zorunda olduğunu anlamlandırmaya çalıştı. Hayatın mutlaka bir bildiği vardı. Neden bu insanların içine girip bu iğrenç oyunlarına alet olduğunu çok sonra anlayacaktı. Çabayı boş verip işine odaklandı.
"Nihat abinin bu meşhur oyunu resmen bir gelenek haline geldi. Sen gönüllü müsün?" Bulut'un sorusu geldiğinde Baran ve Azelya'nın gözleri şimşek hızıyla birbirini bulmuştu. Baran'ın bakışlarındaki öfkeden tedirginliğe dönen ruh hali Azelya'nın biraz öyle kalmasına neden olmuştu. Korkuyor muydu gerçeği söylemesinden. Söylese ne olacaktı ki, hiçbir şey değişmezdi. Bulut da kendileri gibi bir katil, içine girdiği bataklıkta boğulmaya mahkûm bir zavallı değil miydi? Kurtuluşu onda arayacak kadar aciz bir insan değildi.
"Evet, gönüllü olarak katıldım" diye cevapladı Azelya böldüğü bir parça balığı ağzına atarken. Bulut'un gözlerinin içine bakarak konuşuyordu şimdi. "Oldum olası hayatın bir amacı olduğuna inanmışımdır. Boşuna gelmedik dünyaya, mücadele etmeye, kazanmaya, yenmeye geldik. Zaten doğanın kanunu değil mi bu? Her zaman büyük balık küçük balığı yer. Kural basit." Şimdi Baran'ın gözlerinin tam içindeydi. Kaybolmuştu o maviliklerde ve Baran izin vermeden çıkabileceğe de benzemiyordu. "Neden büyük balık olma imkânım varken yutulayım ki? Öldürmek insanın doğasında var." Dediğinde son bir lokma daha atmıştı ağzına.
"Nihat abinin neden seni seçtiğine şaşırmamak lazım, neredeyse onun gibi konuşuyorsun." Bulut'un cümlesindeki her bir kelime sanki bir iş makinesi gibi delip geçiyordu beynini Azelya'nın. Nihat gibi olma düşüncesi, ona benziyor olma fikri... Başka hiçbir şey bu kadar midesini bulandıramazdı herhalde.
"Peki, partnerinden memnun musun?" diye sormuştu şimdi Bulut bir yandan çatalını ağzına götürüp diğer yandan Baran'ı işaret ederek. "Baran zor biridir" derken tamamen Baran'a odaklıydı.
Azelya Baran'a bakmıyordu ama Baran çoktan gözlerinin hapsine almıştı Azelya'yı. Ağzından çıkacak her kelimenin hala burnunda olan bahar kokusuna karışarak ruhunu okşaması beklentisi içinde dinledi Azelya'yı. Kötülüğün her tonundan bir parça tatmış olan elleri Azelya'nın kanına bulandığında belki de aklında kalan tek şey ona ait olan bu bahar kokusu olacaktı. Ona ait olan en ufak şeyi bile aklından asla çıkaramayacağını, onun hayatına çöreklenip hiçbir yere gitmeden kendisinin de hiçbir yere gitmesine izin vermeyeceğini, ona sahipken onun aşkının esiri olacağını bilemezdi.
O minnak yıldıza dokunmayı unutmayın lütfen :))
Görüşmek üzere :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AZELYA
ActionYağan yağmur bedenimin ve ruhumun her zerresine nüfuz ederken nefesim kesilircesine koşmaya devam ettim. Koştukça beni yutan, içine hapseden bir karanlığın içine çekiliyordum. Çekildiğim bu karanlığın içinde beni aydınlatan bir çift okyanus gördüğüm...