İlk Cemre, keşke kucağıma düşse! 💧

1.7K 139 9
                                    

Cemre ve kombini ektedir.


"Su getirir misin?" Asuş, ayağını kırdığı için 'kölelik' yapmak bana farz olmuştu. Daha doğrusu benim yüzümden ayağını kırdığı için kölelik yapmak farz olmuştu. Annem de, sağ olsun benim meleğim olduğu yetmezmiş gibi, bir de iyilik meleği kesilip, "Asuman'a biz bakarız, Ahmet. Bizim koca oğlan yüzünden oldu zaten. Eskisinden daha sağlam getiririz kızımızı sana," dedi. 

Tabii ki, 'kızımız' kelimesini söylerken yine bir zorlanma, bir hayıflanma, bir 'Ne oluyor lan, tövbe estağfurullah' havası oluşmuştu. Fakat bu sefer etkisinden daha hızlı kurtulmuştu benim güzel annem.

Suyu götürdüm, "Kusura bakma, köpek tası bulamadım. Bardak ile idare edeceksin artık," dedim.

"Çok komiksin Harun," dedi. Bir dikişte de bitirdi, vallahi çok susamış, bana da söylemeye çekinmiş muhtemelen. İçim cız etti.

"Ne çabuk öğrendin kız, bardaktan içmeyi? Helal olsun sana. Bir tane daha ister misin?" Asuman, ilk baş sinir olsa da, bana muhtaç olduğunu anladığı için hiç sesini çıkartmadı. Onaylarcasına başını salladı sadece. Ee, bende köle olarak gittim, tekrar su getirdim. Hatta bu sefer baş ucuna sürahi ile bardak bıraktım. Sonra da Asuman'ın uzandığı kanepenin köşesine oturdum.

"Bak, canın bir şey çektiği zaman sakın çekinme. İstediğini söyle, iyileşmek için buradasın. Canın ne çekiyorsa, o an kim varsa hiç çekinmeden istediğini söyleyebilirsin," Söylediğim cümle beni bile etkiledi doğrusu. Asuş, şımarmasın, bir tarafları Uzay'a gitmesin, Uzay'a giden ilk Türk kadın, hatta onun da bir organı olmasın diye durumu toparlamaya çalıştım: "Çekinme bak, benim için ne kadar erken gidersen o kadar iyi," dedim. 

Sinirlendi.

"Annen, amcamı zorladığı için buradayım. Yoksa sana meraklı değilim." dedi, gözlerini devirip. Vah, vah... İyi sinirlendirmişim bizimkini.

"Şaka yaptım kız, var mı istediğin bir şey? Bıyıkların için güçlendirici losyon ister misin?" Asuman, yanındaki yastığı suratıma fırlattı. Sekiz yıl boyunca ara vermeden spor yaptım ve yapıyorum da. O yastık hiç suratıma gelir mi? Tek refleksim yıkar ortalığı! Neyseki suratıma değil de, bacaklarıma geldi.

"Dalga geçme be! Aslında... Bir şey canım çekmiş olabilir," dedi, utana sıkana. İlk baş daha çok utandırmak istedim fakat sonradan daha fazla çekinip, hiç isteyemez diye oldukça rahat bir tepki verdim: "Neymiş o? Hemen getireyim ama çabuk söyle bak canın beklemesin." 

Gülümsedi. 

Yahu, bu Asuman'a hiç alıcı gözü ile bakmadım, genelde 'defolu ürün' gözü ile baktım. Normal de ürün güzel, hatta mükemmel fakat fabrikasyon çıkışı hatalı. Hatta ve hatta ultra hatalı. Dur bir bakayım... Yok, olmuyor. Dur, bir daha deneyeyim.... Ihh... Vallahi olmuyor. Tam, 'bak şurası güzel' diyeceğim, bıyıkları gözüme çarpıyor, tam, 'ama şurası gerçekten iyi' diyeceğim, orta kaşları dikkatimi çekiyor, olmuyor yani. Bakamıyorum. 'Sadece nefes alsın' diyemiyorum, burun kılları odak noktam oluyor. Yahu, bir hatun nasıl bu kadar kıllı olur? Baban maymun, annen manda mı? Küçükken en sevdiği oyucak jilet miydi ki acaba, haldur huldur kendini aldı da, sonra böyle mitoz bölünme gibi kılları bölündü? Anlam veremiyorum. Gece uyurken ağda ile savaş açmak istiyorum. Neden kendine bakmıyorsun, neden bunu kendine yapıyorsun diye bağırmak istiyorum. Nazlı, yüzünde iki üç tüğ görünce ortalığı velvereye veriyor, koşarak hatta uçarak kuaföre gidiyor. Nasıl dayanıyorsun, neden dayanıyorsun? Niye dayanıyorsun?

"Sütlaç sipariş eder misin bana?" dedi, mahçup bir tavırla.

"Ederim tabii." Yalnız bu cümleyi o kadar hızlı söyledim ki, kız cümlesini bitirmeden, 'sipariş' kelimesini duyduktan sonra söyledim. Nazlı ve Simge bana nasıl alıştırmışlarsa, bir yerlerde 'sipariş' kelimesi geçsin anında tamam deyiveriyorum. Asuman şaşırdı tabii ki. Kazıklayabileceği, yiyebileceği en vefakar adam karşısında duruyordu şuan. Yolacaktı, beni! Hissediyordum.

Şerefsizsin çünkü, yaparsın!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin