Kendimi gerçekleştirmek için koşarken tökezledim, düştüm. Sonra güneş düştü. Sonra karanlıkta kaldım. Bir gölgeye dönüştüm herhangi bir meşale uzanmadığında bana. Üşüyordum, ellerimi sürttüm birbirine. Çıkan kıvılcımla ısınıp, aydınlandım. Çok yalnız kaldım ben. Kayboldum, kimseye söyleyemedim. Herkesin yalnız doğup yalnız öleceğinin ayırdına orada vardım.
Yürümeye başladım topalca. Fakat yokuş aşağı gidiyordum. Zamanla kontrol edemediğim bir süratle yuvarlanmaya başladım. Bunun adı düşüştü fakat düşmüyordum. Ayağa kalktım sandığım an da yanıldım. Gözlerini açan herkes uyanmıyordu işte.
Yağmur yağıyordu. Gözle göğün yaşının birleştiği noktaya bir öpücük konduruyordu rüzgar. Silmeme gerek yoktu nemli yolları.
Güçlü olmalı mıydım? Yerin dibini boylamamıştım henüz. Batarken aşağılık değil, derin mi olurdu insan? Meydan okuyorum hepinize, gösterin uğruna ölünecek bir mana? Yok mu? O zaman gösterin uğruna yaşanacak bir mana? Yine mi yok? Amaç ne o zaman? Karanlık bir mağaradaydım ve idealar uzaktı. Aldığım tek cevaptı yankım. Bu debelenişim anlamsızdı. Hepimiz o kayayı zirveye kadar taşıyıp yuvarlanışını izlemek ve tekrar zirveye taşımakla, yuvarlandıktan sonra o kayayı tekrar zirveye taşımakla sonsuza kadar cezalandırılmış Sisifos'lardık. Bu Tanrı'nın bize armağanıdır tıpkı dünya gibi.
Avcumu açtım. Dua ediyordum. Geriye bir tanrı da kalmamıştı. Geriye kalan bir sanrıydı sıkı sıkı sarındığım.
Acıdım kendime. En çok o zaman acıdım.
Ayağa kalkmak istedim ama ayaklarım yoktu artık. Süratim beni bir çığ topuna dönüştümüş, önüme gelen her şeye zarar veriyor ya da benimle birlikte ölüme sürüklüyordum. Uzak kalmak istedim o yüzden şeylerden bir müddet. Yalnızca kendimi yıpratmalıydım. Yalnızca kendimi.
Tabutlar tek kişilik. Ne zaman ait hissetmek istesem mezarlıklara sığınır oldum. O sessizlikte tatmin edici bir huzur, duru bir gerçeğin tınısı var.
Fakat yerin dibini boylayan insanlar için güzel şey, gidecek tek bir yönün kalmasıdır. Yükselmek zorunluluktur.
Yokuş çıkmak kadar zor bir şey yok. Oysa düşmek ne kadar kolay. Manzara en güzel zirveden izleniyor.
Tekrar tırmanmaya başladıkça yıldızlar döküldü. Yükseldikçe küçülmeye başladı yeryüzündekiler. Fakat o yeryüzülüler arasında benim gölgem de vardı. Onu geceye sattığımı sansam da gün aydın oldukça peşimi bırakmayacaktı geçmiş.
Uçmaya susamış kafeste bir kuş gibi tırmandım, uçar gibi. Ağlıyorum, ağlıyorum. Korkuyorum. Gamsız olduğum zamanlara dönmekten. Zirveye vardığımda yitireceğim bir kaygıydı bu. Çünkü ne zaman zirveye varsam
geriye yapılacak tek bir şey kalıyor. İkindi vakti güneşin yaptığından.
Fakat şimdi tırmanıyorum tekrardan. Düştüğüm an kırılan tek şey kalbimdi. Bedenim hala kuvvetli.
Kuvvetliyim. Fakat neresinde mana? Sisifos değilsek inkar et. Tırman zirve ol öl. Tırman. Düş. Yüksel. Gül. Ağla. Yaşa. Olacak olanı yaşa.
Elime tutarlı bir sebep tutuşturun?
-İnsanlık tarihi boyunca bunun için uğraştık. Biraz bak istersen.
Susun dindarlar! Siz daha çok kindarlarsınız! Defolun tanrılarınızı da alıp!
-Varoluşçuların ne dediğine bak o zaman?
Mana yok... Onu ben yaratmalıyım.
Ama çok sıkıldım.
Çok yoruldum
Mesela özgürlüğün sorumluluğu yok mu...
Özü yaratmanın yarattığı bunalım...
Benim devam onlarda değil.Benim davam ne öyleyse?
•
Beynimde yuvarlanan sorular zihnimin uçurumlarından intihar ettiğinde o kırmızı leke kalbimin kırıklarından damarlarıma doldu. Artık kanımda biraz delilik vardı. Tırmanmaya devam ediyorum. İçimin kulaklarını kestim ki sağar olabileyim o çığlıklara. Ama Van Gogh yine de o orospunun teşekkür ettiğini duyabilmişti hediyesine.Korkuyorum. Tekrar koşuyorum. Mana yok ama sıradan olmak istemiyorum. Ben tanrı olmak istiyorum. O pala bıyıklı filozofun içimize serptiği insanca ideala tutunuyorum. Göklerden indiriyor o yeryüzüne cenneti. Üstün olmak için bir tek üstün olmak için tüketiyorum benimi.
Zirveye vardığımda yapacağım belli. Her üstün insanın yaptığından. Sisifos'un kayasını balyozla parçalamasına benzer.... Ben üç noktanın ikisini siliyorum.
SON.
2017