Her yerden çığlık sesleri duyuluyordu. Yavaşça gözlerimi yolun kıyısındaki yüksek kaldırımda açtım.
Demir ve modern çöp kutusuna tutunarak ayağa kalktım. Daha sonra yolun karşı tarafına geçmeye çalıştım.
Geçtiğimde uzun boylu, siyah kıvırcık saça sahip, üzerinde; ince, kareli uzun gömlek ve altında mavi bir kotpantolonu olan adam koşar adımlarla hızla bana çarptı, sendelediğimi ancak fark ettim ve neler olduğunu soran bir bakış attım.
Adam, bakışıma cevap veremeden hızlıca yanımdan ayrıldı.
Gözlerimi; yolun tam ortasındaki büyük, parçalanmış ve bir o kadar da kana bulanmış bir uçağa çevirdim. Kin yapmıştı? Asıl soru insanlar neden ve "neyden" kaçıyordu? Bir diğer asıl soru da neden ben kaldırımda uyanmıştım?
Şu an ailemle iyi bir vakit geçiriyor ve köpeğim Crax'la oyun oynuyor olacaktım...
Karşı yoldaki orta yaşlarda bir kadının," Kaçın!" demesiyle irkildim. Diğer insanların koştuğu gibi koşmaya başladım. Daha doğrusu kaçmaya...
Nereye kaçıyordum? Ya da nereye gidecektim? Eve...Harika. Evimiz neredeydi? Ailem neredeydi? Neden dışarıdaydım? Hatırlayamıyordum. Koştum. Sadce koştum...
Kaliforniya'daki küçük bir kasabaya gelmiştim. Bir eve sığınmak, ailemi; anne ve babamı aramak, nerede olduklarını sormak istiyordum ve tabii ki insanların neden kaçtığını...
Fakat bu düşüncelerim bir an aklımdan çıktı. Sokak lambasının arkasındaki evin hemen yanında olan dar, karanlık ve sessiz ortama gözüm kaydı. Küçük kız duvarın köşesinde oturmuş, elleriyle gözlerini kapatmış ağlıyordu.
Ortamdaki sessizlik kızın ağlamasıyl bozulmuştu. Siyah, sportif kol çantamın içinden küçük el fenerini çıkardım ve küçük kıza doğrulttum.
Kıyafeti baştan aşağı turuncuydu. Küçük kız, ellerini gözlerinden çektiğinde gözlerim gözleriyle buluştu. Olduğu yerde uzun süre bekledi. Gözlerinden kan geldiğini gördüm ve az kalsın olduğum yere kusacaktım.
Ellerimle ağzımı kapadım ve yavaş,çok yavaş, adımlarla kıza doğru ilerlerken yerde ortaboy, bir insanı yaralayabilecek düzeyde sivri ucu olan cam parçasına rastladım. Elime aldım ve küçük sarı saçlı kıza doğru ilerlemeye başladım. Kız ağlıyordu. Her ilerleyişimde kızın tis sesi, dar ortamda kulağımda yankılanıyordu.
Kızla arama mesafe koydum. Bir elimde el feneri, diğer elimde ise cam parçası vardı. El fenerini kızın yüzüne doğru çevirdim. Adını ve gözlerine ne olduğunu sormaya hazırlanırken ayağa kalktı ve bana doğru hızla koşmaya başladı. Gözlerindeki kanı biraz olsun silmişti. Gözlerinin içine baktım. Siyahımsı ve yeşilimsi tonlarındaydı. Aramızdaki mesafeyi neredeyse kapatmıştı.
Ortaya bir çığlık attım. Kız yanıma ulaşmıştı ve âdeta bana saldırıyordu. Elimdeki cam parçasını hiç tereddüt etmeden kızın karnına sapladım.
Geri adım atmamla kızın yere yığılması bir oldu. Kendimi duvara dayadım ve ağlamaya başladım Bir sarışın kıza bakıyordum bir de kana bürünmüş ellerime... Yanağımdan süzülen gözyaşlarımı kanlı ellerimle silerek hızla ayağa kalktım. Kendime; oradan uzaklaşmayı, sığınacak yer aramayı söylüyordum.
Çantamı kızın yanına koymadan önce içinden cep telefonunu çıkardım ve ardından çantayı kızın yanına koydum. Hemen telefonun menüsünden rehberi seçerek annemi aradım. Karşıkık gelmeyince babamı... Babam da cevap vermiyordu. Son çare olarak 911' i tuşladım.
"Cambria Polis Merkezi. Buyrun size nasıl yardımcı olabilirim?"
"Burada... Burada küçük bir kız bana saldırdı. Ne yapacağımı bilemedim. Elimdeki cam parçasını kızın karnına sapladım. Lütfen yardım edin." Sesim âdeta titriyordu. Kelimelerimi seçerken zorlanıyordum.
"Kız yaşıyor mu hanımefendi?" Adam öfkeli bir sesle söylemişti.
"Bilmiyorum. Şey... Bekleyin." Hemen kızın yanına gittim ve nabzını yokladım. Ölmüştü. Tanrım, inanamıyordum.
"Ö-ö-ölmüş..." Sesim fısıltı hâlinde çıktığı için kendimden bir an nefret ettim.
"Tam olarak neredesiniz? Oraya hemen bir ekip göndereyim."
"Cambria Kasabasındayım. Lütfen acele edin. Korkuyorum."
"Oradan ayrılmayın hanımefendi.Hemen oraya bir ekip gönderiyorum.Bu arada adınızı alabilir miyim?"
"Clary Wayland."
Aradan bir kç saat geçtikten sonra ortalıkta ne polis ne de bir araba görüyordum. Çok susuz ve açtım. Acaba kaç saattir açtım? Kol saatime baktığımda saat gece yarısı 11:00'i gösteriyordu.
Yola koyuldum. Sokak lambaları bir yanıp bir sönüyordu. Yolun ortasındaki beyaz, uzun şeritlerin üzerinde yürümeye başladım. Uzun süre aç olduğum için başım dönüyor vd dengemi sağlayamıyordum.Görüşüm bulanıklaşmıştım. Olduğum yerde durdum. Ellerimi siyah, aralarında hafif kırmızı rengi olan saçlarımın arasında bir süre gezdirdim. Gözlerimi bir kaç kez kırpıştırdıktan sonra karşımda siyah tanklar, yolda beyaz üniformalı ve kasklı inanların bana doğru geldiğini gördüm.
Ellerinde yaklaşık üç- dört kilogram ağırlığında Pk makineli tüfekleri vardı. Tankın üzerindeki adam,"Kızın etrafını sarın." Bir diğer adam,"Dikkatli olun."
"Tamam efendim."
İçgüdüm burada ters giden bir şeyler olduğubu ve kaçmam gerektiğini söylüyordu.
"Yardım edin!" Hepsi üzerime gelmeye başlayınca geldiğim yoldan geri dönmeye çalıştım. Koşuyordum. O kadar çok korkmuştum ki nabzımın bacaklarımda attığını hissediyordum. Arkamda, yükselen siren seslerini, beyaz üniformalı adamların kuvvetli ayak seslerini duyuyordum. En sonunda yoruldum, kendimi yolun kıyısındaki evin bahçesine attım.
Uzun bir süre boyunca orada öylece beklerken duvarın üzerinden gizlice göz ucuyla sokağa baktım. Ortalıkta hiç kimse görünmüyordu.
Ellerimi duvara dayayarak yavaşça ayağa kalktım. Yorgunluktan ayak parmaklarım ağrıyordu. Başım dönüyor, midem bulanıyordu. Ama pes etmedim. Tekrar yola çıktım. Bir kaç adım attıktan sonra kendimi yerde buldum. Beyaz üniformalı adamların bana doğru ilerleyişini gördüm.
Görüşüm, bir öncekinden daha da çok bulanıklaşmıştı. Gözlerimi sımsıkı kapadım ve kendimi yağmurlu, serin rüzgarlı bir geceye bıraktım...