Önce etrafı kolaçan etti. Korumaları atladığı anda özgür olacaktı. Baskı dolu evden kurtulacaktı. Annesinin bitmek tükenmek bilmeyen isteklerinden uzak duracağı bir dünya. Emir altında kalmadan yaşayabileceği bir gün istiyordu.
Bazen bu koca villada kendini asker gibi hissediyordu. Annesinin komutasında olan bir asker. Küçükken bundan şikayet etmezdi ancak büyüdükçe durumuntuhaflığının farkına varmış ve canı sıkılmaya başlamıştı.
Fransızca kitapları Rusça kitapları sayısız matematik problemleri beyefendilik dersleri… Asil bir insan olmak bu kadar önemli miydi ki sanki? Neden her kes gibi onlarda eğlenmiyorlardı. Tüm bu baskılar saçmalıktan ibaretti. O artık genç bir delikanlı olmuştu. Gezmek görmek istediği yerler vardı. Devralacağı şirketin provalarını yapmak istemiyordu. Hayatını yaşamalıydı. Gençlik damarlarında akarken o bunu kullanmalıydı.
Son kapıyı da aştığında artık özgürdü. Şimdi daha dikkatli olmalıydı. Eğer yakalanırsa bir daha kaçması zor olurdu. Annesi durumu daha katı hale sokardı. Son kez göz gezdirdi etrafına. Korumaların boşluğunu fark ettiği bir anda sıçradı saklandığı yerden ve kendini kapının dışına attı. Duvarın altında bir müddet saklandıktan sonra hızla koştu uçsuz bucaksız yeşilliğe doğru.
Şimdi gerçekten özgür hissediyordu. Ardına bakmadan koştu koştu. Villa dan uzaklaşıncaya kadar durmadı. Göğsüne çarpan rüzgarın ılık dokunuşuyla mest oldu. Nefes almak böyle bir şeydi. Yüzüne vuran güneşe döndü.
“Sen bile rahatsız etmiyorsun beni bugün!” diyerek haykırdı güneşe. Güneş ışığından nefret ederdi. Bu yüzden odasının perdeleri hiçbir zaman açılmazdı. Sadece geceleri ay ışığını izlemek için yarılardı perdelerini. Ay ışığını severdi. İçinde huzur bırakan bir tılsım olduğuna inanırdı.
Nefes nefese kalmıştı. Çimenliklerin üzerine bıraktı kendini. Derin derin nefes aldı. Bunu daha sık tekrarlamalıydı. Nefesi düzene girdiğinde gözlerini açtı. Yakınında sayılmasa da karşısında bir kasaba vardı. Ulaşması için biraz daha yürümesi gerekti. Ayağa kalktı ve yürümeye başladı. Dönmesi için iki saati vardı. Evdeki yokluğunu fark ettirmeden dönmeliydi. Annesi haftalık toplantılarından birine gitmişti. En azından kasabayı görüp gidebilirdi. Bu kasabanın bir rus kasabası olduğunu duymuştu. Göç eden birkaç aileden ibaretti. Görebileceği farklı insanlar olabilirdi.
Adımlarını sıklaştırıp kasabaya yöneldiğinde yağmur başladı. Çiseleyen yağmur çok geçmeden yerini şiddete bıraktı. Sağanak yağan yağmur üzerini sırılsıklam yapmıştı.
“aksiliğe bak!” koşarak kasabaya girdi. Etrafta koşuşturan insanları gördü. Kimi bir tentenin altına sığınıyor kimi evlerine giriyordu. Yabancısı olduğu bu kasabada nereye gideceğini bilmiyordu. Çaresizce etrafına bakınırken önünden bir kız geçti. Kucağına aldığı elma sepetini zorla taşıyan bir kız. Kızıl uzun örgülü saçları yağmurdan nasibini almış kırmızı bir toka ile tutturulmuştu. Sepetini taşımakta zorlanıyordu. Olduğu yerde adım atmaya çalışırken saçlarının arasından yere düştü kırmızısı tokası. Tereddüt etmeden fırladı genç adam tokasını almaya. Kızın yanına gelerek sepetini ellerinden aldı. Kız bu ani hareket karşısında şaşkınlıkla karşısında duran yabancıya baktı.
“Sana yardım etmek istiyorum.”
“Teşekkür ederim.” Dedi sessizce. Utanmıştı.
“Nereye sığınmalıyız?”
“Beni takip et.”
Yeni bir maceranın içine atılmış gibiydi. Yağmur ona bir kız getirmişti. Koştukça sağa sola savrulan saçları onu güldürüyordu. Beyaz fırfırlı elbisesinin altında kendini gösteren beyaz uzun bacaklarına bakmadığını söyleyemezdi. Bu kız okulda gördüğü diğer kızlara benzemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anastasia (Tr)
RomanceDün gece yarım bıraktığı işi tamamladı. Yavaşça dudaklarını ona yaklaştırmasını beklemeden genç kızın ensesinden tutarak kendine çekti ve tek harekette onu kendine hapsetti. Yumuşak dudakları kendi dudaklarında kaybolurken Anastasia da Leonardo da k...