Soğuk... Ürpertici soğuğun bırakılmış gizli sır dolu yaşamı,anlatılamaz güçlükte tecrübe edinmişti.Sır dolu yaşam,kirli geçmişinin kelimeleri üzerinde hakimiyet kurmuştu ve dünyanın sahte yüzünde gölgelenen acı,gerçeği gözler önüne seriyordu. Soğuğun insanlar üzerinde bıraktığı acı, gerçekti.Canavar ruhlu katil,pençeleri arasına sıkıştırdığı kurbanının yüzündeki korkuyu uzaktan izliyordu.Ve bu kurbanlarının çırpınışlarını izleyen;içini saf öfke,nefret ve intikam bürümüş bir katildi.Uzakta oturmuş,kendi eserini izleyen uzun pençeli bir canavar... Tüm bunların yaşandığı anlar,soğuğun üstümüzde hakimiyet kurduğu anlardı. Bugün,yarın,belkide asla üzerinden silemeyeceğin izleri fısıldarsın rüzgarın götürdüğü yere.O an vücudunu saran yalnızlık,senin sandığın yalnızlık değildir.Yüzlerce gözlere dikilmiş olan gözlerin,küllere dönmüş bir bedenin her hücresini yakıp yok eden bir belirsizliği ve binlerce varlığın arasında kaybolmuş ruhunun yalnızlığını anlatır bu satırlar... Bugünün yarınları,dünün bugünleri değil mi?O,hayalini kurduğumuz gelecek aslında bir dünden ibaret değil mi? Ve şimdi sözcük dünyamın baş karakterini dinle benden.Sana söyleyemediğin her şeyi yazıyorum.Senin,küçük dünyanın güzel masal karakterlerini yansıttım bu satırlarda... Yokluğunun hüznü getirdiği bedenlerin,geleceksin hissiyle yollarını gözlemesine rağmen;hazin bir sonun var oluşu,gölgelerin arasından el sallamana eş değerdir.Ve gölgelerle gelen korkulu rüyalarımın katili olma çabasındadır. Gözlerinin önüne gelen kırık görüntüye bakıp,ellerinin arasından kayıp giden çaresizliğinin intikamını almak istiyorsun.Nedenini bilmediğin şeyleri kıyamet çanlarının çaldığı güne kadar saklamak değil isteğin.Sana sonsuz gelen ama sonucun hep aynı olduğu bir gezegenin içinde,dönüp duran insanların arasında sıkışıp kalmış bilinmezliğin siyah ve beyaz renklerinin hakim olduğu o yerdesin.Şimdi elinden gelenin en iyisini yapmak zorundasın.Belki de,unutmalısın. Gözlerini sıkıca kapattığında göreceğin mutlak görüntüleri,her gün daha da hissederek,yüreğini tekrar tekrar kanatarak yaşamalısın.Kastettiğim yaşamak,günlerin geçmeden,her hatıranın bedenine yaptığı suikastı göz ardı ederek yeniden gülebilmektir. Belki de bu,senin kimsesiz dünyanın belirsiz hikayesidir. Soğuk... Yağmur yağıyordu.Her yağmur damlasının,ardından çıkardığı ses ise kaybolmuş bir ruhun simgesiydi.Yağmur damlalarının toprakla bütünleşmesini izlerken,nerede olduğumu anlayamayıp etrafıma göz gezdirdim.Etrafımda gördüğüm ağaçların yaprakları soğuğu daha da hissetmemi istercesine eserken,bu yaptığının işe yaramadığından bihaberdi.Ve bulunduğum yerin orman olduğunu anladığım birkaç dakikanın ardından,gözlerimi üstüme diktiğimde en sevdiğim rengi gördüm.Maviyi. Üstümde,denizin maviliğini andıran uzun bir elbise vardı ve ayaklarımın değdiği ıslak toprağın üzerine dökülmüştü.Bunun yanı sıra tek kolumdan kayıp giden askımla beraber uzun,siyah saçlarımın da çıplak omuzlarıma yapışması sanki bir bütünmüş gibi düşünmeme neden oldu... Ağaçların arasından çıkan rüzgar hışırtısı yağmurla birlikte,üzerime anlam veremediğim bir hissi gölge misali dağıtırken,beni yavaşça kendine biraz daha çekiyordu.Ve,üzerimde taşıyabileceğimden emin olamadığım yükü büyük bir yoğunlukla hissettim.Boğazımda oluşan yumruyu yok saymaya çalışsam da hissettiğim o ağır yük gibi beni daha da şiddetli olarak boğacağından yok sayamadım.Sadece birkaç dakikalık bir bekleyişin ardından,etrafımı keşfe çıkmak için sığ ve hızlı adımlarla ilerlemeye başladım.Sağ duyumu kaybettiğim sırada,o belirsiz ve anlamsız his yürüdükçe daha da kendini belli ediyordu.Sol yanım,bana çığlık attırabilecek şekilde şiddetini arttırdığında ise bu sefer ne yapacağımı şaşırmış bir şekilde koşmaya başladım... Koşuyordum.Neden koştuğumu bilmeden kulaklarımı sağır eden seslerin eşliğinde,sol yanımın attığı acı çığlıkları duyarak koşuyordum. Benliğimi yok eden anıların bedenimin her bir noktasına acı verircesine hücum etmesine aldırmadan tüm yalnızlığımı arkadaş bilerek koşuyordum... ''Koşma!Koşmak...saklayamaz...''Ninni gibi gelen ses,o kadar güzeldi ki,sesi tekrar duymak istedim.Her bir harfte çıkardığı o eşsiz tını tüm hücrelerime yayılırken ''Neyi''diye sordum istemsizce.Ses tonundan etkilendiğim o kişi,tekrardan konuştuğunda görünmez bir elin boğazıma,parçalamak istercesine sarıldığını hissediyordum. ''Geçmişi...Geçmişini saklayamaz''Ninni gibi gelen sesin ruhuma akması gerekirken o iplerini eline almış ölümümü hazırlamakla meşguldü.Beni kanatıyordu.Parmak boğumlarının kuru aşikarlığına sığınmış merhameti,onun kadar acımasız bir düşmanın varlığını keşfetmişti şimdi.Ve tüm legolarımı tek hareketle devirmişti.Bir nefes sıcaklığı kadar yakın sakinliğim ise,güçlü olanın o,olduğunu belirtiyordu o an. Boğazımdaki sıkı eller tekrar tekrar o dünya dışı sesi hatırlatıyordu bana ve,nefesimin kesildiği bu anda tüm şükranlarımı sunuyorum ona.Çünkü nefes almanın ne kadar önemli olduğunu anlamamı sağlamıştı. ''Seni öldürmeyen şey,seni güçlendirir''dediğinde ikinci kez duyduğum ses bu kez öncekilere nazaran daha güçlü bir şekilde boğazıma sarılmıştı.Çoktan koşmayı bırakmış,ecelimi isteyen o güzel sesi yok etmek istercesine yutkunmak istemiştim.Ama olmadı. Tüm sessizliğime karışan müziğin ritmine sarılarak o sesi hançerle görünmez daireler çizerek öldürmeyi amaçladım.Ona tek ve son bir darbe savurdum,işte o an anladım bir rüyanın tesiri altında olduğumu... Ona savurduğum darbenin işe yaradığını boğazımdaki ellerin yok olmasıyla anladım.Beni bırakan ellerin ardından tekrar koşmaya başladım,bu kez daha güçlü bir şekilde kaçmaya çalıştım.Bunu yaparken de daha çok tutundum dizlerimde kalan o son güce... ''Kaçamazsın''dediğini duydum.Söylediği şey gerçekleri doğrularken hızımı artırmak istediğim halde yapamadım.Gittikçe daha da yaklaştığını hissediyordum.Ondan bana ulaşan ısıyı,hissediyordum. Ve ellerimde hissettiğim vahşi sıcaklık ise,ezberimi bozan bir şarkının nakaratında hissettiğim değişik duyguları tekrar tattırıyordu.Vücudumda hissettiğim korkudan dolayı arkama bakarak koştuğum sırada büyük bir şiddetle önümdeki sert yere çarptım.Çarpmanın etkisinden çıkıp üç saniyelik bir süre içerisinde bir adım geriye gittiğimde,çoktan,şoktan çıkmış önüme dönmüştüm.Önüme baktığımda karşılaştığım büyük aynadan duvar sayesinde kendimi gördüm,ve onu... O sesin sahibini gördüm.Karanlık bir sis halinde,gözükmeyen yüzü belirdi önce yavaş yavaş.Ve o an gördüm gerçeği;korkularımın sahibi olan yüz,benim yüzümdü.O bendim,kendim... Kalbimi buz tutturacak hareketi yapmaya gücü yeten Azrail,sapladığı her acı tohumunun ardından attığı kahkahaları yansıtıyordu gökyüzüne. Her bir acı tohumunun ardından atılan çığlıklarım büyümüş,içimdeki kor ateşi günden güne besliyordu.Günlerce avuçlarımın içinde sakladığım yaraları;avuçlarımdan parmaklarıma doğru sızan koyu kanın gösterdiği yardımla ince bıçakla sızdırıyordu. Düşen her damla bir parçayı yansıtıyordu.Eksik olan yapbozumun parçalarını... Ve ben,her dökülen damlada eksiliyordum. Eksilen her parça kaybedişimin kanıtıydı,eksilen her parça yok oluşumun kanıtıydı. Korkularıma yenildim ve yeniden ayağa kalkmalıydım, sahi yapabilir miydim?Bana bakan benliğime gerekeni söyleyebilir miydim?Beni boğmaya çalışan o sesi yok sayabilir miydim? Eksilen her damlada kaybolan ruhumun nereye sığınacağını bile bilemezken,korkularımdan kaçabilir miydim?Onun sahibi olan kendimden kaçabilir miydim?O,kendinden emin duruşuyla bana bakarken o soğuk aynadan,ben korkularımla savaşmakla meşguldüm.Korkularımın sahibi olan kendimden kurtulmanın yollarını aramakla meşguldüm. Uzun süre boyunca sessiz kalıp izlediğim karanlık bir sis bulutundan oluşan benliğim,ölümün tınısını taşıyordu sesinde.Bakışları ise,korkup kaçmama neden olabilecek kadar yabancıydı bana,oysaki bu bakışların sahibi bendim.Aramızda sessiz bir alfabe var gibiydi.Söylemeden kelimeleri,harfleri;konunun ne olduğunu anlamıştım.Oysa konuyu da hatırlamıyordum.Bir şeyi bilip,hatırlayamamanın acizliğini üstümde taşıyordum.Ve bana iyice yaklaşıp kapana kıstırdığında kazananın o olduğunu anlamıştım bile...''Beni neden öldürdün''dediğinde kullandığı ses tonu,ruhuma korku tohumlarını sıçratmaya yeterken,söylediği şey şoka uğramama sebep oldu.Birkaç saniyelik sessizliğin ardından ''seni öldürmedim''dediğimde bu kez soğuk yüzünde öfkenin belirdiğini gördüm.Sıkıştığım aynayla onun arasında mekik dokurken ikinci kez çok daha öfkeli bir halde ''Beni neden öldürdün''dedi.Bu kez sadece öfkeli değildi,onun yanında gördüğümden emin olamadığım küçük bir kızda bakışlarında saklıydı.Ellerimi uzatıp yapıştırdığım aynada parmak izlerimin çıktığına bahse girebileceğim sırada bu kez ''Beni neden öldürdün''diyen tehlikeli sesi duyduğumda ilk defa cesaretli davranıp arkama döndüm onu görmek için... Benliğim,karanlık bir sisten oluşan yüz hatlarında oluşan hayal kırıklığını yansıtmak istercesine saçlarından acı tohumlarını döküyordu. Üzüntüsünü belli eden kız,ona yardım etmem için sessiz alfabemizde yalvarıyordu.Buna rağmen hiçbir şey söyleyemedim ona,üzülme geçer diyemedim.Neyin geçeceğini bile bilmiyordum ki.Sadece izledim. Önce hayal kırıklığıyla dolup taşan,daha sonra sanki az önce üzülen o değilmiş gibi tehlikeyle bütünleşen güzel yüz hatlarını izledim.''Beni neden öldürdün''diye dördüncü kez sorduğunda onunla göz temasını kesmeden ''seni öldürmedim''dedim.Kullandığım iki kelimenin ardından beş saniye bile geçmeden tekrar duyduğum karanlık tını ''Beni değil zaten...onu''dediğinde durduğum yerden sağa kayıp gösterdiği yere baktım.Şaşkınlıkla açılan gözlerim,gördüğü manzaradan hoşnut bir şekilde kıvrılan dudaklarıma alaycı bir şekilde uzak kalırken,onun gösterdiği yerdeki çocuğa bakmakla meşguldüm.Çocuk...o kadar tatlıydı ki,görüp görebileceğim en tatlı çocuklardan biriydi. Yaklaşık sekiz yaşlarında duran çocuk,uzun simsiyah saçlara,zeytin gibi gözlere sahipti.Üstünde mavi bir elbise ve küçük babetler vardı.Ve masum yüzündeki üzüntü bütün tabularımı yıkmaya yetti.Onun üzüntüsü bana acı verirken,hemen yanımda duran karanlık kızın ağzından dökülen sözler içimin kan ağlamasına sebep oldu.Dıştan ise kendimi ağlamamak için zorluyordum.Tekrar tekrar beynimde yankılanan ses,onu sen öldürdün derken ellerimin arasındaki yara izlerinin canımı acıttığını duyumsuyordum.Yaraların kanadığını,orada biriken kanın parmaklarımın arasından süzüldüğünü hissediyordum.Boğazıma batan tırnakların orada kalıcı izler bırakabileceğine dair düşüncelerim vardı,dolan gözleriminse bana çok daha büyük zorluk yaşatacağına emindim.Dudaklarımı dilimin ucuyla ıslatıp dolan gözlerime inat güçlü çıkarmaya çalıştığım sesimle ''Onu ben öldürmedim''dediğimde hayran olduğum küçük kızın hiç duymadığım sesinin ''Beni sen öldürdün''dediğini duydum.Fısıltıyla çıkan sesi kulaklarıma dolduğunda ''Yeter!Seni ben öldürmedim,ben kimseyi öldürmedim''diye haykıran kendi acınası sesimi duydum. Uzun zamandır tuttuğum göz yaşlarım küçük çocuğun söylediği o son acı kelimede takılı kaldı. ''Katil!'' Buzdan kalelerim çatırdayarak kırılırken söylediği kelime,o kalelerin altında kalmıştı.Söylerken kullandığı ses tonu kalbimi acıtırken çoktan alev altında kalmıştım.Duymayı istemediğim sesi,donuk bir şekilde ''Katilsin sen...Beni öldürdün''dediğinde çaresiz bir şekilde dizlerimin üstüne düştüm.Sağ elimin havada ona doğru uzanışını ,eğdiğim başımı,havaya doğru kaldırdığımda gördüm.Çok kısa bir an ne gördüğümden emin olamasamda aynadan duvarların parçalanış sesini duyarken çocuğunda benim gibi dizlerinin üstüne düştüğünü gördüm.Çocuksu bir hayal kırıklığıyla göz yaşlarının akmasına neden olan acımasız canavarın pençeleri arasına sıkıştığını farkettim. Masum yüzünden dökülen yaşlar göğüs boşluğumda nefesimin tıkanmasına neden olurken varlığını unuttuğum benliğim''Bizi öldürdün.''dedi.Bana bakarken ateş saçan gözleri,çocuğa uzattığım eli indirmem gerektiğini haykırır gibiydi.''Neden bana bunu yapıyorsun?Ben hiçbir şey yapmadım''dediğimde bana doğru eğilip ''Öyle mi?O zaman bak...''dedi.Çoktan indirdiğim sağ elimi tutup beni bir paçavra gibi ayağa kaldırdı.Ve az önce parçalanışını duyduğum aynaya doğru çevirdi.Kendi kulaklarımla parçalanışını duyduğum ayna sanki hiç zarar görmemiş gibi sapasağlam karşımdaydı.Daha önce beni korkutan benliğime odaklandığım için bulunduğum yeri inceleyememiştim. Şimdiyse gördüğüm tablo beni daha fazla şaşırttı.Yaklaşık bir metre yüksekliğinde beş ayna aralıklarla yerleştirilmişti.Dikkatli bakıldığında bu manzaranın bir altıgen şeklinde yerleştirildiği belliydi.Ama sorun şu ki bu altı aynadan duvar hiçbir yardım almadan tek başlarına ayaktaydı.Beş aynada gördüğüm tek şey bana nefretle bakan bir çift gözdü.Altıncı ayna ise hepsinden daha büyük ve tüm bu görüntüleri görmemi sağlayan aynaydı.Üstümde hissettiğim gözlerin sahibi görünmez bir el yardımıyla ona bakmamı sağladığında aynada ikimizi gösterdi. Daha çok nefret kusan sesiyle ''Bak...Bana ne yaptığına bak...''dediğinde gözleri üstümde,uğultuların arasında kendini kastederek ''Ben...senin eserinim.''dedi.Artık çoktan kaybettiğim mantığımla ''Düzelemez misin''diye sorduğumda''Masumiyetini kaybetmiş biri düzelebilir mi? Beni öldürdün,bizi öldürdün... Bak,oradaki çocuğu gördün mü?O,benim...Ve,sensin...Sen en masum halini hançerledin,sen benim karanlık olmama neden oldun... Üzgünüm,artık çok geç.''dedi.Hiç zarar görmemiş gibi duran ayna küçük çocuğun yavaş yavaş,siyah mürekkep boyası gibi yok oluşunu simgeliyordu.Karşımda gördüğüm duvar benim en masum halimin yok oluşuna şahit oluyordu.Ben...yok oluyordum.Önünde durduğumuz ayna küçük kızın acı feryatlarının arasından,saniyeler içinde çatlayıp parçalara ayrıldığında,yanımda duran benliğim''Parçalara ayrılan birini düzeltemezsin''dedi.Artık hıçkırıklarla ağlıyordum.Yanında durduğum kızın tarafına yüzümü çevirip ''Lütfen geri gelsin''diye haykırdığımda,çoktandır yüzünde görmediğim hüzünle ''Üzgünüm...ölen birini sana geri getiremem''dedi.Saç diplerimden başlayıp ayak uçlarıma kadar uzanan korku,bıçağın keskin yanını etime batırdığında uzun süredir yanımda olan benliğime kızıyordu.Korku bir ateş gibi içime düştüğünde üzerimde bulunan mavi elbisenin siyaha çalışını izledim puslu gözlerimin arasından.Artık korkunun esiri olmuştum.Karanlığın esiri...Benliğim saniyeler içinde ince bir bulut huzmesi şeklinde yok olduğunda, yalnızdım. Kalemimin mürekkebini parmak aralarımdan akıtan göz yaşım,yerdeki kırık cam parçalarının arasından gördü,karanlık bir sis bulutundan oluşan benliğime dönüştüğümü...Karanlık bir kız olurken,beyaz bir çocuğu öldürmüştüm.Sahip olduğum tek masumiyeti...Ve karanlığın kızı olabilmek için,tüm renklerden vazgeçmiştim istemeden...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIK BEYAZ
Dla nastolatków"Ölüm umudu olmayanların umududur." Ve ölüm en çok ona yakışıyordu... Ve bana... Ve bize... Çünkü biz,ölümün evlatlarıyız...