Hayatımda hiç bu kadar utandığımı hatırlamıyordum. Her ne kadar birkaç gün sonra evlenecek olsak da aramızda bir bağ yoktu ve ben tek başıma onun yatak odasında yakalanmıştım. Bu çok, çok utanç vericiydi. O an yüzüm domates gibi kızarmış ve soğuk terler akıtmıştım. Hele ki sıcak nefesini kulağımın dibinde hissetmek, tarif edilemez bir heyecana sürüklemişti beni. Vücudum gibi içim de titremişti. Ona yakın olmak hem kalbime hem ruhuma zarardı. Kalbimin hızı canımı acıtacak türdendi, kriz geçirecek gibi sıkışıyor, hızlı atıyordu. Tüm uzvumla hissettiğim yakınlığı ve başımı döndüren, beni başka diyarlara götüren kokusu bana yabancıydı fakat giderek alışmaya başlıyordum. Bu beni korkutuyordu. Zaten ona ait olan kalbim varken birde bedenimin ona alışması beni ona daha da bağımlı hale getirecekti. Yiğit'in bana olan soğuk tutumundan dolayı bu bana zarar verecekti. Aşık yanım ondan daima daha fazlasını isteyecekti ama Yiğit'in bana şu an olduğundan daha fazlasını verebileceğini sanmıyordum. Taştan duvarlarla örülü olan bir kalbi vardı ve set çektiği duygularını orada saklı tutuyordu. Kimsenin görmesine ve o duvarın ardına girmesine izin vermiyordu. Kalbi onun kalesiydi ve o kalbine yüksek surlarla çevreleyerek herhangi bir fetihten koruyordu. Avşin'in bana anlattığı onun kadınlar hakkındaki düşüncelerinden yola çıkarak bunları tahmin etmem zor olmuyordu. Onun kalbine girmeye, o yüksek duvarları aşmaya cesaretim var mıydı? Günün birinde bu cesareti kendimde bulabilir miydim, bilmiyorum ama sonunda ağır yaralar alacağımı biliyordum ve bunu bile bile hala kalbim ondan vazgeçmiyordu. Ne onunla olmaya ne de vazgeçmeye cesaretim vardı, arafta kalmıştım ve bu belirsizlik beni yoruyordu. Biraz önce olanlar yüzünden kafamı kaldırıp da yüzüne bakamıyordum. Kulağıma söylediklerinden sonra aramıza mesafe koyması benim oradan kaçmam için bir fırsat olmuştu. Kafamı yerden kaldırmadan hızlıca odadan çıkarak kendimi dışarı atmış, derin derin nefesler almaya çalışmıştım. Birbiri ardına aldığım sık nefesler boğazıma takılıyordu. Bedenimdeki titreme ve heyecanın dinmesi için biraz bekledikten sonra aşağı inebilmiştim. Yanaklarımın ısısını hala hissedebiliyordum. Benden kısa bir süre sonra onun da aşağı indiğini göz ucuyla görmüştüm. Karşıma oturduğunda bakışlarını üstümde sabitledi fakat ben kafamı kaldırıp da yüzüne bakamıyordum. Üstümdeki bakışları yüzünden yerime iyice sinmiştim. Sertçe yutkundum. Az sonra Avşin de aşağı inmiş ve gelip yanıma oturmuştu.
Halimi görünce telaşla, "Arya ne oldu sana? " dedi. Kafamı kaldırıp öldürücü bakışlarımı ona yönelttim. Artık nasıl bakıyorsam hem korkmuş hem de meraklı bir ses tonuyla, "Ne oluyor ya, niye öyle bakıyorsun bana? " dedi.
Elimin arasında sıktığım defterin yamulmasına aldırmadan öfkeyle yazmaya başladım. "Senin yüzünden az önce utançtan yerin dibine girdim." Yazdıklarımı okuduktan sonra kafasını kaldırdı ve bana anlamadığını belirten bir bakış attı. "Neden, ne oldu ki? " dedi.
Çatık kaşlarımın ardından ona bakıp, başımla bizimkileri gösterdim ve başka yere gitmek için küçük bir işarette bulundum. Çünkü Avşin ' i azıcık tanıdıysam söylediğim an çığlık atıp, heyecanla nasıl konuştuğunu bilmeden bağıracaktı. "Tamam, hadi gel benim odama geçelim, " dedi.
Herkese kısa bir bakış attığımda kendi aralarında sohbete dalmış bir halde olduklarını gördüm. Rojin'in ise her zamanki gibi gözü Yiğit ' in üstündeydi. Avşin'e olan sinirimin üstüne birde Rojin'e duyduğum öfke eklenmişti. Bu öfke daha derin ve daha fazlaydı. Bakışlarımı hızla Yiğit' e çevirdim. Onun da Rojin' e bakıp bakmadığını merak etmiştim. Kendimi buna hazırlamıştım bile çünkü Rojin öyle yoğun ve hayranca bakıyordu ki, bir erkeğin ilgisini çekecek türden bakışlardı bunlar. Fakat Yiğit'i bana bakarken beklemiyordum. Bu afallamama neden olmuştu. İfadesiz bakışları alaylı bir hal alınca, yutkunup kafamı aynı hızla geri çevirdim. Biz Avşin ' le kalkıp odasına gittiğimizde beni hemen içeri sokup, yatağa oturttu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SESSİZ GELİN (Tamamlandı)
RomanceSessizliğe haps olmuştu kadının ruhu ve o, kadının sessizliğine bile ölen, ruhunu sevdasıyla iyileştiren bir adamdı. Fakat aşka giden yol dikenliydi, ayaklar kan revan içinde kalmıştı, yol uzundu ama yürek yine de pes etmiyordu. Aşk, kadının adıyla...