| 14 |

4.1K 262 68
                                    

Jungkook, saatlerdir susmak bilmeyen kapı ziline karşı koyamıyordu artık. Çünkü o kapının arkasındaki kişi, emindi ki aklını karıştıracak ve yine bencillik ederek küçük olanın onu affetmesini isteyecekti. Henüz buna hazır olmadığını Yoongi de biliyordu ama denemeyi sürdürerek Jungkook'u ikilemde bırakmaya yemin etmiş gibiydi. 

Genç oğlan derin bir nefes aldı ve sonunda kapıyı açtı. Karşısında görmeyi beklediği şey; yere oturmuş bir vaziyette, bir eli zilde diğer eli ise telefonda olup fazlaca odaklanmış bir Min Yoongi değildi. 

İçinde bir şeylerin kaynadığını hissedebiliyordu. Büyük olanın zildeki elini tuttu ve çekti. Yoongi bileğini tutan parmaklar sayesinde başını kaldırıp küçüğüne bakmıştı. Kapıyı açacağını düşünmüyordu; saatlerdir zili çalsa bile. Çünkü Jungkook inatçıydı, öyle ki inadının insanları birçok kez kırdığına da şahit olmuştu. Tek isteği, küçük olanın diğerleri gibi ona sırtını dönmemesiydi. 

''Ne istiyorsun?'' Soğuk bakışları altında Yoongi'ye bakarken, sarı saçlı hemen ayağa kalktı ve üstünü düzeltti. Uzun süredir kapının önünde oturduğundan bacakları ağrımıştı. Evet, oturduğu için bacakları ağrımıştı, o Min Yoongi'ydi.

''Beni içeri davet etmeyecek misin?'' Büyük olan sevimli bir gülüş takınıp karşısındaki bedene bakmış ve onun cevap vermesini beklemeden direkt içeri girmişti. 

Jungkook ona bir şey demedi ve tanrıya sabır dilenerek açık olan kapıyı kapattı. Arkasına döndüğünde, sarı saçlı özlem dolu bakışlarıyla küçüğüne bakıyordu ve Jungkook'un yelkenlerini suya indirmemek için büyük bir çaba sarf etmesi gerekmişti. 

Birkaç adım atarak büyük olanın önünde durdu, Yoongi bunu fırsat bilip Jungkook'un bileğinden yakalamış ve duvara iterek kaçmasını engellemişti. Ne kadar denerse denesin Min Yoongi'nin cılız ama güçlü kollarından firar edemiyordu. Sonunda pes ederek çatık kaşlarıyla sarı saçlıya baktı. 

''Sana düşünmem için izin vermen gerektiğini söylemiştim. Böyle yaparak her şeyi mahvediyorsun.'' 

''Zaten beni affetmeyeceksin. Daha ne kadar batırabilirim ki?'' 

Jungkook histerik bir kahkahanın dudakların kaçmasına engel olamadı ve büyük olanın yüzüne biraz daha yaklaşarak birbirlerini eşitledi. 

''Madem biliyorsun işlerin içine ettiğini, peki neden hala denemekte bu kadar ısrarcısın? Ben senin yıllardır küçük bir kardeş olarak gördüğün çocuğum. Eğleniriz, güleriz, kızarız ve barışırız. Bir anda böyle yakın davranmanın sebebi ne? Eminim ki sana aşık olduğumu öğrendiğin için değildir.'' 

Jungkook haklıydı, şu ana kadar hep böyle yaşamışlardı; birer abi-kardeş gibi ama bir süre sonra küçük olan Yoongi'ye karşı birtakım hisler beslediğini fark etmiş ve onun yaptığı, söylediği her hareketten medet ummuştu. O da biliyordu Yoongi'nin asla değişmeyeceğini ve onu her zaman kardeşi gibi göreceğini fakat bir kere umutlanmıştı, gerişi dönüşü yoktu. Kalbine söz geçirmek düşündüğünden daha zor geliyordu. 

''Sen gittikten sonra anladım ki, tutunmamı sağlayan tek şey senmişsin. Bunu çok geç fark ettim evet haklısın, tam bir aptalım. Kız bana, bağır, çağır istediğini yap. Ama lütfen uzaklaşma benden. Ben alışmışım ki miniğime. Bana şakalar yapan, her daim sevimliliği ile günümü aydınlatan, zor durumda yanımdan ayrılmayan Jungkook'a. Şimdi çok kötüyüm ben, velet. Yine yanımda olamaz mısın? Söz veriyorum sana kendimi affettireceğim. Yaraların varsa onları öperek tedavi edecek ve kanamalarına izin vermeyeceğim. Bu aptal hyunguna bir şans veremez misin?'' 

Küçük olan, Yoongi'nin böyle bir konuşma yapmasını beklemiyordu. Az önceki gülüşü solmuş ve ciddi bir ifadeye bürünmüştü. Ondan beklenecek hareketler değildi, Jungkook ilk defa Yoongi'nin hislerini tamamen görebiliyordu. Duvarlar veya saklanacağı bir çit yoktu artık gözlerinde. 

Shadow Preachers | YoonKook (Texting)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin