***
"Deniz, ne yapacağım ben ya? Ayça hiç böyle davranmazdı. Aramız açıldı şu son günlerde... Bak biliyorum ya, o çocukla ilgili. Onun yüzünden oldu." dedi Bora. Kızgındı. Kendisine ve Ayça'ya. En çok da Çağatay'a. Doğru düzgün cümle kuramıyordu, başı felaket ağrıyordu.
"Bora, yanlış yapıyorsun. Ayça 17 yaşında bir genç kız. Haliyle kendi kararlarını kendi vermek istiyor ve normal olarak bu yaşta karşı cinse ilgisi var. Hem Çağatay ile olsa ne olacak ki? Daha iyi değil mi? Çağatay olmasa başkası olacaktı ancak şimdi Çağatay var." Sabahtan beri Bora'ya dil dökmekten yorulmuştu Deniz, ancak cümlelerini esirgemedi. "Kendin demedin mi 'Çağatay iyi çocuk' diye? Ne güzel işte, Çağatay ile dünür olacaksın."
Bora güldü. "Oğlum o değil o ya... Hem istemiyorum ben onu. O kim ki benim kardeşime layık oluyor?"
"İyi de kardeşim, adamla sen mi evlenip yaşayacaksın bir ömür? Bırak mutlu olduğu kişiyle olsun." Deniz kahvesinden bir yudum aldı. "Çok ağır konuştun Bora. Sen öyle yapınca, Ayça da aynı şekilde karşılık verdi. Sen Ayça'nın senin herhangi bir sevgiline karşı çıktığını gördün mü hiç? Görmedin. Çünkü o sana bu konuda karışmaz. Sen de ona karışmamalısın."
Bora yavaş yavaş ikna olmaya başlıyor gibiydi ancak hâlâ gözlerinde tedirginlik pırıltıları vardı. "Ama... Ya mutlu edemezse o herif onu? Üzerse? Kardeşimin üzülmesini istemiyorum be Deniz."
"Şu an onu üzen sensin Bora, 'o herif'' diye bahsettiğin Çağatay değil." Deniz kahvesini eline alıp arkasına yaslandı. "Bu da sana son sözüm. Ne demek istediğimi anlamışsındır inşallah."
"Anladım." dedi Bora. Eline çayını aldı ve soğumuş olan çayı bir içişte bitirdi. Garsondan hesabı rica ettikten sonra Deniz'e döndü. "Kalkalım öyleyse," dedi. "Yapacak işlerim var."
***
"Çıkışta seni mesaj olarak atacağım adreste bekliyor olacağım Çağatay, beni bekletme." Çağatay telefonu açtığı anda karşıdan gelen Bora'nın sesiyle ürperdi. Okuldaydı, sağına soluna bakındı ve sırasında oturup ona doğru bakan Ayça'ya hiçbir sorun yokmuş gibi bakıp gülümsedi. Ardından önüne döndü ve sessizce, "Peki," diye cevapladı Bora'yı. "Bekletmem."
Bora'dan ses çıkmayınca telefonu kulağından çekip ekrana baktı, Bora Çağatay'ın cevabını beklemeden telefonu kapatmıştı. "Artist..." diye söylendi Çağatay. "Hayır yani ne bu atar, şekil şukul yapıyor bir de... Dua etsin o Ayça'nın abisi olduğuna yoksa ben harcardım be onu."
"Ne söylenip duruyorsun yine?"
Kendi kendine konuşurken arkasından Berkay'ın sesini duyduğunda irkildi. "Ulan Bora abi sandım altıma ediyordum, insan gelirken bir ses verir. Bir gittim geldim öldüm sandım yeminle."
"Bora abinin adı geçti mi altına sıçmış kadar oluyorsun zaten." Berkay söylediği çok komik bir şeymiş gibi bir süre kendi kendine güldü. "Yine ne oldu da sevgili... Kayınço mu oluyordu o ya. Bunları hep karıştırıyorum biliyor musun? Neyse işte anladın sen. Bora abiyi niye hatırladın da gerildin bu kadar?"
"Sorma ya..." dedi Çağatay. Berkay, Çağatay böyle demiş olsa da anlatmasını bekledi ama Çağatay dalgın dalgın sınıf kapısının yanında duran çöp kutusuna baktı.
"Sordum ama?"
"Sorma kardeşim, sorma. Sonra konuşuruz."
"Ne oldu la sana cidden?"
"Devrik cümle kurma anlamakta zorluk çekiyorum."
"Oğlum iyi görünmüyorsun lan... Bir şey mi oldu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kafan Mı Güzel?
HumorAyça, Ada ve Beril'imizin komik halleri ile size güzel bir yolculuk sunarken ayriyetten Çağatay, Furkan ve Berkay da bize eşlik ediyor. Lisenin başlarından beri birbirlerine düşman kesilmiş bu iki grup. Düşmanlıkları komik bir hal almış bu altı insa...