Bir insanın gözü nefretle nasıl bu kadar kör olabiliyordu, nasıl olur da canından, kanından birine bu denli zarar vermek kolay geliyordu? Hırsın, kinin, nefretin, öfkenin bulunduğu kalpleri yorulmuyor muydu? Başkalarının canını yakarak mutlu mu olunuyordu? İnsan sahip olduklarıyla hiçbir zaman mutlu olmuyordu, daima daha fazlasını istiyor, başkasının sahip olduklarına katlanamıyordu. Bu yüzden nankördü insan, doyumsuzdu... Küçüklüğümden bu yana çektiğim acılara tuz basmaktan, psikolojik ve fiziksel şiddet göstermekten geri durmayan bu iki kadın, hala benden ne istiyorlardı, anlamıyordum. Benden çocukluğumu alarak bana en büyük kötülüğü yapmışken hala neden bu kin ve nefret? Çocukluğunu yaşatmadığın bir insana en büyük kötülüğü yapmışsındır zaten, daha fazlası neden? Kalplerinin içi nefretle kapkara olmuştu. İçlerinde o kadar büyütmüşlerdi ki başka hiçbir duyguya yer kalmamıştı. Hayatım boyunca kimseden nefret etmedim, kin beslemedim. Bunlar taşınmaz, ağır bir yük olur, binerdi insanın omuzuna. Önce içine işler sonra bütün ruhunu, aklını, gözlerini kör eder, ele geçirirdi tüm benliğini. Sonra da ortaya acımasız biri olur çıkarsın. Bu denli nefreti hak edecek ne yaptım, bilmiyorum. Yengem ve kuzenimin yaptığı onca şeye rağmen benim onlardan nefret etmem gerekirken onlar benden nefret ediyor, sanki o kadar eziyeti, kötülüğü onlara yapan benmişim gibi bana yapmadıklarını bırakmıyorlardı. Onların gözünde gördüğüm nefreti hak edecek bir şey yapmamıştım ki ben. Neden beni hiç sevmediler, neden bu kadar acı çektirdiler, gibi soruları küçüklüğümden beri kendime sorardım. Daha öncesinde cevabını bilmediğim sorulardan ibaretti fakat ta ki yengemin, annemi kıskandığı ve sevmediğini öğrenene kadar. Kızını da tıpkı anneme hissettiği duygular ile bana karşı büyütmüş ve doldurmuştu. Üstelik ne benim ne de annemin hiçbir suçu yoktu. Hastane odasında uzandığım yatağımda bu düşüncelerle boğuşuyordum. Buraya geleli iki saat olmuştu. Çok şükür kırık çıkık yoktu ama her yerim ağrıyor, bütün bedenim sızlıyor ve karıncalanıyordu. Alnımın köşesi morarmıştı, kolum ve bacaklarımda hafif çizikler oluşmuştu. Her şeye rağmen olası bir problem olma riskinden dolayı bütün tetkikler yapılmış, kontrol altına alınmıştım. Kafamı koruyup bir yerlere vurmadığım için şanslıydım ama bedenim için aynı şeyi söyleyemiyordum çünkü her yerim acıyla sızlıyordu. Rojin ' in beni itmesinden sonra yere kapaklandığım o esnada kuzenim Murat koşup beni kucağına alarak arabaya doğru hızla götürmüştü. Evdeki herkesin telaşlı hallerini ve Seniha teyzenin bağrışlarını az çok duymuştum. Murat beni kucağında götürürken bilincimin ve gözlerimin kapanmadan önceki o bir kaç saniyede Rojin ' in şok olmuş halini görebilmiştim. Bunu yapmayı oda beklemiyor olmalıydı. Nefreti ve hırsı gözünü kör etmiş, aklını bulandırmıştı. Sonrasında kapanan bilincimle gerisini hatırlamıyordum. Gözümü açtığımda hastanedeydim. Henüz yanıma kimse gelmemişti ve yanılmıyorsam herkes buradaydı. Kapı açılıp içeri önce amcam ardından da diğerleri girdi. Amcam yanıma oturdu ve canımı yakmamaya dikkat ederek yavaşça sarılarak saçlarımın arasından öptü. Benden ayrılıp yüzümü ellerinin arasına aldı. Gözlerinde acı, hüzün ve endişe vardı.
"Nasılsın güzel gözlüm, iyi misin? " diyen amcama gözlerimi kapatarak cevap verdim. Kollarım, sırtım o kadar ağrıyordu ki kaldırıp cevap dahi veremiyordum. Amcamın ardından Esma teyze ve Kadir amca da geçmiş olsun demişti. Tabi Esma teyze bana şefkatle sarılmış, benim için ne kadar çok korktuğunu dile getirmişti. Endişesi gözlerinden okunuyordu. Onlar yanımda biraz kaldıktan sonra daha fazla beni yormamak için çıkmışlardı. Neyse ki bir şey sormamışlardı. Onların çıkmasıyla Avşin yanıma geldi ve o da bana sarıldı. Benden ayrıldığında gözleri dolu doluydu. "Canım benim, iyi misin?" dedi titreyen sesiyle.
Ah canım arkadaşım! Benim için çok korkmuş, çok endişelenmiş görünüyordu. Elini tuttum ve kafamı olumlu anlamda salladım. Şu ana kadar kokusundan burda olduğunu bildiğim ama yüzüne bakamadığım kalbimin sahibi de buradaydı. Odada sadece o ve Avşin kalmıştı. Avşin yanımda otururken o da ayakta durmuş bize bakıyordu. Bir süre sonra bana doğru yaklaşan adım seslerinden yanıma geldiğini anladım. Bedenimi yine bir heyecan dalgası almıştı. Yutkundum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SESSİZ GELİN (Tamamlandı)
RomansaSessizliğe haps olmuştu kadının ruhu ve o, kadının sessizliğine bile ölen, ruhunu sevdasıyla iyileştiren bir adamdı. Fakat aşka giden yol dikenliydi, ayaklar kan revan içinde kalmıştı, yol uzundu ama yürek yine de pes etmiyordu. Aşk, kadının adıyla...