!4!

134 37 112
                                    

Alex yürürken havalandırdığı karlara gözyaşlarını bırakıyordu. Anlamlandıramadığı bir his burkmuştu tüm içini; amaçsızlık da denebilirdi ümitsizlik de. Nede olsa her ikisini de kaybetmişti. Tanrı'nın bile bilmediği bir kasabada tüm ömrünü harcamıştı, hem de ne için; bir hiç için!

Keşke karımın fikrine kulak kabartsaydım, diye düşündü. Belki o zaman bu kadar salak bir duruma düşmezdi ya da ölen arkadaşları kendisinin gururuna yediremediği şeylerden dolayı pisi pisine ölmüş olmazdı. Carl'ın bekçi olması ona hala şaka gibi geliyordu. Birkaç saatte olanlar aklını başından aldığı yetmemiş gibi bir de onu köşeye atılmış bir çöp durumuna getirmişti. Asıl "bekçi" olan oğlunu bulmak için düşmüştü şimdi yollara ama nafile, onu hiçbir yerde bulamıyordu. Zaten dermanı da kalmamıştı. Bu sisin ve karın içinde attığı her adım yaşlanan bedenini daha da çökertiyor gibi geliyordu.

Eliyle burnunu öylesine sildi. Akan yaşlarından ötürü burnu da yerinde durmamış bu soğukta onu daha da üşütmek için akmaktan çekinmemişti. Yine de derin bir nefes alıp yeni hedefi için yürümeye yılmadan devam etti. Artık bulamadığı oğlu yerine Kanatsız Kelebek'i karısından koruması gerekiyordu. Sözde Carl'ın göreviydi bu ama rolleri değiştiklerinden beri artık bu işi onun yapması lazımdı. Hem Carl sözünü tutmuş evde annesi ile ise –ki bu hiç kafasına yatmayan bir düşünceydi- bir taşla iki tuş vurabilirdi.

Elindeki feneri karşısındaki sise tuttu. Nereye yürüdüğüne dair hiçbir fikri yoktu. Tahmin üzerine attığı adımlar onu evinden bile uzaklaştırıyor olabilirdi. Bu çaresizlik git gide içinde büyürken ona doğru yaklaşan adım seslerini duyunca nefesi kesildi.

"Carl?" Sesi hiç beklemediği bir şekilde umut dolu ve gür çıkmıştı. 'Lütfen oğlum, sen ol.' Diye geçirdi içinden, çünkü bu ayaklar bu yükü taşıyamayacak kadar yorulmuştu.

"Selam Alex."

Bu ses Carl'ın değildi. Ama o kadar tanıdıktı ki yakın olduğu birine ait olduğuna yemin edebilirdi. Adımlarını bir güçle hızlandırdı ve feneri sese doğru tuttu, en sonunda o tanıdık yüz sisin arasından ona merhaba diyince yere çivilenmiş gibi kalakaldı.

O heybetli bedenin çöküntüsünü Daniel zevkle izledi.

"S-selam, Daniel..."

Alex boğazına biriken yumruya rağmen ona tebessüm edebildi.

"Nerelerdesin Alex? Oğlunla bizi baş başa bıraktığından bu yana oldukça zaman geçti."

Alex Daniel'ın bu sıcaklığına karşı rahatlayıcı bir nefes aldı. Dudaklarından kem kümler çıkarken Daniel artık hiç olmadığı kadar yakındı ona, yüzünü netçe görüyor, fenerleriyle gözlerinin en derindeki ifadeleri seyrediyorlardı. Ama ne yazık ki Alex bu ifadelerden birini bile yakalayamayacaktı, bunun en kuvvetli nedeni ise Daniel'ın oyunculuğu olacaktı.

"Daniel... Sana söylemem gereken bazı şeyler var."

Alex yelkenlerini suya indireli çok olmamıştı, karda menfaatiyle baş başa kaldığı sürede artık saklanacak bir şeyin olmadığına kanaat getirmişti.

"Ben de onu söylüyorum Alex, söylemen gereken şeyler olduğunu."

Daniel'ın yüzünde saçma bir tebessüm vardı. Genelde gür arkaya doğru taranan saçları dağılmış ve yağlı duruyordu. Üstündeki kaban ise yarı ıslak gibiydi. Daniel ne zamandır dışarıda ki, diye sordu kendi kendine Alex. Carl'ı görmüş müdür acaba diye umutlandı:

"Daniel, Carl'ı gördün mü?"

Yüzü Carl'ın ismini duyunca tepki dahi vermeyen Daniel, Alex'in gözlerindeki cevap isteğine anlam veremedi.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 30, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Kanatsız KelebekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin