Yalnız başıma yürüyorum sokakta. Yağmurdan sırılsıklam oluşumu umursamadan gülümsüyorum. Kollarımı yavaşça açarak gökyüzüne bakıyorum, ay ışığıyla doyuruyorum ruhumu.
Kurtların ulumaları çok yakından geliyor. Dolunayda ağlayan insanlar gibiler. Bir insan dolunayda neden ağlar sahi, hiç düşündünüz mü? Çünkü tuşların üzerinde gezinen yorgun parmakları ancak dolunayda dökülen gözyaşları kurtarabilir. Onları kukla olmaktan ancak büyük bir aşk kurtarabilir. Bir piyanist bestesi için aşk ister, tutku ister. Öpüşürken kadının dudaklarındaki ritmi bulur, onun vücuduna uyan melodiyi bulmak içinse, kıvrak kalçalarının hareketlerini ezberler, bestesi için tutkulu aşk gerekir bir piyanistin. Kırmızılar içinde bir kadını kavramak ister notalarıyla.
Bazense yalnızlığıyla bir olur piyanist. Acı çeker, ruhuna üflenecek bir can için bekler. Umutsuzluğuyla yaratır müziği yeniden. Yalnız olmayı sevenler de vardır elbet. Hayatına giren tüm kadınların ritmini bulmayı dileyenler, bestelerinde farlılık yaratmak için tüm kıvraklıkları hissetmek isteyenler. Ama onlar aşka layık değildir. En iyi besteye sahip olamazlar en çoğuna sahip olsalar da. Gerçek bir kırmızılı kadın bulamaz onlar.
Chopin dünyaca ünlü ise şuan, tutkulu aşkı Barones Dudevant sayesindedir herhalde. Belki de bu kadının her bir satırında gizliydi bu aşk. Chopin onun ağzından çıkan her kelimenin değerli olmasını dilemiş olmalı. Spring Waltz' i dinliyorum, sanki bedenimden tamamıyla kurtulmuş bir ruhun dans edişi bu, deli gibi içmiş ve tek başına dans ediyor...
Sevgiler bayım, ben piyaniste değil parmaklarına aşık oldum, senin kurulan cümlelere olan tutkun gibi. 9 yıl yanından ayırmadığın kadının gidişi gibi, ben de yorgun parmakları için dolunayda gözyaşı döktüğüm adamı kaybettim. Ama seni zaten daha çok sevmiştim Chopin, ondandır artık üzülmemem
YOU ARE READING
SARHOŞUM DELİ GİBİ
SpiritualKorkuyorum, senden, benden, bizden ve paralel evrendeki ihtimallerimizden.