"Son kez soruyorum, ne olduğuna dair hiçbir fikrin olmadığına emin misin?"
"Evet dedim ya, bilmiyorum. Hiçbir fikrim yok." Ne güzel yalan söylüyorsun Güneş. Hiç pot kırmıyorsun. Gayet sakinsin.
Ah! Nasıl bu kadar soğukkanlı olabiliyorum ben? Yaptığım şey amcamın kafasına şişeyi indirmek ve ben hiçbir şey bilmediğimi rahatça söyleyebiliyorum öyle mi? Artık kendimden korkmaya başladım.
Ben iyi değilim.
Hastaneye apar topar vardığımızda amcamın başına bir şey gelmemesini umdum. Onu düşündüğümden değil ama başıma bela almaya hiç niyetim yoktu. O kadar beladan sonra üstelik. Neyse ki kesik ne derinmiş ne de hassas bir noktaya denk gelmiş. Tüm vücudumdan soğuk terler akıyordu. Buz kestiğimi hissediyordum.
"Güneş, iyi misin?" Ege'nin tok sesi kulağımı doldurduğunda varlığını hatırlayıp tuttuğum nefesi geri verdim. Az da olsa rahatlamıştım. Onun sesi, onun gözleri, onun elleri... Bunlar beni rahatlatan şeylerdi.
"Bana sarılır mısın? Ve... Sadece susalım olur mu, konuşmak istemiyorum."
"Peki, nasıl istersen. Gel buraya." Uzun kaslı kollarını bedenime sardığı anda bir duygu dalgası geçti bedenimden. En olmadık zamanda kuruyan göz pınarlarım şimdi dolup taşmak istercesine zorluyordu gözlerimi. Kendimi tutmadım, hıçkırıklarıma eşlik ederken gözyaşlarım. Ağlamak iyi gelirdi her zaman. Ege'ye kollarımı sıkıca sardım ve tükenene kadar ağlamaya devam ettim.
Kendimi tanıyamaz olmuştum. Şu bir yıl içinde, ne olduysa bu yıl içinde olmuştu. İnsanlarla tanıştım, arkadaş edindim. Aşık oldum, kafam karıştı. Tamam, buraya kadar normaldi her şey. Her genç kızın yaşayacağı türdendi. Her kız aşık olurdu. Arkadaşları sevdiği çocuğu gördüklerinde kıza haber verirler, kız heyecanlanır ve şirin görünmeye çalışırdı ve bu en doğal olandı. Bu normal olandı. Ama benim hayatımın her anı farklıydı. Ben farklıydım. Farklı olmak iyi miydi ama? Hayatımın tek bir senesi okulda geçti, son sınıf. Arkadaşlığı ilk bu sene tanıdım. Hatta birileriyle konuşmaya, bir şeyler paylaşmaya bu yıl başladım. Hemencecik aşık oldum. Aşık olduğum kişi bir bağımlıydı oysaki. Hatta en yakın arkadaşım bile! Sevdiğim çocuk bana saldırdı, ama ben yine de onu anlamaya çalıştım. Onu umursadım. Evet, sonunda birbirimizi bulduk. Belki o sırada başkaları da aklımı karıştırdı, bana oyunlar oynadı, hatta sonra en yakın arkadaşımla çıkmaya başladı ama hiçbiri beni gerçekten kırmadı. Kimi seveceğini bilemez ki insan. Kimseye kızamam ki bu konuda. Kim olursa olsun. Ha devamı da var. Birden etrafımdaki herkesle ilgisi olan biri çıkıverdi karşıma. Sevgilimden habersiz, beni kullanıp aklımı karıştırdı durdu. Bir de onunla aramın açılmasını sağladı. E işin garip yanı da ben bu çocuğu hala aklımda çözemedim.
Evet, hayatım çok karışık. Rasta saçı çözmek gibi. Çözmesi çok zor ve karışık, çözünce de kaybın büyük. Ve bu hayatta bir şeyler iyi olurken her zaman ardından kötü şeyler gelir. Asla mutlu olmaya hakkın yoktur çünkü. Beş gram mutlu mu oldun, on beş gram üzüleceksin. Bunlar basit şeyler, ama gerçekler.
Nihayet ağlamam kesildiğinde ve yerini sinir bozucu bir baş ağrısına bıraktığında, kendimi Ege'nin bedeninden çektim.
"Şimdi nasılsın?" Bir süre kahverengi gözlerine baktım. Bana anlayışla bakıyorlardı aynı zamanda endişe ile de. Onu bulduğum için şanslı olmalıydım. Gülümsedim ve başımı salladım. Elimi avucunun içine alıp küçük bir öpücük kondurdu. Bu hoşuma gitmişti.
"Sanırım iyiyim."
Polisler bizi bıraktığında hastaneye gittik. Amcamı görme düşüncesi karnıma sancıların girmesine sebep olsa da bunu yapmak zorundaydım. Sanırım o da bir şey söylememişti. Sonuçta ifade vermiş olmalıydı ve eğer doğruyu söyleseydi ben burada olmazdım. Onun yanına yalnız gitmem gerektiğini söyleyen Ege'ye başta itiraz etsem de sonra hak verdim. Amcam ve Ege. Ah hayır iyi bir ikili değiller.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Tozu ◐
RomanceGüneş, annesi ve babasını bilinmeyen bir nedenle küçük yaşta kaybetmiş, amcasıyla yaşayan 17 yaşında zengin bir ailenin kızı. Yıllarca okula gitmemiş, tonlarca özel ders almış, yaşıtlarına göre oldukça akıllı. Peki bu kızı hiç bilmediği bir yer ola...