Bazen öyle bir an gelirdi ki, hiç ummadığın şeyler kapını çalar, seni kıskıvrak yakalayıverirdi. Umutların tükendiği, kül olduğu yerde, hiç beklemediğiniz anda küçük bir kıvılcım yavaş yavaş büyüyüp harlanırdı ve büyük bir yangına dönüşürdü. Zamanla büyüyen o ateş, sönmediğini ve bitmediğini kanıtlardı. Umut tam da böyleydi. Önce biter, sonra küllerinin dibinde kalmış o küçük kıvılcımla tekrar alevlenir, büyür ve koca bir umut yeniden doğardı. Benim içimde beslediğim umudum da bu şekildeydi. Tam her şey bitti, umudum kalmadı dediğim anda içimde küllenmiş ama hala kıvılcımı duran o umut, yeniden alev alarak büyüdü. Büyüdü, alev aldı ve kocaman bir harlı yangına dönüştü. 'Aşk kırıntısıyla doymaktansa aç kalırım' demiş ya hani Teoman şarkısında, ben de bir zamanlar umut kırıntısıyla doymaktansa aç kalmayı tercih etmiştim. Çünkü biliyordum ki olmayacak şeyleri umut etmek, sonunda hep üzüp hüsrana uğratıyordu. Fakat şimdi yeniden içimde alevlenen umuda karşı koyamıyordum. Biliyordum, artık küllerinden doğan ve büyüyen bir umudum vardı. Yeniden bir aileye, bir dosta, kardeşe sahip olmak yarım ve eksik kalan o yanlarımı dolduracaktı. Hayata bağlanmak için elime verilen umudumun sebebiydi. Fakat öte yandan kalbimin ince sızısı olan adamın bana olan soğuk tutumu umudumun kanatlarını kırıyordu. Evet, umut vardı ama hala eksikti, uçmak için bir kanadı hala kırıktı. Kabullenmek istemesem de ilk başta umudun ve içimdeki aşkın bana hissettirdiği yoğun duygularla Yiğit ile evlenme kararı almıştım. Amcam, babam ve Yiğit'in babasının da etkisi vardı evet ama en büyük etken içimdeki aşık kadının susmak bilmeyen sesiydi. Kalbimin bir köşesi hala ona kırgındı, acıyordu ama duygularıma engel olamıyordum. Artık olamıyordum, yıllardır içimde gizlenmekten yorulmuşlardı. Belki sevdiğim adama ulaşmam zor olacaktı, belki de imkansızdı ama adım attığım bu evliliğe sıkı sıkı tutunup bırakmayacak, pes etmeyecektim. Hayat ne gösterirdi bilinmez ama elimden geleni yapacak, mutlu olmak için çabalayacaktım. Odamda, dolabımın aynasından beyazlar içindeki aksime bakıyordum. Giydiğim beyaz gelinlik, yeni hayatımın simgesiydi. Göğsüm derin bir nefesle havalandı. Kısa bir an gözlerimi yumup, açtım ve aynadaki aksime tekrar baktım. Güzel görünüyordum. Birkaç saat önce buraya gelen kuaför ekibi saçımı ve makyajımı yapmıştı. Amcam bu evden gelinliğimle çıkmamı istemişti. Bu yüzden Avşin, kuaför ekibini buraya toplamıştı. Açık kumral saçlarıma önce maşa yapılmış sonra da arkada düşük ve dağınık bir topuz ile toplanmıştı. Saçımın ön kısmı örükle güzel bir taç yapılmıştı ve yüzüme gerçekten çok yakışmıştı. Makyajım ise yine bal rengi gözlerimi ön plana çıkartacak şekildeydi ama aynı zamanda da çok abartılmamıştı. Duru ve sadeydi. Kadın, mesleğinin hakkını vermiş, yine beni bambaşka birine çevirmişti. Beyaz topuklu ayakkabılarımın altına Avşin kendi adını, birkaç arkadaşının ve konaktaki kızların adını yazmıştı. Hatta Seniha teyzenin tüm kızmalarına ve azarlarına rağmen onun bile ismini yazmıştı. İkisinin ayakkabıyı bir onun bir öbürünün elinden alma çabalarını başımız bir sağa bir sola gidecek şekilde izlemiştik. O dakikalarda ben de dahil odadaki herkes kahkahalarla izlemişti onları. Bu kız deliydi! Üstümdeki gelinlikle ayakta durmak beni yormuştu. Gelinliğin eteklerinden tutarak kaldırdım ve birkaç adımda ulaştığım yatağımın üstüne oturdum. Gözlerimi odamın her karesine dokundurarak gezdirdim. Bu evde on yedi yılımı geçirmiştim. Buraya geldiğimde henüz altı yaşındaydım. Bu ev bana hiçbir zaman sıcak bir yuva olmamıştı ama bu oda tüm acılarımı örten ve gizleyen bir sığınak olmuştu. Tüm acılarıma, gözyaşlarıma ve yalnızlığıma bu duvarlar, bu yatak ve eşyalar şahit olmuştu. Kimse beni istemezken bu oda beni kabul etmişti. Burukça gülümsedim. Bu evden değil ama amcamdan ayrılmak içimi acıtıyordu. Bu ev bana baba evi olmuştu. Fakat artık gitme vaktiydi, yeni bir hayatın yoluna adım atıyordum. Umarım adım attığım bu yolda takılıp düşmezdim. Kapı açılınca bakışlarımı odamın taş duvarlarından çekip, gelene baktım. İçeri giren amcama gülümsedim. Odanın ortasında durdu ve gözlerindeki sevgiyle birkaç saniye öylece bana baktı. Gözlerindeki mutlulukla harmanlanmış hüznü görebiliyordum. Oturduğum yataktan kalktım ve amcamın yanıma gelmesini bekledim. O sırada amcam derin bir nefes alarak hareketlendi ve gelip, tam karşımda durdu. Ellerini kaldırdı, baba şefkatiyle yanağımı okşadı sonra da alnımdan öptü. Gözleriyle, şefkatli dokunuşuyla sevdi beni.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SESSİZ GELİN (Tamamlandı)
Roman d'amourSessizliğe haps olmuştu kadının ruhu ve o, kadının sessizliğine bile ölen, ruhunu sevdasıyla iyileştiren bir adamdı. Fakat aşka giden yol dikenliydi, ayaklar kan revan içinde kalmıştı, yol uzundu ama yürek yine de pes etmiyordu. Aşk, kadının adıyla...