Aynı gece, Ayberk akşam içinde bir sıkıntı hissederek bir süre yalnız kalabilmek için köyünün yakınındaki tepeye çıkmaya karar vermişti. 25 yaşlarında 1.90 boyunda buğday tenli, güçlü kuvvetli bir adamdı. Siyah saçları ne uzun nede kısa idi, sakalı düzgün tıraş edilmiş, bıyıkları çene kemiğine kadar özenle uzatılmış, elmacık kemikleri şişkince idi. Üzerine bol gelen beyaz gömleği, bacaklarını sıkan siyah pantolonu ve uzun siyah çizmeleri ile oldukça yakışıklı görünüyordu. Kılıç kullanmaktaki ustalığı, onun adının tüm Anadolu'da bilinmesine sebep olmuştu. Bir keresinde 10 düşman askeri tarafından ormanda sıkıştırılmış ve bir tek çizik bile almadan hepsini öldürmeyi başarmıştı.
O tepeye çıkmak için her adım attığında sanki hava biraz daha kararıyordu. Tepeye ulaştığında hava da çoktan kararmış, ay gökyüzünde nazlı bir gelin edası ile süzülmüştü. Tepede uygun bir yer beğendikten sonra dizlerinin üzerine çöktü önce ve sonra sırt üstü otların üzerine bıraktı kendini. Şimdi karşısında ay tüm ihtişamı ile duruyordu. Bu gün dolunay vardı. Ayın ışığından yakınındaki yıldızlar görülemezken, daha uzaktaki yıldızlar zar zor seçilebiliyordu. Bu muhteşem manzara karşısında duyguları bir birine karıştı, içindeki sıkıntı uçup gitti. Bir süre öylece bu manzarayı seyrettikten sonra tam kalkmaya karar verdiği anda Ayın içinde beyaz saçlı, uzun beyaz sakallı yaşlı bir adamın kafası belirdi. Ayberk, gördüğünün bir hayal olduğunu düşünerek gözlerini ovuşturdu ama görüntü hala karşısında duruyordu. Sonra bir den yaşlı adam konuşmaya başladı:"Ayberk, ben Adra. Sen seçilmiş savaşçılardan birisin, en kısa zamanda Kileya Dağı'nda bulunan Sirya Gölü'nün ortasındaki Gizem Kalesi'ne ulaşmalısın. Sana söylediklerimi kimseye anlatmadan doğruca sana söylediğim yere git."dedi ve kayboldu.
Ayberk, bu yaşadığının ne olduğuna bir anlam veremedi. Hemen yattığı yerden kalkarak koşar adımlarla köyüne indi. Soluğu köyün en yaşlısı ve bilge kişisi olan Melih Hoca'nın evinde aldı. Kapıyı birkaç kez çaldı. Kapıyı Melih Hoca üzerinde boydan beyaz mintanı olduğu halde açtı. Melih Hoca orta boylu, zayıf görünümlü, yuvarlak yüzlü, aksakallı yaşlıca bir adamdı.
"Uyandırdım mı Hocam."
"Hayır çocuğum. Kuran-ı Kerim okuyordum."
"Az önce bir şey gördüm. Size danışmaya geldim."
"İçeri gel."
Ayberk, içeriye girerken hala koşmasının etkisi ile derin derin nefes alıyordu. O içeri girdikten sonra Melih Hoca kapıyı kapattı ve elinde tuttuğu mumun ışığının aydınlığı ile Ayberk'e odaya giden yolu gösterdi. Birlikte odaya girdiler. Melih Hoca, mum ile odanın bir köşesinde duran sehpanın üzerindeki idare lambasını yaktıktan sonra kendisi divana oturdu, onun ardından da Ayberk oturdu.
Oda çok sade döşenmişti. Duvar dibinde duran sehpa, hemen yanı başında divan ve divanın karşısında da on kadar kitap bulunan küçük bir raf vardı. Yerde kıble yönünde serilmiş işlemeli yeşil seccade ve yanı başında tespih duruyordu.
"Seni dinliyorum, oğlum."
Ayberk, az önce tepenin üzerinde olan biteni bir çırpıda anlattı. Melih Hoca, duydukları karşısında tepkisini hafif gülümseyerek gösterdi.
" Rüya görmüşsündür oğul. " dedi.
Bir süre daha sohbet ettikten sonra Ayberk, Melih Hoca'nın yanından çok fazla bir şey öğrenemeden çıktı ve evine gitti. Melih Hoca yatmaya hazırlanırken hala seçilmiş kelimesi kafasını kurcalıyordu. "İlahi seçilmişlik ve ilahi kefalet, sadece peygamberler için geçerlidir. Tövbe tövbe." Ama içindeki kuşkuyu bir türlü atamamıştı. Diğer odaya geçti, çok geçmeden elinde bir kitapla geri döndü ve divana oturdu. Kitabın sayfalarını bir o yana bir bu yana karıştırıyor, hararetle bir şeyler arıyordu. Aradığı sayfayı bulmuş olmalı ki kitabı karıştırmayı bıraktı ve bir sayfaya odaklandı.
İman edenler dahi aynı seviyede değildir. Allahu Tealâ insanlar arasından bazılarını özellikle seçmiştir. Bunlardan birçoklarını peygamberlikle ödüllendirirken, bazı kullarını üstün ilim, bazılarını güzel anlayış - ince kavrayış ve isabetli hüküm verme nimetleri ile ödüllendirmiştir. Bazı kullarına mülk, bazı kullarına saltanat vermiştir. Bazı kullarını özel dostluğu için seçmiştir. Bütün bunlar hakikattır; tercih ve taksim Yüce Mevlâ'ya aittir.
Ayağa kalkarak yönünü kıbleye doğru çevirdi kollarını havaya kaldırdı ellerini açtı ve "Sana şükürler olsun Allah'ım."dedikten sonra elini yüzüne sürdü.
Sabah olduğunda Ayberk annesi, babası, kardeşleri ve köylülerle vedalaşarak atına bindi, Kileya Dağı'na doğru yola koyuldu. Köyden Melih Hoca dışında hiç kimse onun nereye ve niçin gittiğini bilemedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEKLERİN OĞLU YERA; GİZEM KALESİ
FantasiMELEKLERİN OĞLU YERA GİZEM KALESİ Yazan: Arkın KURT Yaşayan insanlara hükmetmeye çalışan Kara Şövalyeye ve onun güçlü ordusuna karşı amansız bir mücadele içine giren Adra, Yera, Erta ve beş seçilmiş savaşçının zamanın bir yerinde verdikleri mücadele...