hiç pişman oldun mu diye sorsalar,
sevmeyi bilmeyene emek verdim diye,
hayır derim,asla pişman değilim.
sana verdiğim tüm zaman,
tüm emekler ve tüm yemekler,
karşılıksız birer aşktı.sen sevmekten uzak,
ben nasıl göstereceğimden uzak,
bir akşam sana yemek getirdim,
her zaman olduğu gibi,
çok iyi hatırlıyorum,
her yerde ay çiçekleri vardı.
ilk defa benim için hazırlanmış,
düğmelerini ilikliyordun,
beni görünce gülümsedin."hadi gidelim buradan" dedin,
"nereye?" dedim,
"hadi gidelim buradan" dedin tekrar,
"üstümde pijamalarım var" dedim,
bana lacivert gömleğini verdin,
"hadi gidelim buradan" dedin.saçlarım hafif ıslaktı,
altımda siyah bir eşofman vardı,
üşütecektim,
ama seni takip ettim.
bisikletinin arkasına bindim,
sardım seni.kasabadaki yaz festivaline geldik,
annem öldüğünde gitmiştim en son,
ruhumu burktu bir hüzün,
ama gülümsedim sana,
mısır aldın bana.havai fişekleri beklerken oturduk,
soğuk kaldırım taşlarına,
başımı omzuna koydum,
onca insanın gürültüsü arasından,
bizim aramızda ki tek ses,
pianoydu.duydun mu bilmem,
ben hissettim,
sevdin mi bilmem,
ben feda ettim,
o gece ruhum sana uçtu,
tutan olmadı,
beynim sarhoştu,
dur diyemedi.mısırını bitirdin,
ve şöyle dedin,
"çöp kutusu mısır iskeletleri ile dolu"
tanrı kim diego?
çünkü ben o akşam çok dua ettim,
senin gibi birini tanıdığım için.sana asla onun mısır koçanı olduğunu söylemedim, söylemeye niyetim yoktu
benden kalan bir hatıra gibi,
taşı istedim bu hatayı,
sarı havai fişekler havadayken,
kulağıma eğildin ve fısıldadın,
"ben gidiyorum,
uzak bir ülkeye,
senin dilini konuşmadıkları."sana döndüm,
anlamıştım zaten,
hazırdım buna,
bana baktın bir kez daha,
yalvardın,
"hadi gel gidelim buradan,
tut elimi gel benimle,
hadi gel gidelim buradan,
en büyük hayalim seni görmek,
işten geldiğim de,evde,
üstünde mutfak önlüğü,
bacağına sarılan çocuğumuz ile."ne zaman ağlamaya başladım,
tanrı bilir,
tanrının adı neydi Diego,
gülümseye çalıştım,
"gelemem,biliyorsun."
dedim.sen duracak değildin.
"bir gün mutlaka karşılaşırız" dedin,
sen bekleyecek değildin.
evet demek istedim ama diyemedim,
sarıldın bana,
sarı ışıklı sokak lambasının altında,
"özür dilerim" dedin.sonra saçlarımı okşadın,
ben parmaklarının ucunda,
nefesimin sonunda,
sana doğru yükseldim,
"olmaz, kirletemem bedenini" dedin,
"hani bir daha buluşacaktık" dedim,
ayrıca "o zaman sorun olmamalı" da dedim.
"ölüm var, savaş var, kış var.
kirletemem bedenini." dedin gene.çevirdiğin yanağını tuttum,
gülümsedim,
"kir değil bu,
bir künye bu,
çok görme bana yokluğunda,
öyleyse seviş benimle,
kaybedecek neyim var ki?"ağlarken öptün beni,
eve nasıl girdik bilmem,
tek bildiğim ikimizin de ağladığıydı,
ertesi sabah sen yoktun,
çöp kutuları boşaltılmış,
mısır iskeletleri yok olmuştu,
genç kızlığım,ilk aşkım, hayatım,
ve yaz festivali,
hepsi aynı gecenin sabahı bitiverdi,
senden bana kalan tek şey,
mısır iskeleti kelimesi,
bir kaç piano bestesi,
ve bolca sabah güneşi olmuştu.söylesene Diego,
neydi tanrının ismi?
günah mıydı onu sormak?
söylesene Diego,
ne zaman geleceksin?
Tanrım, söylesene,
ne zaman bitecek bu ömür,
ve bu bekleyiş?Diego, yalvarsam gelir misin?
ya da o gece,
yalvarsam gene gider miydin?
düşünmekten yorulduğum zamanlar,
mutfak önlüğümü aldım elime,
kapadım gözlerini,
ve senin hayalini hayal ettim,
binlerce kez dileyerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mısır iskeleti
ChickLit18 yaşındayken birini sevdim, her şeyi bildiğini sanan bir tıp öğrencisini sevdim, 'koçan' kelimesini bilmediği için, mısır koçanına,'mısır iskeleti' diyen birini sevdim.