Güneş yüzüme vurmaya başladığında içimden bir ses gözlerimi açmamı söylüyordu. Ama benim içimden sadece biraz daha yatakta yatmak ve gelen sesleri dinlemek geçiyordu. Güneşin etkisi arttığında başımı yastığa gömüp inledim, başımın ağrısı şimdi kendini göstermişti. Düşerken mi kafamı çarpmıştım yoksa fazla uyuduğum için mi başım ağrıyordu bilmiyordum. Tek bildiğim kasabanın veterinerinin başımda dikildiğiydi.
Gözlerimi açtığımda uzun uyuduğumdan kaynaklanan lekeler gözümün önünü kaplamıştı bile. Bir daha alamayacakmışçasına derin bir nefes aldığımda boğazımın ne kadar çok ağrıdığını fark ettim. Sanki biri boğazıma kızgın bir ateş koymuştu. Kuru dudaklarımı yaladığımda konuşamayacak kadar çok boğazımın ağrıdığını hissettim. Neden saatlerce bağırmış gibi hissediyordum? Ne olmuştu bana? Alt tarafı gözlerim kararmıştı ve uyumuştum, kolay kolay hastalanan biri değildim ben.
Su istermiş gibi kuru dudaklarımı oynattığımda kasabanın veterineri yumuşakça gülümsedi. Bu annemden bile zor gördüğüm sıcak gülümseme o kadına sıkıca sarılma isteği doğuruyordu içimde. O değil de onun bana sevgiyle bakan gözleri içimi ısıtmıştı benim. Kafasını salladığında sırtıma bir yastık koyup dik durmamı sağladı. Arkasındaki eski sehpadan alıp bir bardak suyu bana uzattı. Başkasını elinden su içmek beni huylandırsa da dudaklarımı bardağa götürdüm. İçindeki bütün suyu içerken bunun boğazımı daha kötü yaptığını fark ettim.
Acıyı hissettikçe biraz daha yutkunma hissiyle dolup taşıyordum. Kuru boğazımı anca sıcak bir çay yumuşatabilirdi, belki. Gözlerimle etrafı taradığımda bir ayna olmamasına seviniyordum. Gözüm yavaşça, ellerini çenesinin altında birleştirmiş, merakla veterinerin arkasından bakmaya çalışan anneme kaydı. Onun beni umursaması hoşuma gidiyordu. Bana öğrencisiymişim gibi değil de kızıymışım gibi bakması beni güvende hissettiriyordu.
Veteriner, anneme bir şeyler söyleyip çıktığında annemle yalnız kaldım. O, yanımdaki bejerde ellerini bacaklarının üzerinde birleştirmiş, bana bakıyordu. Sırtının dikliği ve ciddiyeti o anda beni öldürüp diriltiyor, sonra tekrar öldürüyordu. Elini ağzına götürüp boğazını temizlediğinde acıyı boş verip gergince yutkundum. Bakışları bayıldığım için kendimi kötü hissettirecek türdendi. "Şimdilik seni affediyorum. Ama bunu sonra konuşacağız. Aynı zamanda Peder'den özür dileyeceksin," dedi. Cevap beklemediği her halinden belliydi. Bu, bir emirdi.
Sözünü bitirdikten sonra kalkmak için arkasını dönerken. Hafifçe başımı kaldırıp şaşkınlıkla "neden," diye sordum. Boğazım keskin bir acıyla yandığında bir daha yutkundum.
Kafasını bana yüzündeki azarlayan ifadeyle döndüğünde korkup kafamı geri yastığıma indirdim. Yüzündeki şeye baktığımda içten içe bu soruyu fırsat olarak gördüğüne emindim. Yaptığım yanlışları tekrar ve tekrar yüzüme vuracaktı şimdi. Buna bayılırdı, her fırsatında içindeki nefreti kusar, bana karşı içinde büyüttüğü kin tohumunu sulardı.
Kafasını iyice bana doğru uzattığında "Neden mi? Sana yumurtaları alman gerektiğini söylediğimde gidip Peder'i gözetlemişsin. Kendisi söyledi bunu bana, sakın kendini savunmaya kalkma, her şeyi biliyorum. Bir Peder'e ilgi duyamazsın Şans, benim kızım olduğuna Tanrı'ya şükretmelisin. Yaptığın çok büyük bir günah. Beni utandırdın. Artık Peder seni yanlış yetiştirdiğimi sanacak, oysa ki senin içinde şehvetten başka bir şey yok, için cinlerle dolu, şeytan bedenini kaplamış. Gözlerin zina yaptı, Tanrı'yı utandırdın," dedi sinirle fısıldayarak. Sanki bu fısıltı tüm bağırmalardan daha sesliydi. Tükürürcesine söylediği şeyler kalbimi paramparça etti. İğrenirmişçesine bakan gözleri her aklıma geldiğinde içimde bir ses, o artık seni sevmiyor, o senden nefret ediyor, diye fısıldamaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sekiz Gün Sahte Cehennem
Fiksi RemajaYerde yatan genç kızın gözü son bir kere İsa'nın heykeline kaydı. Bir daha ışığın gitmesini diledi. Kör olmayı diledi. Çok geçti. Olayın her saniyesi kızın hafızasına ve bedenine kazınmıştı. artık içinde tek var olan şey yalnızlıktı. Ruhu parçalara...