Belgeleri aynı hizaya getirip masanın kenarına koydum. Sağımda ki kağıtları toplayıp delgeçle deldim ve mavi dosyaya koydum. Diğer kağıtları da elime almıştım ki kapı çaldı.
"Buyrun" dedim. Delgeci yine elime alıp kağıtları deldim ve solumda ki siyah dosyaya koydum.
"Ne yapıyorsun yenga?" Diye sordu Işık. Bir an durup başımı kaldırdım ve ona baktım. Ben sekreter geldi sanıyordum.
Tebessüm ederek "Sen miydin? Hoşgeldin" dedim. Sevimlice gülümseyip "Hoşbuldukkkk" dedi uzatarak. Dişlerini göstererek gülümserken önümde ki koltuklara oturdu. Bende elimde ki dosyayı kenara koyup yerime oturdum.
"Bir şey içer misin?" Diye sordum. "Bir mochanı içerim şekerim" dedi ve göz kırptı. Yüzümde ki tebessüm artarken ikimize de kahve söyledim.
Kahve içerken beraber güzel bir muhabbete daldık. Güneş Avustralya'ya gideli 3 hafta olmuştu. O gittiğinden beri Işık her gün şirkete geliyordu. İşler yoğun olsa bile ona özel vakit ayırabiliyordum elhamdülillah.
Kapının açılmasıyla içeriye Berrin girdi. Sohbetimiz yarıda kesilirken Berrin yaklaştı ve "Kar Hanım" dedi. Işık'a dönüp "Işık Hanım" dedi başıyla selam vererek. Işık 'hanım' kelimesine 3 haftadır gelmesine rağmen alışamadığı için yüzünü buruşturdu. Tepkisine tebessüm ederken Berrin'i görmemle aklıma Güneş geldi.
Merakla Berrin'e baktım ve "Berrin" dedim. Suratı asık bana döndü ve "Efendim?" Dedi. Ne soracağımı bilsede sustu yine de.
"Güneş'ten veya Berk'ten haber var mı?" Diye sordum. Bir umut gözlerine bakarken devirdi gözlerini. Suratını olduğundan daha da astı ve "Yok. Maalesef ki yok" dedi. Sinirle bende gözlerimi devirirken derin bir nefes alıp verdim.
Son 1 haftadır ne Güneş'e ne Berk'e ne de bir başkasına ulaşamıyorduk. Orada çok yoğun çalıştıklarını biliyorduk ancak 1 hafta onlara ulaşamamak kötü düşünmemize sebep oluyordu.
Başımı devirip gözlerimi kaparken ellerime bir el kondu. Elin sahibine baktığım da, buruk bir şekilde gülümseyen Işık ile karşılaştım. O da en az benim kadar endişeliydi. Korkuyordu abisi için.
Berrin kocasına ulaşamadığı için kendi kendini yiyip bitirirken ses çıkarmıyordu. Gözlerinden anlaşılıyordu zaten ne denli üzgün olduğu. Nedense böyle bir zamanda birbirimize destek olacağımıza kimseden ses çıkmıyordu. Herkes aklında en kötü senaryoları kuruyordu belki. Buna bende dahil olsam bile kendimi dizginlemeye çalışıyordum. İnşaAllah kötü bir şey olmayacaktı. Sadece çok yoğun çalıştıkları için onlara ulaşamıyorduk o kadar.
Silkelenerek kendime geldim ve ayağa kalktım. "Pekâla" dedim. İkisi de gözlerini bana dikerken elime mavi dosyayı aldım ve "Katılmam gereken bir toplantım var. Berrin benimle gelecek. Işık, istersen sen de eve git. Selin yalnız kalmasın" dedim. Berrin başıyla onaylarken Işık da ayağa kalktı. Sevimlice gülümseyip yanıma geldi ve her zaman ki gibi yanağımdan öpüp el sallayarak kapıya ilerledi.
"Allah'a emanet oluuun. Hadi ben kaçarr" dedi ve çıktı. Berrin dalgın bir şekilde tebessüm ederken bende elimde ki dosyaya bakıyordum. En azından etrafımız da bize neşesiyle güç veren biri vardı. Elhamdülillah.
---
Toplantı kapısından dışarı çıktım. Arkamda Berrin, Seren ve sekreterim Ece ile ofisime ilerledim. Koltuğuma otururken Ece önüme hazır bir dosya bıraktı. Dosyaya bakarken "Bu nedir?" Diye sordum. "Siz istemiştiniz efendim. Yıllık değişimler hakkında" dedi. Anlayarak başımı salladım ve "Evet evet. Teşekkür ederim. Ellerine sağlık" dedim. Başıyla onaylayıp tebessüm etti ve dışarı çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAR'IN GÜNEŞ'İ
Ficção AdolescenteO sarı hareler düştü aklıma birden. Onun sarı hareleri bana yaşamak için umudu fısıldıyordu sanki kulağıma. Biliyordu benim yaşamak istemediğimi. Ancak bakışlarıyla umudu fısıldayıp yaşamım olacağını haykırırken anladım ki asıl yaşamamak haram o...