Gün daha doğmamışken ben uykuma veda ediyordum. Güneş bile bu huysuz suratımı görseydi bulutların arkasına saklanıp doğmaktan vazgeçebilirdi.
"Sadece biraz daha uyku istemiştim. Elma kurabiyelerinin nefis kokularını değil" deyip Elmas ninenin beni kahvaltıya çağırmasını umursamayarak yastığı başımın üzerine sertçe bastırmıştım.
Dün olanları düşünmekten uyuyamamış, sabaha karşı yorgun düşmüş bedenim ve zihnim uykuya teslim olurken uyanmamayı dilemiştim. Çünkü gerçekler fazlasıyla canımı yakmıştı. Onca yalan bu kalbe sığabilmişken artık tek bir gerçeği kaldıramayacak kadar yetersizdi kalbim.
"Ayya abla, bak eğer gelmeşsen hepsini ben yiyeceğim."
Tatlı sesine şahit olmakla birlikte gülümsememe engel olamamıştım. Bir an gerçek mi diye düşünsemde küçüğümün beni ikinci kere çağırmasıyla hayal olmadığını anlamıştım.
Uyanmak istemesemde çoktan ayaklanıp merdivenlere doğru yönelmiştim. Önceden hiç dikkatimi çekmeyen bu merdivenlerin her bir basamağını sayarak ilerliyordum. İndiğimde ise merdiven basamaklarında sabitlenmiş gözlerim, o tatlı sesin sahibiyle buluştuğunda kollarımı açıp bana doğru koşan bir adet Mina'yı karşılamıştı. Tuhaf ama sevimli yüz mimiklerini taklit ederek bu küçük oyununa dahil olmuştum.
"Ayya abla bak öyle değil böyle yapacaksın." diye söylenen Mina'nın, eşsiz kıkırdamasına dayanamayan annesi Betül hanımında bize katılması uzun sürmemişti.
"Daha kaç kere diyeceğim minacığım. Ayya değil Arya diye? dedi ve yüzündeki tebessüme ek olarak yanağında beliren gamzesine meydan verircesine gülümsedi. Fakat gülümsemesinde şefkatten çok acıma barındırıyordu. Yada ruh halinden kaynaklanan ön yargılarıma kurban ediliyordu.
Elmas ninenin bizi tekrardan kahvaltıya çağırmasıyla düşüncelerimden sıyrılmış ve mutfağa doğru ilerlemek için bir adım atmıştım ki Betül hanımın kolumdan hafifçe tutup "Biraz konuşalım mı Aryacım?" demesiyle durmuştum. O sırada minaya içeri geçmesini işaret edip bana doğru döndüğünde "Evet, dinliyorum." dercesine hemen yanındaki koltuğa oturmuş ve derin bir nefes almıştım. Aslında neler söyleyeceği konusunda az çok tahminde bulunabiliyordum.
Dün yaşananların sabahında Betül hanımın bize gelmesi, babamın hiçbirşey olmamış gibi davranmasını, uyanıp tek kelime bile etmeden işe gitmesini açıklıyordu. Benim bilmem gerekeni benim dışımdaki herkesin bilmesi beni üzüyordu. En çok da bunu benden sakladıkları için onlara kırgındım. Betül hanım ve eşi Kemal bey'de aile dostumuz olmakla birlikte babamın yürüttüğü hastanenin ortaklarıdır. Ve yıllardır da Havas hastanesinin doktorları olarak çalışıyorlar. Benim hastalığımla da yakından ilgilenip tedavim için çok uğraşmışlardı. Her ne kadar hastalığımla ilgili bana yalan da söylemiş olsalar, onların ve babamın bu fedakârlıkları için onlara kızamıyordum.
"Arya babanıda bizleride anlaman gerek.Senin daha fazla üzülüp ümitsizliğe kapılmanı istemedik.Bu senin daha kötü olmana sebep olabilirdi canım."
"Evet, sizde bu yüzden ölecek birini yaşayacağına inandırdınız değil mi? diyebilmiştim sadece kısık bir ses ve gözlerimden süzülen yaşlar ile.
"İşte böyle olacağından korktuğumuz için bunu senden sakladık. Kalbindeki deliğin birgün büyüyüp kalbinin işlevini görmekte zorlanacağını biliyorduk. Fakat o zamana kadar gereken sağlıklı kalbin bulunacağına inanıyorduk ve hala da inanıyoruz.
Yüzümü avuçlarının içine alıp gözyaşlarımı silerek devam etti.
"Bu yüzden babana ve diğerlerine kızmamalısın. Senin iyiliğin için uğraşan insanları böyle yaparak daha da çok üzüyorsun Arya"
Haklıydı ama... Beni de anlamalıydı. Umut denizinde hayallerine yelken açmış bir kızın gemisinin batmasına neden oldular. Belki onlar da böyle olsun istemediler. Fakat batan gemiyi artık çıkartamazlardı. Şimdiyse yüzme öğreterek umut denizinde hayatta kalacağıma inandırıyorlar.
Suskunluğuma yalnızlığımı ilave edip ayaklanan Betül hanımı durdurup: "Ya bulunmazsa?" sözcüklerini dilimden döküvermiştim. Yüzünde anlamlandıramadıgım bir şekilde gülümseme belirdi. Nedenini bilmiyorum fakat bu gülümseme ve ardından yapacağı açıklamanın beni rahatlatacağına inandıysamda daha çok huzursuz edip korku tohumlarının kalbimde filizlenmesine sebeb oldu.
"Baban şartlar neyi gerektirirse gerektirsin, sorun ne olursa olsun hiç bir engel tanımadan o kalbi sana bulacaktır. Bundan hiç şüphen olmasın." dedi ve arkasını dönüp oda kahvaltı masasına doğru ilerledi.
*
Ne yapayacağımı bilmemekten kaynaklanan bir huzursuzluk vardı içimde. Yorgun duygularımın iç savaşında esir alınmış gibiydim.Suskun... Ve çaresiz.
Kahvaltıdan sonra odama geçmiş ve yalnız kalmak istemiştim biraz olsun rahatlayacağımı umarak. Ama yalnızlığımın huzur verdiği tek yer olan odamda bile rahat edememiştim. Penceremin perdesini biraz aralayıp dışarıya seyredalmıştım. Bu eşsiz manzaranın beni daha fazla cezbetmesine dayanamadım. Hızlıca aşağıya indim. Montumu giydim ve atkımı boynuma dolarken Elmas nine bana seslendi :
"Kızım, hava soğuk istersen sonra birlikte çıkarız şimdi gitme."
Elmas ninenin yüzündeki endişesine karşılık olarak hafifçe gülümsemiştim. Onun varlığı annemin yokluğunu bana hissettirmiyordu. Ne de olsa annemin varlığını hiç hissetmemiştim. Benim dünyaya geldiğim gün onun bu dünyadan gidişi olmuştu. Bu durum beni üzse de Elmas ninenin varlığı beni mutlu etmeye yetiyordu. Bir bakıcıdan çok anne gibi şefkatli, arkadaş gibi iyi bir dinleyici ve sırdaş oluyordu. Yaşına ve yüzündeki kırışıklıklığa rağmen hala genç duran tontiş yanaklı ninemin yanaklarını hafifçe sıkıp :
"Merak etme, biraz hava alıp hemen dönerim."
*
Soğuk havanın ciğerime nüfuz ettiğini hissettiğimde ellerimi birbirine ovuşturturmayı ihmal etmemiştim. Oturduğum bir bankta havanının tenimde ki etkisiyle vücut ısımı kaybettiğimi anlıyordum. Nefes aldığımı hissetmek istercesine soluduğum havanın bir parçasına eşlik ettim.Yorgunluk sinmiş beynime inat düşüncelerimden yine de kurtulamıyordum.Kar taneleri yavaştan süzülerek yeryüzünde birikiyordu. Etrafta ki kardan oluşmuş bu beyazlık beni bir nebze de olsa rahatlatıyordu. Tüm saflığı ve temizliği temsilen oluşan bu beyazlık da biraz önümde ki bankta oturan siyah paltolu bir adam gözüme ilişmişti. Âdeta bu kardan beyaza siyah leke olmuştu.
Başını yasladığı banktan gökyüzüne bakarcasına yukarı kaldırdı ve tekrar başını yere eğip elleri arasına aldı.
Kim bilir hangi dert o geniş omuzlara yüklenmişti. İnsan kendine odaklı yaşadıkça başka insanların varlığından bir haber yaşıyormuş. Bunu geç de olsa anlamanın verdiği bir üzüntü içerisinde oturduğum banktan kalktım ve seri adımlarla ilerlemeye başladım. Daha bulunduğum yerden fazla ilerlemeden nefes alıp verişimde ki bozukluğu hissedip durmuştum. Ellerimi hemen montumun cebine götürüp ilacımı aradım. Ama yoktu...
Evden çıkarken aldığıma emindim. Oturduğum bankta düşürmüş olmalıydım.
Arkamı dönmemle kafamı bir yere çarpıp geriye doğru sendelemem bir olmuştu. Elimi refleks olarak başıma doğru götürüp karşımda duran kişiye baktım. Biraz önce önümdeki bankta oturan adamdı bu. Beyaz teninde ki siyah gözlerini bana dikip :
"Bunu arıyorsun galiba." dedi bu kardan beyaza siyah leke olan adam.
Konuşmaya halim ve vaktim olmadığından elindeki ilacı hemen aldım. Çok geçmeden kalp ritimlerinin düzenli attığını hissetmeye başlamıştım. Derin bir nefes aldım ve daha kim olduğunu bilmediğim bu insana olan teşekkür borcumu ödemek için döndüğümde etrafta kimse yoktu. Nasıl böyle hemen gidivermişti? Gerçek değil miydi yoksa?
Beynimin bir oyunu olamayacak kadar gerçekti, biliyordum.
Ama yoktu. Gitmişti...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇALINAN RİTİMLER
Misterio / SuspensoHavanın Soğuklugu Tenimle Buluşurken Üşüdüğünü Hissettiğim Kalbime Doğru Uzanmıştı Küçük Ellerim. Nasılda Ahenk İçinde Dans Ediyordu Kimin Olduğunu Bilmediğim Ama Uğruna Babamın ve 4 Doktorun Ölümüne Sebeb Olan Bu Kirli Kalp... Ritimlerini İlk Defa...