Bir şey istiyordum. Asla sahip olamayacağım türden. Asla "bu benimdir" etiketi koyamayacağım bir şey. Ve asla bundan güzel bir şey başıma gelemezdi diyeceğim bir şey.
Üniversiteye başlarken bu dileğimin gerçekleşmesini istiyordum. Çünkü artık her şeyden bıkmıştım. Herkes hissetmiştir.. Hani suyun içindesinizdir. Ne kadar yukarı çıkmak istesenizde birisi sizi hep orada tutmak istemiştir. O birisinin önceleri kim olduğunu bilemeyiz. Ben şuan o birisinin kim olduğunu bilmiyordum. Sadece olacağını biliyordum. Beni ölümün kıyısına sürükleyecek, ama sonunda huzura kavuşacağım birini bekliyordum. Ama kim olduğunu bilemiyordum.
Sınıfa çıkıp sırama oturduğumda etraf sakin gözüküyordu. Herkes kendi halindeydi. Bende öyleydim. Hatta daha sakindim.
Kalemimle oynadığım sırada sınıfa O girdi. Sabah gördüğüm çocuk.. İngiliz aksanı olan çocuk.. Gamzesi kendi gibi seksi olan çocuk.. Dudakları vişne rengi olan çocuk.. Siktir. Ne düşünüyordum ben?
Bana doğru gülümseyerek geliyordu. Yakışıklı bir piç. Hepsi öyle olur zaten. Dur bir dakika. Bana doğru mu geliyordu? Ne !? Hayır. Geri dön. Geri dön.
Derken yanıma oturdu. Şimdi sıçtık.
Ona baktım ve "Selam güzellik" dedi sırıtarak.
Tamam, yakışıklı olabilirdi. Kim inkar edebilirdi ki? Evet, aslında bayağı yakışıklıydı. Kapa çeneni Caroline. Cevap vermen gerek.
*Bana mı dedin?" dedim şaşkınca.
*Hemde fazlsıyla sana dedim" dedi.. Vay be. Popülerlik bu kadar özgüven getirebilir miydi bir insana? Ya da belkide kişilik yapısı böyleydi. Yakışıklı oluşu dışında kesinlikle hoşlanacağım bir tip sayılmazdı.
Önüme döndüm. Takmadım bile onu. Takmam gerekirdi belki. Hangi çocuk yeni gelmiş birinin yanına oturur ki?
Dur bir dakika. Bu çocuk 2. sınıf değil miydi? Öyle ise benim sınıfımda ve en önemlisi benim yanımda işi neydi? Siktir Caroline. Anlamadığım şey okulun ilk günü yakışıklı erkekler hakkında dedikodu yapmam, yapmamıştımda. Öyleyse bu çocuğun burada işi ne !?
Kafamı ona doğru çevirdim ve "Sen 2. sınıf değil misin? Neden buradasın?" diye sordum.
Güldü. Göt herif. "Hadi ya? 2. sınıfmıymışım?" dedi.
Konuşmadım. Açıkçası.. KONUŞAMADIM.
Tekrar gülümsedi. Tekrar, tekrar.. "Bu arada ben Klaus, Klaus Mikaelson." dedi.
"Biliyorum." dedim. Evet biliyordum lanet olası!
Bana baktı. "Biliyor musun? Pardon. Tabi bilirsin." dedi ve gülümsedi.
Hay sıçtığımın kendisinden güzel ingiliz aksanı olan çocuk. Benimle derdi neydi bunun? Terlemiştim. Hayır. Rezil olma Caroline, REZİL OLMA!
Sıradan kalkmamla düşmem bir oldu. Tüm sınıf bana baktı. TÜM SINIF. Güldü. O göt herif bana güldü. Hemen yerden kalktım. Hiçbir şey olmamışcasına yerden kalktım. Ve koridorda anlamsız bakışlarla yürüdüm. İlk günden rezil olan ben, ingiliz aksanlı çocuğa aşık olan ben. Sahi, aşk mıydı bu? Eğer aşksa, sabah bahçede yanıma gelen kızı dinlemeliydim. ÇÜNKÜ BU ÇOCUĞUN ALTINDAN BİRÇOK KIZ GEÇMİŞTİ.
Ve eğer bu aşk devam ederse, yani geçici bir aşk değilse. Havuzun içinde boğulduğum an, bu çocuk sayesinde olacaktı. İngiliz aksanlı çocuk sayesinde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
One Day
Fanfictionİmkansız bir aşkın gerçekleşmesi ihtimali var mıdır? Kötü bir adamın masum bir kıza aşık olması gibiydi bu. Milyonda bir ihtimal bile olsa.. Gerçekleşebilirdi. Ya sonra? Devam eder miydi karanlığın derinliklerine çekilene kadar?