Birinci Bölüm

74 4 1
                                    


Ama Titanların babası olan yüce Gök, oğullarını azarladı; zorbalık ettiklerini, küstahça korkunç eylemlerde bulunduklarını ve bunun öcünün alınacağını söyledi." (11.207-210)

Hesiodos, Tanrıların Doğuşu (Hugh G. Evelyn – White çevirisi)

Malikâne kafamın içinin de öyle olmasını dileyeceğim kadar sessizdi. Hiç ses yoktu, hırıltılı bir nefes ya da fısıldanan bir kelime bile. Tam bir keyifti.

Huzurluydu.

Manzara ise tamamen farklı bir konuydu.

Büyük merdivenlerin başından bakınca, süslü, açık zemin dizaynlı birinci kat, çift kanatlı bronz kapılarla desteklenmiş ve her yerine soslu spagetti dökülmüş gibi duran bir yük kamyonuna benziyordu. Her şeye kırmızı ve vıcık vıcık şeyler sıçramıştı, sanki bir silah filosu duvarlara ve tavanlara etli ravioli* püskürtmüştü. Genellikle bir bedenin içinden çıkabilecek bir sürü farklı maddeden oluşan büyük bir yığın yani.

Bir daha Chef Boyardee** konservesine asla aynı gözle

bakamayacaktım.

Bununla birlikte, üzerimde tek bir kan damlası yoktu. Siyah botlarım parlaktı; standart bir Avcı üniforması olan siyah kargo pantolon ve Under Armour gömleğime kan bulaşmamıştı. Yetenektim, büyük bir yetenek.

Bakışlarım alttaki odaya kaydı. Bunun olması gerekiyordu, açık farkla bu benim en iyi Islahlarımdan biriydi; yani bir yıl önce ölümlü dünyayı ele geçirmeye teşebbüs eden Ares'i destekleyen hainlerin saklanma yerlerini arayıp buluyor ve onları yok ediyordum.

Üzgün kıçlarının Hades'te şansı olmamıştı.

Yanlış bir şeye bulaştırılmış olan iyi, yaşlı, vasat ölümlüler Olympos'un çocuklarının arasında ölü yatıyorlardı. Ama şu anda aşağıdaki yeri pisletenlerin çoğu safkandı. Resmi adları Hematoi idi. Gözlerimi devirdim. İsimlerinin bıraktığı etki kadar kendilerini beğenmişlerdi. İki yarı tanrının aşk ürünleriydiler. Kanları,muadilleriyle, yani bir safkanla bir ölümlünün bir araya geldiğinde doğan melezlerle kıyaslanınca saf kabul edilirdi. Basit bir genetik mantığıyla bakıldığında, melezler safkanlardan daha zayıflardı. Onlarda daha fazla eter vardı, yani Olympos'u saran ve aynı zamanda tanrıların ve onların tüm yarattıklarının kanlarında akan mutlak yaşam gücü olan öz. Eter birbirimizi hissetmemizi sağlayan şeydi. Safkanlarınmelezlerden daha fazla eteri vardı; bu yüzden safkanlar tıpkı tanrılar gibi elementler üzerinde kontrol sağlayabiliyorlardı ama melezler bunu yapamıyordu. Topluluğumuz binlerce yıldır zümrelere ayrılmış durumdaydı, çünkü safkanlar her zaman kendilerini melezlerden daha yüksek tutarlardı. Bir yıl öncesine kadar kendileri genetik olarak daha fazla eter taşıdıkları için melezleri köleleştirmişlerdi.

Ama ölüme gelince hepsi aynıydı: kokmuş, pis ve ölü. 

Gözlerim, açık çift kanatlı kapıya tekrar kaydı. Avcılar buradaydılar. Binaya girdiklerindeki ihtiyatlarını hissedebiliyor, dilimin ucunda kaygılarının tadını alabiliyordum. Dudaklarımın kenarı ince bir gülümsemeyle yukarı kalktı. Benim burada olduğumu biliyorlardı. Onlar da beni hissedebiliyorlardı ama ben onlardan çok daha farklı bir şeydim.

Bir melezdim ama aynı zamanda bir Apollyon'dum, bir safkanla bir melezin binlerce yıl önce yasaklanmış olan bir birlikteliğinin çocuğuydum. Apollyon herhangi bir safkanın ya da melezin umabileceğinden çok daha güçlüydü.

Ve ben her zaman hainlerin saklandıkları yere onlardan önce varırdım, böylece Avcılara genellikle temizlik işi kalırdı ki bunun onları çok sevindirdiğinden emindim.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 01, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Geri Dönüş Ön OkumaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin