"Daha iyi misin hyung?"
Jungkook'a hafifçe gülümseyerek gözümden düşen birkaç gözyaşını avuçlarımla silerek başımı aşağı yukarı salladım. "Neden bize söylemek yerine kaçtın?" diyen Jimin'e çevirdim bakışlarımı. "O an... O an kaçmak istedim herkesten, her şeyden." Sözlerimin üzerine bakışlarımı ellerime indirdim.
"Kaçma hyung, kaçarsan daha fazla canın yanar."
"Biliyorum," diye fısıldayıp akan burnumu çektim. "Her neyse. Yoongi hyung, taşınıyor musunuz?" Hâlâ kolunu omzumdan çekmeyen Jungkook'a dönerek onaylar biçimde başımı salladım.
"Babamın şirketi batınca alacaklıları sürekli evi rahatsız etmeye başladı. Sigorta parasıyla çoğu borcu ödedik ama hâlâ ödeyemediğimiz borçlar var. O yüzden, daha fazla ailem rahatsız olmadan benim evime taşınmaları konusunda karar kıldık."
"Hyung..."
Jimin'in üzgün çıkan sesine karşılık, "Sorun değil Jimin. Bunu da halledebilirim," diye mırıldandım ama bundan emin değildim. Bunu halledebileceğime dair herhangi bir inancım yoktu çünkü.
"Yine de bir şey olursa bize söylemekten çekinme, olur mu?"
Hafifçe başımı salladım, bu defa yalnız başıma halletmeye gücüm yoktu çünkü. Yalnız kaldığım her an daha da mahvolacaktım. Gerçeği kabul edemesem bile doğru olan buydu. Bu defa tek başıma atlatamazdım, en azından yakın arkadaşlarımdan destek almam gerekiyordu.
"Ne zaman geleceksiniz Seul'e?"
"İki gün sonra. Yoon Ji, arkadaşlarına veda etmek istiyormuş, annem de birkaç arkadaşıyla vedalaşacakmış."
"Biz de kalalım hyung seninle."
"Olmaz. Okuldan benim yüzümden geri kalmanızı istemiyorum, hele sen Jimin. Bu yıl üniversite sınavı var."
"Hyung, boşver okulu, zor gününde yanında olamayacaksak dost olmamızın bir anlamı yok zaten." Jimin'in şefkatli bakışlarına itiraz etmek çok zordu, zaten etmek istemiyordum bile. "Hyung, içeri girelim mi? Hava soğuk olmaya başlıyor." Jungkook'un sözleri üzerine ona dönerek, "Üşüdün mü?" diye sordum.
"Şey, biraz."
Cevap olarak ayağa kalkıp elimi kaldırımda oturan Jimin ve Jungkook'a uzattım. Eve girdiğimizde annem, "Yoongi?" diye seslendi.
"Efendim?"
"Masayı kurdum, bir şeyler yiyelim beraber."
"Canım istemiyor anne, sonra. Lütfen," dediğimde annemin yüzünden geçen üzüntüyü fark etmemek mümkün değildi ama gerçekten iştahım yoktu, belki buraya geldiğimden bu yana doğru dürüst bir şey yemiyordum ama canım yemek istemiyordu işte.
"Yoongi, en son ne zaman yemek yedin sen?"
"Dün öğlen yemiştim bir şeyler."
"Yoongi hyung!"
Jungkook sıkıca kolumdan tutup beni mutfağa doğru çekiştirmeye başladı. Sertçe kolumu çektim. Anlamak bu kadar zor muydu? Yemeyecektim işte. Tam konuşmak için dudaklarımı araladığım zaman bu defa da Jimin oflayıp, "Hyung, yemek yemelisin. Yoksa yumruğumu yiyeceksin!" diyerek sırtımdan itmeye başladı.
"Ama-"
"İtiraz yok!"
"Jimin-"
"Hyung!"
Daha fazla itiraz edemezdim, çünkü bunun sonu kavgaya kadar giderdi. Mutfağa girdiğimizde Jimin masada sağıma, Jungkook soluma oturmuş ve beni ortalarına almışlardı. Annem, "Teşekkürler çocuklar," dediğinde ufak bir sinirle ona baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Haptofobi
FanficKüçük umutlar besledim içimde, sonra fark ettim ki ben umutlarıma sığındıkça onlar benden kaçıyormuş. Ben kazandım sanıyorken kaybediyormuşum. • Haptofobi: İnsanların, kendisine dokunmasından korkmak.