Wilco - How To Fight Your Loneliness
Karakter, var olmayan hayatının değişeceği o günde bir terslik olduğunu hissetti. Yaz yağmuru birden gelmiş, ıslatmadık tek karış toprak bırakmadıktan sonra da yavaş yavaş dinmiş ve bitmişti. Çocuğun yağmuru sevmemesinin nedeni, yaşadığı dünyanın gerçekliğiyle oynadığını düşündüğü içindi. Bulutlardan taşan damlalar ona ne kadar küçük olduğunu hatırlatıp çocuğu mecazen dövüyorlardı çünkü!
Gerçek olmadıklarını, biraz mürekkep ve kağıdın üstünde var olduklarını bilen, bunu savunan tek kişiydi! Kimsenin ona inandığı yoktu ama çocuk kafasına takmıştı bu düşünceyi ve düşünce onu boğuyordu, delirmesi an meselesiydi.
Yerde gördüğü bir bulutla hayalî karakter olduğuna dair olan teorisi dağıldı. Gözlerini kırpıştırdıktan sonra emin oldu, işte orada ayaklarının dibindeydi bulut!"Şuraya bak!" Diye bağırdı, yanındaki kıza.
Firuze, bu tuhaf çocuğun tek arkadaşıydı. Sarı yağmurluğu, aynı renk çizmeleri ve mavi saçını kulaklarının arkasına iten tokasıyla elindeki deftere bir şeyler yazmaya çalışıyordu, kafasını kaldırmadan yanıtladı kıvırcık saçlı çocuğu.
"Ne var, hmm?"
Karakter, yıllardır tanıdığı kızın ona bakmadığından bihaber, devam etti.
"Bir bulut yere düşmüş, görmüyor musun?"
Bu sefer dikkatini çekmişti yazar olmayı kafasına takmış olan kızın, bir türlü yazamadığı yazıyı defterde bırakıp çocuğun gösterdiği yere baktı.
"Saçmalama Serkan, hani nerede?"
Eliyle bu sefer daha da açıkça su birikintisindeki yansımayı gösterdi.
"İşte şurada, bulutun üstüne de bir ağaç ve ev devrilmiş."
Genç kız gülüşünü tutamadı olanları anlayınca, yağmur yeni yağmış ve ardından güneş çıkmıştı. Toprağın her yanında çukurlar olduğu ve yerler henüz kurumadığı için yansımalar geziniyordu etrafta. Gülerek konuştu.
"O bir suyun yansıması saftirik."
Artık oturmaktan sıkılan çocuk rahat bir nefes aldı. Zaten her şeyden sıkılırdı o, bazen bulunduğu yerden de sıkılıyordu kötü bir niyeti yoktu, kimseye zararı da... Tek istediği kendini buraya ait hissetmediği için yaşayacak başka bir dünya bulmaktı.
"Aslında öyle olması daha iyi, benim dediğim biraz ürkütüyor insanı."
Bulutlar gökyüzünde kalmalıydı, hatta ona göre insanlar da çıkmalıydı oraya, yer kabuğu bazen çok keyifsiz olabiliyordu.
Çocuğun ayaklarının yerden kesilmesi gerekiyordu. Mecazen değil.Ayağa kalkıp gerindi ve elini kıza uzattı, bir haftalık güzel bir tarım işi bulmuş ve gün boyu da orada toz toprağın içinde çalışmışlardı, artık eve dönüp dinlenmeleri gerekiyordu.
"Hadi gel, eve dönelim. Yağmur yeniden yağacak gibi duruyor."
Firuze'nin isteğiyle gelmişlerdi zaten bulundukları kayaya, kız evin rutubetinin ilhamını kaçırdığını söylemiş ve işten sonra kendisini dışarı atmıştı. Eh, Serkan'a da onun peşinden yürümek düşmüştü.
"Daha değil, tek bir satır bile yazamadım."
Bembeyaz sayfaya bakıyordu bunları söylerken, en azından bir cümle kursa kâr sayacaktı. Yazar olmak istiyordu ve bunun çocuğu ne kadar korkuttuğu hakkında hiçbir fikri yoktu.
Zaten karakter olan birisinin kendi kendine yazılar yazması tehlikeliydi, hikâye içinde hikâye olursa gerçeklikten tamamen kopma olasılıkları vardı ama yine de kız en yakın arkadaşıydı, ona yardım etmek istedi. Hem kurgudan haberi olursa kendi yazarlarına karşı kullanabilirlerdi onu.
"Kavga ile başla."
Firuze cümleyi yazmadan önce hâlâ tepesinde dikilen çocuğa baktı, yarım saattir aklına gelen hiçbir fikre uymuyordu bu cümle!
"İyi ama kurguyu nasıl oturtacağım? Hem ayakta durma, otursana."
Çocukta öyle bir duruş vardı ki kız, onun kasabayı terk edip gitmemek için kendini zor tuttuğunu düşünüyordu. Gözlerine ağaç yaprağı dökülüp rengini bırakmış çocuğun terk etmek istediği yer sadece şehir değildi.
"Bak, kurgun hakkında hiçbir fikrim yok ama hikâyenin ilk paragrafı nedeni bilinmeyen bir kavga olursa okuyucunun merakını kazanırsın."
Kızın dediğine uyup yeniden oturdu ve sözlerine devam etti, bir yandan da görünmez bir şekilde havaya resmediyordu aklındakini.
"Yumruklar ve tekmeler olsun, kan ve ağrı. Kavga eden kişilerin sayısı, kim oldukları sana bağlı ama bir düşün..."
Tıpkı anlattığı gibi hayal etti bembeyaz teninin üstünü çiller dolduran kız, dört kişi nedensizce birbirlerine vurmaya başlamışlardı, sokağın ortasındaydılar ve yoldan geçenlerin tuhaf bakışları onlar için hiçbir şey ifade etmiyordu. Vahşi olduğu kadar güzel bir görüntüydü, kendi kendine kurgularken bile merak etmişti kavganın nedenini.
Zaten eksik parçayı, kavganın nedenini bulabilirse güzel bir hikâye çıkardı ortaya, bunun hakkında düşünmeye devam etti ve kelimeler bir bir dökülmeye başladı.
Onları yazmaya başlamadan önce yanındaki çocuğun yanağına kocaman sulu bir öpücük bıraktı.
"Bir tanesin sen, Öz!"
Öz, birbirlerine taktıkları isimlerden sadece bir tanesiydi. İkisinin de ailesi olmadığı için yabancılarla tanışırken bile bunları kullanırlardı bazen, Serkan bazen şey diye düşünüyordu, keşke tek bir isim kullansaydık ortaklaşa ve ikimizin de ailesi olsaydı.
Ama bazı şeyler değişmiyordu, bazıları asla geri gelmiyordu.
Oturduğu yerde düşünmeye başladı, madem hayalî biriydi neden etrafında iki tane daha hayalî insan yoktu. Neden anne babası yoktu, neden o doğdu diye ölmüşlerdi?
Sinirlendi. Yazara kızdı. İçinden kendine bağırdı. Yanındaki kızdan başka kimsesi yoktu çünkü kızın anne babasını da öldürmüştü. Neden o doğdu diye çevresindekiler ölüyordu ki?
Madem Serkan diye biri yoktu, nasıl oluyordu da hâlâ acı hissediyordu?
Fazlaca esmer olan ellerinin yumruk olup tırnaklarını avuç içlerine geçirdiğini fark edince rahatlamaya çalıştı, Firuze yanındaki çocuğun yaşadığı fırtınadan habersiz kağıda bir şeyler yazıyordu.
"Karlı bir havada yapılan bir savaştan da bahsedebilirsin, hatırlıyor musun?"
Kız gülümsedi, nasıl unuturdu ki tanıştıkları günü? Arkadaşlıkları oyun oynayarak başlamış ve o andan beri ne oyun ne de dostlukları bitmişti.
Çocuk, zihnindeki kötü düşüncelerin yerini iyilerin doldurmasına izin verdi, bu sırada Firuze de yıllar öncesine gitmişti. Kasabanın en doğusunda bulunan evlerine gitmeden önce yarım saat daha o pis, ıslak ve onlara özel kayanın üstünde oturdular, çocuğun ve ona bağlı olarak kızın hayatı değişmek üzereydi.
Yazar, yalnızlığına karşı yenilecek ve karakteri de uyanacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yalnızlığınla Nasıl Savaşıyorsun
RastgeleYa ben onu öldüreceğim ya da o beni. Kim? Kim olacak, yalnızlık! Yalnızlığınla mı savaşıyorsun? Bir kez daha söylüyorum, benim değil yazarın yalnızlığı! Anladım, nasıl gidiyor peki? Karakter yorgunluktan ölmüştü, pes etme derecesine gelmişti ama sav...