[Hurts-Somebody to Die For ile birlikte okumanızı tavsiye ederim.]
Anna'yı yatağına yatırıp üzerini örttükten sonra, aşağıda beni bekleyen Thomas'ın yanına indim. Kendimi bu yorucu günün sonunda böylesine ciddi bir konuşma yapmak için hazır hissetmiyordum ama içimde büyüyen sıkıntı günler geçtikçe ikimizi olduğundan daha fazla yıpratacaktı.
Kanepede oturmuş, elinde tuttuğu telefonu çeviriyordu. Merdivenlerin başında bir süre bekleyip onu izledim. Her zaman bir şeftali gibi kokan sarı saçlarını, mavi gözlerini ve çıkık elmacık kemiklerini. Bir de, yüzünde kalıplaşmış olan o derin hüzün dolu ifadeyi. Bunu ben yapmıştım, onu bu hale ben getirmiştim. Yüzünde oluşan bu kaygılı bakışlar, solgun ifade benim eserimdi. Orada onu izlediğimi fark etmiş olacak ki, kafasını çevirip bana baktı.
Acıya alıştırdığım adama baktım.
"Thomas.." Yanına ilerleyip hemen karşısına oturdum.
"Bugün konuşacak mısın?"
Sesi soğuk değildi ama her zaman bana karşı kullandığı o yumuşak tını kaybolmuştu. Sanırım bu sandığımdan daha zordu, söylemem gereken kelimeler kafamın içinde dolaşıyor ama bir cümle olamıyordu. Cümle kuramıyordum.
"Ben.. nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum Thomas."
Yüzüne utançla bakıyordum. Şu durumda bile ondan anlayış ve merhamet beklediğim için kendimi acınası hissediyordum. Bir şey söylemek yerine bana bakmaya devam etti.
"Seni aldattım."
Yüzünde görmeyi beklediğim ifade kıızgınlıktı. Kaşlarını çatmasını ona bunu nasıl yaptığımı veya nasıl bu kadar aşağılık bir insan olabildiğimi sormasını bekliyordum. Üzülmesini, bağırmasını, bir şeyleri kırıp dökmesini ama bunları yapmadı. Aldatılmış bir insan gibi davranmıyordu, sanki ona "yeni bir çizme aldım." demişim gibi davranıyordu. Sadece kafasını sallayıp arkasına yaslandı.
"Bir şey deneyecek misin?" dedim korkuyla.
Hiç 'en büyük tepki tepkisizliktir' modunda değildim.
"Ne dememi istiyorsun?"
Sesi sakindi. Sanki bana karşı olan tüm duyguları yok olmuş gibi düz bir sesle konuşuyordu. Bu halinin canımı yakıyor olması beni bencil bir kaltak yapar mıydı?
"Bir şey söyle," dedim hüzünle. "Kız, bağır, çağır. Nasıl yaparsın de ama susma lütfen Thomas."
Bana benim ondan daha fazla şaşıracağım bir şey söylemeyi tercih etti. "Biliyordum."
"Ben koskoca bir şirket yönetiyorum Dorothy, beni sevmediğini anlayacak kadar zekiyim."
Bu sefer onu durdurmaya çalışmadım, önceden Harry'i sevdiğimi kendime itiraf edemiyordum ama şimdi bu gerçeği herkes biliyordu. Biz bir şekilde sürekli birbirimize dönüyorduk.
"Ne olacak peki şimdi?"
Tamam, ayrılmayı isteyen ve aldatan taraf ben olduğum için bu soruyu sormak çok saçmaydı ama yıllarımın geçtiği bu adama hâlâ çok değer veriyordum. Karşısına çıkıp boşanma evraklarını yüzüne atıp, seninle işim bitti diyecek halim yoktu. (ciao adios, i'm done) O nasıl bir yol izlemek istiyorsa ona uymaya hazırdım.
"Seni burada benimle zorla tutamam Dorothy," dedi güçsüz bir sesle. "Sonsuza kadar benimle kalmanı her şeyden çok isterim ama senin mutsuz olmana dayanamam."
Kollarımı ona sarılmak ve bu kadar iyi olmasının benim için nasıl acı verici bir durum olduğunu söylemek için açtığımda, hızla ayağa kalktı. Kollarım havada asılı kaldığında, kafamı ona çevirdim. Bu kesinlikle beklediğim bir şey değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Palindrome | h.s
Fiksi Penggemar"Hem eğer istersen biz, ileride seninle çocuğumuza böyle bir ad verebiliriz. Tersten ve düzden okunuşu aynı olur." palindrom: tersten okunuşu da aynı olan cümle, sözcük ve sayılara denilmektedir.